Samsun’un ağır havası, Karadeniz’in sertliğiyle birleşince, maçın ilk düdüğüyle birlikte sahadaki yorgun bacaklar daha da ağırlaştı. Samsunspor, birkaç gün önce Varşova’da tarih yazdı. Fenerbahçe de evinde Nice galibiyetiyle moral depoladı. Ama Samsun’da sahnelenen futbolun savrukluğu, Avrupa zaferlerinin bedeli gibiydi. Daha ilk düdükle belli etti kendini bu yorgunluk.

Fenerbahçe maçın başında topa sahipti. Ama pek bir işe yaramadı. Yatay pasla, yetersiz koşular. Rakip ceza sahasına girmek, Fenerbahçe için beka sorunu haline gelmiş durumda. Fenerbahçe, sanki anahtarını kaybetmiş biri gibi, kapının önünde öylece oyalanıp durdu. Samsunspor da öylece bekledi.

♦♦♦♦♦

İlk yarının sonlarında Samsunspor, 'Sizden bir halt olmayacak, verin şu topu' dercesine kontrolü eline aldı. Fenerbahçe sindikçe, Samsunsporlu futbolculara cesaret geldi.

Birkaç önemli pozisyon da buldular ama Fenerbahçe'nin üçüncü kalecisi Tarık Çetin, İrfan Can ve Ederson'un sakatlıklarından doğan fırsatı iyi kullandı. Takımı ayakta tutan tek isim oldu.

İlk yarının bitiş düdüğü çalmadan soyunma odasına koşturan Tedesco, belli ki, sahadaki donuk futboldan ve Samsunspor hücumlarında Edson Alvarez'in tek başına toparlamaya çalıştığı orta sahadaki boşluktan rahatsız olmuş. O yüzden, ikinci yarıya İsmail’le, Oğuz’la, Nene’yle döndü.

Ancak 'kurdun dişine kan değdi' bir kere. İlk yarıda Fenerbahçe'nin tedirginliğinin kokusunu alan Samsunspor, ikinci yarıya daha da iştahlı başladı.

Musaba... İkinci yarının ilk 15 dakikasında oynadığı futbolu kağıda döksek, zorlanmadan birkaç sayfa doldururuz. 4-5 net pozisyon yarattı, Semedo'yu futbola küstürdü, Fenerbahçe'nin sağ tarafını delik deşik etti. Ama son vuruşta sıkıntı vardı, final paslarındaki kararlar hatalıydı.

♦♦♦♦♦

Fenerbahçe, ilk yarıda son şutunu Asensio’nun 41’deki frikiğiyle çekmişti. Bir sonraki ise, 70. dakikada Fred'in ters ayağıyla çektiği anlamsız şut.

Arada geçen sürede Samsunspor’un 7 şutu var. Ve bunların çoğu, net gol denemeleriydi. Ama kapı açılmadı. Belki şans, belki beceriksizlik. Belki ikisi de. Samsunspor son gücüyle yüklendi. Ama bu kadar baskının bedeli olarak son bölümde yoruldular.

Savunmaya çekildikleri anlarda, oyuna sonradan giren oyuncular, Fenerbahçe'yi biraz kıpırdanır gösterdi. Ancak, kronikleşen sorun yine baş gösterdi; rakip ceza sahasına girememe. Koca takım, 16 metrelik bir çizgiyi geçemiyor.

♦♦♦♦♦

Fenerbahçe'nin bu sezonki transferlerine bakınca, fizik ve hıza yatırım yaptığını söylemek mümkün. Ama akıl? Maalesef, akıl yolda kaybolmuş.

Oosterwolde, top taça doğru çıkarken rakibinin üstüne abanıyor ve durduk yere faul yapıyor. Archie Brown, saçma sapan geri paslarla oyunu geriyor, hücumda ise bütün topları eziyor. Szymanski topu kontrol etmekten aciz, İrfan Can Kahveci erken emekliliğin keyfini çıkarıyor...

Fizik kalite artmış olabilir, ama oyun zekası yerlerde sürünüyor. Fenerbahçe, Tadic ve Dzeko gibi iki futbol aklını kaybettikten sonra, onların yerini dolduramamanın cezasını çekiyor.

♦♦♦♦♦

Bir de forvet meselesi var ki, dillere destan. Takım, En Nesyri’ye emanet ama ona uygun oyun yok. Oyun var ama En Nesyri ona uygun değil. Jhon Duran'a ne olduğunu kimse bilmiyor! Cenk Tosun? Evde yok.

Fenerbahçe bu kilidi açacak anahtarı kaybetmiş gibi. Ne hücum var, ne bitiriş. Sonuç olarak; Samsun’da iki puan uçup gitti. Galatasaray’la farkı eritme şansı da buhar oldu.

Bazı maçlar, bazı sorunların şifrelerini verir. Bu maçın Fenerbahçe'ye verdiği ipucu da şu; akıl olmadan, sadece güçle bir yere varılamaz. Fenerbahçe'nin, hem saha dışında hem de saha içinde sağlam bir akla ihtiyacı var.

Futbol ayakla değil, akılla oynanır. Ayakların götürdüğü yere gitmek kolay. Zor olan, aklın aydınlattığı yolda yürüyebilmek. Fenerbahçe, belki bedenen Samsun'da sahadaydı, ama aklını satın alma opsiyonuyla birlikte kiraya vermiş!