Kasımpaşa karşısına çıkarken Tedesco’nun aklında Dinamo Zagreb vardı.
Bir teknik adamın zihni, geleceğe odaklandığında bugünü kaybeder.
Archie Brown’ı ve En Nesyri’yi kulübeye oturtup, daha dört gün önce “hazır değil” dediği Asensio’yu sahaya sürmesi...
Futbolun sahası bir terazidir. Sen taşları fazla oynatırsan, denge bozulur. Ve terazinin kefesi en ağır cezayı sana keser.
Kasımpaşa’nın son 13 maçta Fenerbahçe’ye kaybetmiş olması, kötü formu, anlaşılan bütün bunlar Tedesco’yu “Bir şekilde kazanırız” yanılgısına itmiş.
Ama futbol, kibri en acımasız şekilde cezalandıran oyundur.
♦♦♦♦♦
Maçın son 55 dakikasını on kişi oynayan bir Kasımpaşa vardı. On kişi... Ama yürekleriyle on birden büyüktüler. Fenerbahçe futbolcuları topa değil, gölgelerine vurdular.
Bu kadar isteksiz, bu kadar ikili mücadeleden kaçan, yardımlaşmayı unutmuş bir takım, sadece puan değil, onur da kaybeder. Tedesco’nun yanlışlarını bir kenara koysanız bile, hiçbir futbolcunun bu kadar silik bir performansı mazur görülemez.
Kimi isimleri tek tek anmaya gerek yok. Çünkü bu kolektif bir mağlubiyet. Ama bir gerçek var ki, Talisca bu takım için bir ihtimal değil, bir tehdit haline gelmiştir.
Yerli oyunculara ayrı bir parantez açmak gerekir.
Söz konusu mikrofon olduğunda mangalda kül bırakmayanlar, sahaya çıktığında kediye dönüyor.
Oysa bir zamanlar bu kulübün formasını giyenler, her damla teriyle liderliğe yükselirdi.
Şimdi liderlik, pazubandın kolayca kollarına takılması sanılıyor.
♦♦♦♦♦
Ali Koç yönetimi, futbol takımına belki de en büyük zararı burada verdi.
Kaptanlığı sembol olmaktan çıkarıp, ucuz bir payeye dönüştürdü.
Taraftar da bu sahte kahramanlık öykülerine alkış tutarak aynı oyunun bir parçası oldu.
Ali Bey'in son şakası, futbolculuğu unutan Mert Hakan'ı kaptan yapmasıydı.
Sadettin Saran yönetiminin yapması gereken ilk şey, takımdaki liderlik hiyerarşisini yeniden dizayn etmesi.
Aslında bu puan kaybının tek bir failini aramak, hakikati çarpıtmak olur.
Zincirin halkaları çok; Eski yönetimin eylüle kongre koyması, Tedesco’nun yanlış 11’i, futbolcuların mücadeleden uzak hali, taraftarın kimi övüp kimi yuhalayacağını bilmemesi...
Ama öncelikle “Tarihin en iyi kadrosunu kurduk” diyenlere, Bartuğ–İsmail orta sahasının bir fotoğrafı gösterilmeli. Altına da yalnızca şu not düşülmeli: “Her şey için teşekkürler.”
Galatasaray kazanırsa, daha altıncı haftada liderin altı puan gerisine düşecek Fenerbahçe.
Bu saatten sonra işlerin düzelmesi, teknik direktör hamlesinden çok, ilahi bir dokunuş gerektiriyor.
♦♦♦♦♦
Ve gelelim seçime…
Ali Koç’un başkanlığı, Fenerbahçe tarihine sportif başarısızlığın simgesi olarak yazılacak.
Mali tablolardan anlamam, maliyeci değilim.
Bildiğim tek şey şu. Bu kulüp, 118 yıl boyunca tek bir adamın parasıyla değil, milyonların sevgisiyle ayakta kaldı.
Bu kulübün gerçek sermayesi, her şeye rağmen bağıran tribünü, gözyaşını içine akıtan taraftarı.
Ali Koç’un başkanlığı bitti. Ama ona duyulacak saygı, bu camianın geleceği için hala bir sınav.
Sadettin Saran, şimdi bu sevgisizliği ortadan kaldırıp camiayı ayağa kaldırmak zorunda.
Ama yalnızca 257 oy farkla seçilen bir başkanın, güven kazanması için atması gereken adımlar çok.
Ve Fenerbahçe kendi iç çekişmelerinden kurtulmadıkça, ister Saran gelsin, ister Yıldırım dönsün; fayda etmeyecek.
♦♦♦♦♦
Fenerbahçe futbol takımı, kendi içinde kavga eden, kaptansız bir gemi. Bu geminin direğini kıran fırtına dışarıdan değil, içeriden esiyor. Bu fırtına dinmedikçe, hiçbir liman Fenerbahçe’ye kucak açmayacak.