Behzat Ç.’nin Şule’si Ayça Eren: “Dizi tekliflerini Ankara’da kalabilmek geri çevirdim”

Behzat Ç. dizisinde Behzat Amir’in kızı “Şule” karakteriyle seyircinin hayatına giren Ayça Eren, üniversite eğitimi için geldiği Ankara’ya adını koyamadığı bir duyguyla bağlı. Behzat Ç. sayesinde çok fazla dizi teklifi geldiğini ancak tiyatro yapmak ve Ankara’da kalabilmek arzusuyla bu teklifleri geri çevirdiğini ifade etti.

HAŞİM KILIÇ / ANKARA

Çankaya Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği eğitimi almak için 2004 yılında Ankara’ya gelen ünlü oyuncu Ayça Eren, o günden beri başkente adını koyamadığı bir duyguyla bağlı. Çeşitli fotoğraf ve tasarım işleri yaptığı sırada yolu Erdal Beşikçioğlu ve Behzat Ç. dizisiyle kesişen Eren, okuduğu bölüm endüstri mühendisliği yerine hayatına yeni bir yön veren oyunculuğa yöneldi. Tiyatronun yanı sıra pilates eğitmenliği de yapan Ayça Eren, Ankara’ya olan tutkusunu ve Behzat Ç. hikayesini NEFES’e anlattı.

“İSTANBUL’DA KAOSUN İÇİNDE VAR OLAMADIM”

Ankara’nın kendisine hep çok güzel görünen bir şehir olduğunu dile getiren Eren, “Üniversite için geldim. Aslında ne istediğimi çok bilmeden, tamamen Ankara’ya gelmek istiyordum. Çok sevdiğim kuzenlerim buradaydı. Üniversitede bütün tercihlerimi neredeyse Ankara üzerinden yaptım. İstanbul bana hep fazla geldi. Gittiğimde en fazla üç ay kalmışımdır. Hep çok yorgun döndüm. Kendimi orada daha zor ifade edebildiğimi ve zor kendim olabildiğimi fark ettim. Nadiren kendimi çok iyi hissettiğim ekiplerle çalıştım ama çoğunlukla o kaosun içinde var olamadım. Nefes alamıyormuş gibi hissettim. Bu yüzden Ankara tercihim biraz da bundan kaynaklı. Televizyon sektörü yerine tiyatroyu tercih etmem, Ankara’da kalma arzumla bağlantılı.” dedi.

“ANKARA’NIN TAMAMLAYICI ETKİSİ VAR”

Aslen Aydınlı olan Eren, Ankara’nın karakterini bulmasında önemli olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Zaman zaman Ege’yi çok özlüyorum, hala ne yapıyorum burada diyorum. 2004’te geldim, çok uzun zaman olmuş. Ama adını koyamadığım, beni buraya bağlayan bir şey var. Ege’ye dönsem belki tiyatro yapmak bu kadar kolay olmayacak. İstediğim işlerde çalışabileceğim ekipler bulmak daha zor olacak. Ankara’nın da tamamlayıcı bir yanı var benim için. Ege hep yaşam dolu bir yerdi. Ankara ise gri görünse de tamamlayıcı bir etkisi var. Bazı şeyleri idrak etmek için tuhaf bir enerjisi var. Burada kendimi keşfetmek ve yaptığım işleri anlamlandırmak daha kolay oluyor.”

“DENİZE ULAŞACAKMIŞ GİBİ HİSSEDERDİM”

Vaktinin büyük kısmını Farabi Sahnesi’nde ve evinde geçirdiğini belirten Eren, boş vakitlerinde Farabi Sahnesi’nde baristalık da yapıyor. Sevilen oyuncu, son dönemdeki Ankara rutinine dair şu şekilde konuştu:

“Eskiden çok daha fazla yürürdüm. İlk geldiğimde sürekli yürür ve istemsizce denize ulaşacakmışım gibi hissederdim. Şimdi daha çok yaşadığım semtte birkaç sabit mekanda vakit geçiriyorum. En çok Farabi Sahnesi’nde oluyorum. Burası hem çalıştığım hem de sürekli bir arada olduğum insanlar nedeniyle evim gibi oldu. Onun dışında evde kedimle vakit geçirmek de iyi geliyor.”

“KENDİMİ AİT HİSSETTİĞİM OYUNCULUĞA YÖNELDİM”

“Mühendislik okumak üzere geldim ama orası ilgimi pek çekmedi. Kendimi çok fazla ait hissedemedim.” diyen Ayça Eren, eğitimini bırakıp Behzat Ç. ile kesişen hikayesini şu sözlerle anlattı:

“Uzun yıllar denedim, yani okurken de çabaladım. Sonra yavaş yavaş kendimi daha ait hissettiğim alanlara yönelmeye başladım. Çankaya Üniversitesi’nde Endüstri Mühendisliği okuyordum. Bitirmeme çok az kalmıştı, hatta bitirme projemi bile vermiştim. Ama uzatmalar sırasında bursumu kaybettim, çünkü fazla geciktirmiştim. Bir yandan fotoğrafçılık da yapıyordum. Bursum kesilince, ne yapacağımı bilemediğim bir dönemde Behzat Ç. işi başladı. O dönemde okulla bağım iyice koptu ve bir daha geri dönmedim.”

