700 yıllık cinayet bilim sayesinde çözüldü
Uluslararası bir araştırma ekibi, 1915’te Margaret Adası’nda keşfedilen iskeletin Árpád ve Rurik hanedanlarına mensup Macsó Dükü Béla’ya ait olduğunu modern bilimsel yöntemlerle doğruladı. Çalışma, yüzyılı aşkın süredir çözülemeyen bir arkeolojik gizemi aydınlattı.
Macar bilim insanlarının liderlik ettiği uluslararası ekip, Budapeşte’de bulunan ve uzun yıllar kimliği tartışmalı kalan iskeletin Macsó Dükü Béla’ya ait olduğunu doğruladı.
Proje, ELTE TTK Antropoloji Bölümü’nden Tamás Hajdu’nun koordinasyonunda yürütüldü.
Genetik analizler ise ELTE RCH Arkeogenomik Enstitüsü’nden Anna Szécsényi-Nagy ve Noémi Borbély tarafından gerçekleştirildi. Araştırma Forensic Science International: Genetics dergisinde yayımlandı.
KEŞFİN BAŞLANGICI: 1915’TE MARGARET ADASI
1915’te Margaret Adası’ndaki Dominiken manastırında yapılan kazılarda genç bir erkeğe ait iskelet bulunmuştu. Gömü yeri, dönem kaynakları ve iskeletteki ağır travmalar, kalıntıların 1272’de öldürülen Macsó Dükü Béla’ya ait olabileceği ihtimalini güçlendirmişti.
Dük Béla, annesi aracılığıyla Kral IV. Béla’nın torunu, babası vasıtasıyla ise Kiev Büyük Knezi hanedanına (Rurik) mensuptu. Ortaçağ kaynaklarında Béla’nın Kőszegi ailesinden Henrik tarafından öldürüldüğü aktarılır.
KAYBOLAN KEMİKLER VE 20. YÜZYIL’DAKİ BELİRSİZLİK
Kazı sonrası kemikler inceleme için antropolog Lajos Bartucz’a gönderilmiş, Bartucz iskelette 23 kılıç darbesi ve birçok ölümcül kafa travması olduğunu raporlamıştı. Ancak II. Dünya Savaşı öncesi yıllarda belgelenen bu kalıntılar daha sonra kaybolmuştu.
2018’de kalça ve gövde kemikleri Macar Doğa Tarihi Müzesi’nin koleksiyonunda bir kutu içinde tesadüfen bulundu. Kafatası ise ELTE’deki Aurél Török Koleksiyonu’nda korunmaktaydı.
MODERN BİLİMLE DAVANIN YENİDEN AÇILMASI
2018’de başlatılan yeni projede antropologlar, genetikçiler, arkeologlar, diş uzmanları, radyokarbon ve izotop analizi uzmanları yer aldı. Bu geniş işbirliği sayesinde hem kimlik doğrulaması yapıldı hem de dükün hayatı ve ölümü ayrıntılı biçimde yeniden kurgulandı.
Béla, Kral III. Béla’dan sonra neredeyse tam iskeleti korunmuş tek Árpád hanedanı üyesi olarak tarihyazımında büyük önem taşıyor.
YAŞAM ŞARTLARI VE BESLENME İZLERİ
Antropolojik veriler, bireyin 20’li yaşların başında öldüğünü
gösterdi. İlk radyokarbon sonuçları beklenenden daha erken bir
tarih verse de incelemenin devamında bunun yüksek hayvansal
protein, özellikle balık tüketiminden kaynaklanan “rezervuar
etkisi” olduğu anlaşıldı.
Diş taşından çıkarılan binlerce mikro fosil, bireyin beslenmesinde
buğday ve arpa ürünlerinin önemli yer tuttuğunu; pişirilmiş irmik
ve ekmek gibi gıdalar tükettiğini ortaya koydu.
Stronsiyum izotop analizleri, dükün çocukluğunu Vukovar–Sirmiye
bölgesinde geçirdiğini, daha sonra muhtemelen Budapeşte çevresine
taşındığını gösterdi.
GENETİK VERİLER SOYAĞACINI DOĞRULADI
Arkeogenetik analizler, iskeletin Kral III. Béla’nın dördüncü
kuşak torunu olduğunu doğruladı.
Dükün genomunda güçlü bir İskandinav bileşeni saptandı; bu da Rurik
hanedanından gelişini doğruluyor. Doğu Akdeniz genetik izi ise
annesinin annesi olan Bizans İmparatoriçesi Maria Laskarina ile
uyumlu bulundu.
Y-kromozomu sonuçları da Rurik soyunun kesintisiz aktarımını
gösterdi.
KOORDİNELİ VE SON DERECE ŞİDDETLİ BİR SUİKAST
Adli antropolojik analiz, dükün ölümünün çok sayıda saldırganın
katıldığı organize bir suikast sonucu gerçekleştiğini ortaya
koydu.
Toplam 26 ölüm anı yarası belirlendi: 9’u kafatasında, 17’si
vücutta. Yaralar üç saldırganın eşzamanlı saldırısını işaret
ediyor. Dükün saldırıyı fark edip kendini savunmaya çalıştığı
anlaşılırken, saldırganların farklı tipte iki silah kullandığı
düşünülüyor. Zırh bulunmaması, saldırının hazırlıksız yakalanan
Béla’ya karşı yapıldığını gösteriyor. Yaraların şiddeti,
saldırganların yoğun öfke ya da nefretle hareket ettiğini ortaya
koyarken; saldırının koordineli yapısı suikastın planlı olduğunu
doğruluyor.