Erdal Beşikçioğlu’ndan sistem eleştirisi: "Türkiye'de yozlaşma popüler kültür haline geldi"

Erdal Beşikçioğlu’nun yönettiği ‘Kuşkondu Müzikali’, Etimesgut Belediyesi tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen Uluslararası Kent Tiyatro Festivali’nin açılışında bu akşam prömiyer yapacak. Prömiyer öncesi NEFES’e özel açıklamalarda bulunan Etimesgut Belediye Başkanı ve oyunun yönetmeni Beşikçioğlu, eserde rant ve insanın doyumsuzluğu üzerinden sistem eleştirisi yaptıklarını belirtti.

HAŞİM KILIÇ / NEFES

Yüzlerce yıl önce yazılan Aristofanes’in “Kuşlar” isimli müzikalinden uyarlanan oyun, Erdal Beşikçioğlu’nun yönetmenliğinde sahneye konuyor.

Uzun süredir bu projeyi hayata geçirmeyi planladığını belirten Beşikçioğlu, aradan geçen sürede esere bakışındaki değişiklikleri şu şekilde anlattı:

“Bir kere, tabii ki konjonktür olarak şu andaki sistem çok değişken bir yapıya sahip. İster istemez, başta hayal ettiğimiz ile şimdi hayal ettiklerimiz arasında zaman ve mekan kavramı açısından çok ciddi değişiklikler oldu. Bundan 25-30 yıl önce imardaki rant durumu hayatımızın içinde bu kadar etkili değildi. Ancak son zamanlardaki gelişmelerden ötürü imardaki rant, yaşam kalitemizin bile önüne geçmeye başladı. İnsan daha da açgözlü bir hale geldi. Biz de ‘Kuşkondu Müzikali’ ile insanın bu doyumsuzluğu üzerine bir hikayeyi daha güçlü şekilde işleyerek, bugünkü sistemin eleştirisini çok daha net ve hedefe yönelik yapma şansı bulduk. Çok daha iyi oldu. Tabii bu işler, siz bir hayal kurarsınız, fakat hayal kurduğunuz zaman içinde, zaman-mekan değişkenliği nedeniyle farklılıklar gösterebilir. Her hayalin bir zamanı vardır. Sanırım bu da ‘İyi ki önceden olmamış da şimdi olmuş’ dediğim işlerden biri.”

“İDEAL DÜNYA ULAŞILAMAYACAK BİR KAVRAM”

Aristofanes’in “Kuşlar” isimli komedyasının yüzlerce yıl önce yazılmış olmasına rağmen taşıdığı eleştirilerin günümüze kadar geldiğini aktaran Erdal Beşikçioğlu, “İnsan olduğu sürece ve insanın çiğliği, açgözlülüğü, doyumsuzluğu sürdükçe, antik çağlardan beri gelen işlerin hepsi bir şekilde karşılık buluyor. Çünkü odağında insan var. İnsan olduğu zaman tüm metinler yeniden gözden geçiriliyor. O dönem, Aristofanes’in eserlerinde de sistem eleştirisi hep vardı. Sistem eleştirisi içeren eserlerin çoğu, ne zaman yazılırsa yazılsın, ister istemez bize kadar ulaşmayı başardı. Bugün Aristofanes ve Platon’un hala devlet kavramı üzerine aynı şeyleri tartıştığını görürken, Sokrates’in felsefesi de yeniden gündeme gelebiliyor. Shakespeare’in eserlerinin çoğu da özellikle iktidar ve iktidar hırsı üzerine hala güncelliğini koruyor. Hal böyle olunca sanatın evrenselliği ve ölümsüzlüğü bir kez daha kendini ispatlamış oluyor. Ancak ideal dünya kavramı hiçbir zaman ulaşılamayacak bir kavramdır. Zaten biz de oyunda bunun eleştirisini yapıyoruz.” diye konuştu.

Borçtan, dertten, haksızlıktan, hukuksuzluktan usanmış halde memleketlerinden kaçarken yeni bir ülke hayali kuran iki insanın hikayesini anlatan oyun, ideal dünya hayalini sahneye taşıyor. Beşikçioğlu, oyundaki ideal dünyayı ise “Hakkın, hukukun, sosyal adaletin, eğitimin ve sağlığın kayırılmadan sağlandığı bir düzen” olarak tanımlıyor.

“SANATIN ELEŞTİREL GÜCÜNÜ BELEDİYE BAŞKANIYKEN DE ÇOK NET KULLANDIM”

Şimdiye kadar sahnelediği oyunların pek çoğunu sistem eleştirisi üzerine yaptığını, bunun da kendine her zaman daha rahat bir atmosfer sağladığını vurgulayan Beşikçioğlu, belediye başkanlığı sonrasında da bu bakışla hareket etmeyi sürdürdüğünü söyledi. Beşikçioğlu, sanatın eleştirel gücünü belediye başkanlığı döneminde de kullandığını kaydederek, şunları söyledi:

“Bizim siyaset yapma anlayışımız biraz sanat üzerinden. Ben partiye kayıtlı olmadığım, herhangi bir partiyi temsil etmediğim dönemlerde de tek başıma benzer eleştirileri sanatımla çok sık dile getirdim. Benim sistem eleştirilerim, siyaseti görme ve anlatma biçimim kavga-dövüş değil; daha çok estetize edilmiş bir yaklaşım. Bir cümleyi söylerken on kere düşünüyor ve karşı tarafa mesajı verdiğimde ister istemez karşılığını buluyorum. Yani biz sahneden yapıyoruz siyasetimizi. Biz sanatçıların tek alanı o. Kavga etmiyoruz, dövüşmüyoruz, hakaret etmiyoruz, yalan söylemiyoruz.