“BEHZAT Ç. KURTARICI OLDU”

Oyunculuk yapmanın planlarında olmadığını söyleyen Eren, “Oyunculuk hiç kafamda olan bir şey değildi. Ben kamera arkasına çok meraklıydım. Görsel işler yapmak, yani grafik tasarım, moda tasarım ve fotoğrafçılığı harmanlamak, hep kameranın arkasında olup göz olmak istiyordum. Ama bir anda içine düştüm ve baktım ki oradan da çok besleniyorum, ciddi keyif alıyorum. Aslında buna birçok anlamda çok ihtiyacım varmış. Şimdi dönüp bakınca, ‘İyi ki’ diyorum. O dönem, üniversiteyi ne yapacağımı bilmediğim bir zamanda bursum kesilmişti. Aileme ne diyeceğimi bilmiyordum. Ankara’da kalmak istiyordum ve bu, benim için inanılmaz bir şeydi. O açıdan Behzat Ç. bir kurtarıcı oldu. İlk etapta en güzel yanı buydu. Ama sonrasında tanıştığım insanlar sayesinde, bir anda kendimi deneyimli oyuncuların arasında buldum. Harika yönetmenlerle çalıştım. Hiçbir zaman bana toyluğumu hissettirmediler, hep koruyan ve kollayan bir yerde oldular. Erdal Hoca’nın tiyatro işlerinde bana sürekli olanak tanımasıyla kapılar peş peşe açıldı.” diye konuştu.

Erdal Beşikçioğlu’nun yönettiği ‘Hayvan Çiftliği’ oyununun koreografı Binnaz Dorkip’in hayatında önemli bir yere sahip olduğunu belirten Eren, “Bedenle ilişkinin ne kadar önemli olduğunu, bir insanın buna ne kadar ihtiyaç duyduğunu onun sayesinde öğrendim. Tüm bunlar, bir insanın varoluşunu ciddi anlamda besleyen unsurlarmış. Beni parçalarımı tamamlamış gibi hissettirdiler. Bu yüzden çok şanslı hissediyorum.” dedi.

“TİYATRO VAROLUŞUMU ANLAMA PRATİĞİ GİBİ”

Behzat Ç.’nin televizyon sezonları bitince güzel teklifler geldiğini ancak kabul etmediğini ifade eden Ayça Eren, tiyatroya olan sevgisini şu sözlerle anlattı:

“Biz tiyatroya devam etmek istedik. Ben de asla oradan vazgeçmek istemediğim için iyi projelere hayır dedim. O zaman iyi mi yaptım, kötü mü yaptım diye düşündüğüm oldu ama şimdi ‘İyi ki’ diyorum. Bir dönem tiyatrodan uzaklaştım. Aynı anda üç oyunum vardı ve bu beni fark etmeden kendimden uzaklaştırdı. Kendimi hatırlayamadığım bir dönem yaşadım. Bütün oyunları bıraktım ve iki yıl inzivaya çekildim. O süreçten sonra geri dönüşüm daha keyifli oldu. Sahne üstünde başka bir varoluşa yer açmak söz konusu olsa bile, kendini koruyabilmenin kıymetini öğrendim. Tiyatro benim için, insan olmaya dair daha fazla bilgiye ulaşma, farkındalık kazanma ve kendi varoluşumu anlama pratiği gibi. Hayatımın çok önemli bir parçası. Dizi noktasında daha fazla ilerleyebilmek için İstanbul şart gibi. Şu an bir ajans ya da menajerim yok. Öncekiler İstanbul’da olmamı bekliyordu. ‘Burada oyunum var’ dediğimde bile problem olabiliyordu. Ara sıra arkadaşlarım aracılığıyla ilginç projeler geliyor, kısa filmlerde oynadım. Ama sanırım bir süre daha Ankara merkezli tiyatro oyuncusu olarak devam edeceğim.”

“PİLATES VE YOGAYI HARMANLIYORUM”

Tiyatro yapamadığı pandemi döneminde pilatese yönelen başarılı oyuncu, “Pilates ve yoga hep kendi kendime yaptığım şeylerdi. Eğitim alıp bunu iş hayatımın parçası haline getirdim. Sadece sanatsal üretimde kalmak bazen beni körleştirebiliyormuş. Şimdi ders veriyorum, yapmam gerekenler belli. Burası daha gerçek dünyaya ait bir alan. Maddi olarak da güven sağladı. Yoga eğitmenliği de aldım ama o dönem işin ruhani kısmında ciddi yanlış anlaşılmalar ve gerçek dışı söylemlerle karşılaştım, bu beni korkuttu. Pilates ise daha çok anatomiye dayalı olduğu için güven verdi. Şimdi içerikte ikisini harmanlıyorum ama işin spiritüel kısmına fazla bulaşmamaya çalışıyorum.” ifadelerini kullandı.

Behzat Ç.
SON DAKİKA HABERLERİ
Sonraki Haber