Cumhuriyetimizin 102. yılında, yakın geçmişten bir öğretici anı…
Mersin Çamlıyayla Ülkü Ocakları, Kütüphane Haftası için bu ülkenin kurtarıcısı ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “NUTUK” eserini ilçedeki okullarda okuyan öğrencilere armağan etmek için karar almış ve ilçe milli eğitim müdürlüğüne başvuruda bulunmuştu…
Çamlıyayla İlçe Milli Eğitim Müdürü sıfatlı muhterem zat bu girişimi kutlayacağı, teşekkür edeceği yerde bir yazıyla reddetmiş, gerekçesini ise şöyle açıklamıştı:
-Osmanlı Padişahı Vahdettin’e yönelik “soysuzlaşmış, alçak” ve dönemin Osmanlı Hükümeti’ne yönelik “aciz, haysiyetsiz, korkak” ifadelerinin kullanıldığı…
Bir de aklınca cingözlük yaparak, ret gerekçesine “Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün elinde sigara gösterilerek öğrencilere olumsuz örnek teşkil edecek öğelere yer verildiği” maddesini de eklemişti!
Yıkılmış bir imparatorluk enkazından dünya savaş tarihine geçen bir Kurtuluş Savaşı ile bağımsız bir ülke kurmayı başaran Büyük Devrimcinin, 1927 yılında TBMM’de tam 6 gün boyunca her gün 6 saat olmak kaydıyla toplam 36 saatte “1919’dan başlayarak tüm yaşananları belgeleriyle anlattığı” tarihi konuşmasıdır Nutuk!
-Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir “halkına hesap verme”, olayları açıklıkla ortaya koymaktır Nutuk!
Daha sonra kitaplaştırılan NUTUK’un sonundaki belgeler bugüne dek hiçbir şekilde yalanlanamamıştır…
–Konuşmanın sonundaki “Gençliğe Sesleniş” ise adeta tarihin altın sayfalarına kazınmıştır…
Soysuz sözcüğü bile yetmez!
Milli sözcüğüyle uzaktan yakından ilgisi olmadığı gayet açık olan “Eğitim Müdürü”nün reddetme gerekçesi NUTUK’un daha ilk satırlarında yer alıyor:
–19 Mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Ülkenin genel durumu ve görünüşü şöyledir… Saltanat ve hilafet makamında oturan Vahdettin soysuzlaşmış, şahsını ve bir de tahtını koruyabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz ve korkak…
Ret gerekçesine konu olarak en baştaki bu bölümü gösteren bu Cumhuriyet karşıtı zat, anladığım kadarıyla Nutuk’u okumamıştı! Okusaydı, Mustafa Kemal’in, 17 Kasım 1922’de İngilizlere sığınarak, Malaya zırhlısıyla memleketinden kaçan Vahdettin ile ilgili asıl şu sözlerini koyardı gerekçesine:
-Gerçekten, neden ve nasıl olursa olsun, Vahdettin gibi özgürlüğünü ve canını kendi ulusu içinde tehlikede görebilecek kertede aşağılık bir yaratığın bir dakika bile olsa, bir ulusun başında bulunduğunu düşünmek ne acıklıdır!..
Vahdettin ve kuyruğundaki soysuzlar, milli mücadeleyi yok etmek, Kurtuluş Savaşı’nın öncü kadrosunu ortadan kaldırmak için akla hayale gelmedik her çareye başvurmuş, Vahdettin bizzat İngiliz Yüksek Komiserine bir ordu ile üstlerine gidilerek yok edilmesini dahi rica edebilmiştir!
Vahdettin isimli soysuz padişahın, Mustafa Kemal ve arkadaşları için Mustafa Sabri isimli alçağın kaleme aldığı, Dürrizade isimli kukla şeyhülislamın fetvasıyla idam kararı çıkarttığını, Yunan ordusunun bu hainler tarafından “Halifenin ordusu” olarak kutsandığını, Mustafa Kemal’e defalarca suikast girişiminde bulunulduğunu zaten biliyorsunuz, bu sütunda defalarca yazdım!
–Vahdettin sadece bunlardan ibaret değildi ama!..
“Millet koyun sürüsü ben çoban!”
Tarih 16 Mart 1920… İstanbul ikinci kez işgal edildi!
İngilizler önce Şehzadebaşı karakolunu basıp 6 Türk askerini şehit etti… Aynı gün asıl hedef olan Meclis-i Mebusanı da bastı ve kuşattı.
Aynı gün, baskın öncesi Hamidiye kahramanı ve Sivas Milletvekili Rauf Orbay, birkaç arkadaşıyla beraber Saray’a giderek Vahdettin’in karşısına çıktı. Daha ilk sözleri soğuk bir duş etkisi yaratmıştı:
-Ses çıkarmayın!
Meclis Başkan Vekili Abdülaziz Mecdi Bey, “Padişahım korkma Anadolu pulattır (çelik)” deyince Vahdettin korku ve panik içinde şu karşılığı veriyordu:
-İngilizler isterse Ankara’ya kadar gider!
Rauf Bey bu kez padişahtan hiçbir anlaşmaya imza atmamasını istedi. Padişah bu defa kızgın bir şekilde şöyle dedi:
-Rauf Bey, bir millet var, koyun sürüsü… Başına bir çoban lazım, o da ben!
Aynı Vahdettin eniştesi Damat Ferit hainini Amiral Webb’e göndererek. İngiliz mandası dilenecekti!
İşte tüm bunlar yüzyıl sonra Mustafa Sabrilerin, Şeyh Saitlerin ardıllarını, torunlarını fena halde çileden çıkarıyor! “Büyük Zafer” sonrası, önce Yunanistan’a kaçan Mustafa Sabri “Türklükten istifa” şiirinde bakın ne diyordu:
-Ben de ayniyle reddedip Türk’ü/ Attım üstümden en elim yükü/ Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme/ Beni Türk milletinden addetme…
Bu zevata “Hain” sözcüğünden başka hangi sözcük yakışırdı acaba?
Büyük bayramımız kutlu olsun…