İmamoğlu ve arkadaşlarının hapse atılmasıyla başlayan protestolara, kimi politik çevreler “emperyalist projedir” bakış açısı getirdi.

Bakış açısı; olayların meydana gelmesinde mekan, zaman, şahıs/şahıslar gibi unsurların kim/kimler tarafından nasıl göründüğüdür…

Bakış açısının tek ve doğru yorumu yoktur; nereden baktığınıza göre değişir.

Mesela Eduardo Galeano aktarımıyla:

- Karayip yerlilerinin bakış açısına göre, tüylü şapkası ve kırmızı kadife ceketiyle Kristof Kolomb o zamana kadar görülmemiş boyutlarda bir papağandı

- Hinduların kutsal bir inek gördüğü yerde, başkaları koca bir hamburger görür…

- İstatistikçilerin bakış açısına göre, eğer iki kişiden biri bin dolar ve diğeri hiçbir şey almazsa kişi başına düşen gelir hesabında bu iki kişiden her biri beş yüz dolar almış görünür…

Bazı siyasi gözlemcilerin bu son sivil protestolara bakış açısının farklı olmasında şaşılacak yön yok.

Peki, eylemlerin arkasında sahiden emperyalist proje mi var? Yoksa bu siyasi değerlendirme, propaganda amaçlı mı?

Kendi bakış açımı/karşı tezimi yazayım:

Hangi emperyalist proje

1968 Kuşağı gibi meydanlarda-sokaklarda-üniversitelerde 2008 Kuşağı eylemlerine tanıklık ediyoruz bugünlerde...

Bu çocukların/gençlerin emperyalizm oyununa gelip gelmediğini değerlendirmek için, öncelikle analize başka soruyla başlamak gerekiyor:

Kim bu çocuklar/gençler?

Hangi ekonomi-politik-kültürel ortamda yetiştiler?

Bu toplumsal yapıyı belirleyen ideoloji neydi?

Küreselleşmenin/yani emperyalizmin/yani neoliberalizmin ülkeyi yıllardır tarumar etmesine tek söz etmeyeceksiniz, var olan adaletsizliğe karşı çıkanları “emperyalist proje” diye kodlayıp güvensiz göstereceksiniz!

İlk düğme yanlış: Bu gençlerin, çocuk olma haklarını yok eden katı ideolojik sistemi iktidar yapanların kimler olduğunu bilmiyor olamazsınız. Bu gençler sizin iktidarınızda büyüdü.

Yine Eduardo Galeano’dan örnek vereyim:

“Karşıdan karşıya geçerken çok dikkatli olmak gerektiğini açıklıyordu Kolombiyalı eğitimci Gustavo Wilches bir grup çocuğa:

- Yeşil ışık yansa bile önce bir yanınıza, sonra diğer yanınıza bakmadan sakın karşıya geçmeyin…

Sonra, Wilches çocuklara, bir keresinde kendisine bir otomobilin çarptığını ve onu sokağın ortasına bir külçe gibi fırlattığını anlattı. Neredeyse hayatına mal olacak o felaketi hatırlayınca Wilches yüzünü buruşturdu. Ama çocuklar şunu soruyordu:

- Otomobil ne markaydı? Klimalı mıydı? Üstü açılıp kapanıyor muydu? Sis lambaları var mıydı? Motoru kaç silindirliydi?”

Evet, sanırım “emperyalist projeyi” yanlış yerde arıyor bazı arkadaşlar?

Tüketim merkezli sistemin yarattığı tutsak düzene karşı bugünlerde tepki gösterenler mi emperyalist proje? Yapmayınız. Gerçekte asıl tehlikenin ne olduğunu nasıl kavrayamazsınız? Bu emperyalist ekonomi politik sistemi sürdürenler kim? Hangi emperyalist projeden bahsediyorsunuz?

Özünde küresel totaliter düzene karşı yönelik protestoları, ülkeye yönelikmiş gibi gösteremezsiniz.

Gerçekliğe kamuflaj elbisesi/ideoloji giydiremezsiniz. Aksine:

Tüketim çılgınlığına-esirliğine karşı çıkan özgürlükçü bir kuşak geliyor.

Daha açayım konuyu:

Yalnızların kolektif çığlığı

Vatanı-milleti prestijli markalara indirgeyen, dilini-kültürünü elektronik kodlara dönüştüren, sürekli değişen yüzeysel alışkanlıklarını sanal dünyayla oluşturan ve cehaleti yücelten sistem/ideoloji aslında “emperyalizm projesi” değil mi?

Tüm değerleri alıp-satan “kutsal piyasaya” tek eleştiriniz yok.

Zengin çocuklar, yoksul çocuklar ciğerlerine zehir çekerken hiç sesiniz çıkmıyor ama sadece eylem yaptıklarında görüyor, hedefe koyuyorsunuz gençleri…

Oysa: Yalnızlaştırılan, bireycileştirilen çocuklar/gençler kollektif çığlık atıyor. Güçlerini ortaklaştırıyor…

Tüketim pazarına/her türlü ekrana köle yapılan 2008 Kuşağı’nın toplaşarak ortak sloganlar attığını anlamazlıktan geliyorsunuz.

Bakınız:

Onlar ne ödül ne de ceza istiyor; liyakatsizliğe/paraya özgü ayrıcalığa/tüketilmeye karşılar…

Aptallaştıran tek tipçiliğe karşılar…

Yüceltilen cehalete karşılar…

Ülkeye hükmeden her türlü adaletsizliğe karşılar…

Totaliter iktidarı kutsamaya-mitleştirmeye ve onun “gardiyanı” - “bekçisi” olmaya karşılar…

Kovulmaya, atılmaya, korkutulmaya, işsiz bırakılmaya, iç düşman görülmeye, tutuklanmaya karşılar…

2008 Kuşağı’nın özgürlükçü taleplerini, “genelleyici politik etiketlerden” ziyade, anlama temelli değerlendirmek gerek.

İktidar çevrelerinin güvenliği adalete tercih eden bakış açılarını değiştirmeleri zorunlu. Devletin bekası asıl bu bakış açısıyla erozyona uğratılıyor…

Ülkemizde, 68’den bu yana bir kuşak daha yok edilip, şiddeti-cezayı kendine kalkan yapan vasatlığa teslimiyet sürmesin…

Protestolardan çıkarılacak-alınacak dersler var.

Bir kuşak üzerine daha şüphe düşürmeyin...