“RİSKİ BİLE BİLE SUSMAK YURTTAŞLIK BİLİNCİNE SIĞMAZ”

O yüzden sahneden sistemin ana fikrini ortaya koymak ve onu eleştirmek bana her zaman daha rahat bir atmosfer sağlıyor. Sanatın eleştirel gücünü belediye başkanlığı döneminde de çok daha net ve altını çizerek kullandım. Zaten risk, ben belediye başkanı olmadan önce de vardı, şimdi de var. Ama bu riski bile bile susmak yurttaşlık bilincine sığmaz. Biz hakaret etmiyoruz, küfretmiyoruz. Biz yakın çağa bir ayna tutuyoruz. Bir şeyi kafadan uydurmuyoruz, atmıyoruz. Siyasette ne varsa, gündem neyse, o dönemde ne anlatılması gerekiyorsa biz onu alıp günümüze getiriyoruz. Bizim yaptığımız bu.”

“MEZUN OLDUĞUMDA İDEALİM NEYSE ŞİMDİ DE O”

Belediye başkanlığını yürütmek ve oyun sahneye koymanın zorluklarına da değinen Beşikçioğlu, “Olmayan bir şeyi hayata geçirmiyoruz. Bana biraz yorucu oluyor tabii. Ama bu tiyatro sanatı tek başına yapılan bir iş değil, bir ekip işidir. Sahne önünde bu işi gerçekleştiren oyuncular, diyaloglara can katan sanatçılar varken; sahne arkasında onlara yardım eden teknik ekip, yazar, yönetmen ve dramaturji ekibi de oluyor. Herkes tek bir amaç, tek bir ideal üzerine hareket ediyor. Hal böyle olunca işini bilen, sizi kavrayan insanlarla çalışmak işleri daha kolaylaştırıyor. Ama tabii bu ülkede hiçbir şey güllük gülistanlık değil. Sanat üzerindeki baskılar, yaratım sürecinde bazen oyuncuları ve yazarları etkileyebiliyor. Cesur olmak gerekiyor. Cesareti kıran her eyleme göğsünüzü germek zorundasınız. Olanla olacak zaten önlenemez. Ben okuldan mezun olduğum zamanki idealim neyse, sahne üzerinde hep o ideal üzerinden hareket ettim. Şimdi de aynı idealim var, değişen bir şey yok.” dedi.

“FABRİKA AYARLARINA DÖNMEMİZ LAZIM”

Geride kalan belediye başkanlığı sürecinde kendisini en çok zorlayanın yozlaşma olduğunu söyleyen Beşikçioğlu, belediye başkanlığını şu şekilde değerlendirdi:

“Bazen ‘vali’ diyorlar, bazen ‘vekil’, bazen ‘hocam’, bazen de ‘başkanım.’ Ben kavramlara takılmıyorum, olguya bakıyorum. Bizim nasıl bir hizmet sunduğumuz, vatandaşların arzularını nasıl karşıladığımız ve bunları karşılarken kurduğumuz sistemin sürekliliği benim için önemli. Hal böyle olunca alışmak ya da alışmamak gibi bir kavram yok. Bu benim yurttaşlık görevimdi ve ben de görevimi yerine getirmeye çalışıyorum. Elbette canımı sıkan çok şey oluyor ama çok keyif aldığım anlar da var. Fakat 25 yıllık bir iktidarın yarattığı sistem içerisinde baktığınızda, en küçük memurdan en üst memura kadar yozlaşmanın popüler bir kültür haline geldiğini görüyorum. Asıl beni zorlayan da bu yozlaşma ile mücadele etmek. Ama tabii ki ana Arnavut, baba Laz olunca, inadımızın da güçlü olduğunu düşünürsek, vallahi bu yozlaşmanın peşindeyiz. En kısa zamanda bunu çözeceğimize inanıyorum. Türk milletinin öz karakterine dönme vaktinin geldiğini düşünüyorum. ‘Fabrika ayarlarına dön’ diyoruz ya, işte artık o fabrika ayarlarına dönmemiz gerekiyor.”

Aristophanes’in Kuşlar oyunundan Erdal Ozan Metin tarafından uyarlanan; şarkı sözleri ve müzikleri ise Onur Ali Yüce'ye ait olan Kuşkondu Müzikali, bugünün toplumsal ve siyasal iklimine ayna tutuyor. Oyun, bu akşam Etimesgut Belediyesi 100. Yıl Cumhuriyet Kültür Merkezi’nde 2. Uluslararası Kent Tiyatro Festivali kapsamında prömiyer yapacak ve sezon boyunca tiyatroseverlerle buluşmaya devam edecek.

Erdal Beşikçioğlu
SON DAKİKA HABERLERİ
Sonraki Haber