Ekrana baktığınızda yanıp sönen petrol, altın, buğday fiyatlarını gördüğünüzde, aklınıza dev tankerlerin okyanusları aştığı, silolardan tonlarca tahılın vagonlara yüklendiği sahneler gelmesin. Gerçeklik, çok daha farklı ve soyut bir düzlemde işliyor.
Finansal piyasaların kalbinde, fiziksel ürünlerden çok daha büyük bir “kağıt” dünya var. Bu dünyanın kuralları hem büyük servetler yaratma hem de devasa krizler tetikleme potansiyeline sahip…
***
Elle tutulan, gözle görülen fiziki teslimata giden işlem oranı “çok küçük bir kısım”. Genel anlatımla “Yüzde 1 civarı” denir ama pratikte çoğu üründe bunun da altıdır… Yani 300 işlem varsa, 299’u kağıt üzerinde döner…
“E peki gördüğümüz fiyat gerçek değil mi?” Tam tersine, fiyat dediğiniz şey tam da burada keşfediliyor. Zira en çok katılımcı, en fazla bilgi, en yüksek likidite burada...
***
Bir havayolu şirketi, gelecekteki yakıt maliyetini sabitlemek için petrol kontratı alır. Ancak bu kontratları alanların ve satanların büyük bir kısmı spekülatörlerdir.
Amaçları malı teslim almak veya teslim etmek değil, vade sonuna kadar kontratın fiyatındaki değişimden kâr elde etmektir.
***
Vade geldiğinde, aradaki kâr veya zarar nakit olarak hesaplanır ve taraflar arasında el değiştirir. İşlemler defter üzerinde kapanır.
Diğer türlü dünyada iş yapacak firma bulunmaz. Havayolu depolama maliyetleri, sigorta primleri, nakliye ücretleri, kalite kontrol gibi süreçlerin altından uzun vadeli kalkamaz. Nitekim vade uzadıkça masraflar da artacaktır.
Diyelim ki piyasada 100 birim kağıt gümüş satıldı. Borsanın kasasında 5 birim gerçek gümüş var. Normalde sorun yok. Herkes vade gelmeden pozisyonunu kapatır, para hesabına yansır, hayat güzel…
Peki ya bir oyuncu çıkar, depolardan fiziki malı toplar, aynı anda vadeli piyasada büyük alıcı olur ve “Ben nakit istemem, teslimat isterim” derse?
***
Bu talep, bir anda tüm dengeyi altüst eder. Çünkü gümüş satma sözü verip de elinde fiziki gümüşü olmayanlar için kabus başlamıştır. Yasal olarak teslim etmekle yükümlü oldukları bir malları yoktur.
Panik içinde piyasaya koşarlar. Tek çareleri, sattıkları kontratı daha yüksek bir fiyattan geri alarak pozisyonlarını kapatmaktır. Fiyatlar patlar.
***
İşte buna “Sıkışma” denir. Sıkıştırma niyetiyle yapılan planlı operasyonlar, piyasa hilesi sayılır. Kurallarla sınırlandırılır, borsalar müdahale eder.
Bu işi en büyük boyutta deneyenler, 1980’de Hunt Biraderler gümüşte, Uluslararası Kalay Konseyi 1985’de kalayda, Sumitomo 1962da bakırda… Yakalananlar bunlar da bir de yakalanmayanlar var.
***
Küresel ticaret savaşlarının arenası piyasalar olmuş durumda… Bugün bu işler devlet bazında dönüyor. Özellikle de değerli metallerde…
Merkez bankaları kasayı altınla beslerken, öbür yandan yaptırımlar, ihracat kısıtları, vergi-kota ayarları, rafineri onayları, liman ve navlun darboğazlarıyla rakibin nefesini daraltıyor. Küresel güçler savaşa başladı, dengeler yeniden şekilleniyor…