İbrahim Kaboğlu: Böylesi bir hukuksuzluk dönemi yaşanmadı

İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, "Hukuk güvenliği olmadığı için derin bir iktisadi kriz yaşanıyor, yoksulluk yaygınlaşıyor" dedi.

ŞEHRİBAN KIRAÇ / NEFES

Belediyelere dönük son operasyonları eleştiren İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, "Mişli geçmiş zamanla suç üretiliyor. Torbada turp yok, mesela ben İbrahim Kaboğlu’nu tutuklayım. Zaten güç, polis, jandarma bende. Suçu sonra üretirim fabrike ederim diyor. İdam cezası olsa demek ki mişli geçmiş beyanlarla o kişiyi idam ettireceksiniz" dedi.

60 yıldır hukukla iç içe olduğunu böylesi bir hukuksuzluk dönemi yaşanmadığını vurgulayan Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ile hukukun geldiği seviyeyi konuştuk.

-Türkiye’de artık kimse kendini hukuki açıdan güvende hissetmiyor, Ne oldu da bu noktaya gelindi?

Marksistlere göre iktisat altyapıdır hukuk üst yapıdır. Bir ülkenin iktisadi düzeni neyse o hukuk düzenini ortaya koyar. Son yıllarda Türkiye’de hukuk iktisadı belirliyor. Bugün derin bir iktisadi bunalım ve büyük gelir uçurumları varsa, yoksulluk yaygınlaşmışsa bunun nedeni hukuk güvenliğinin bulunmamasından kaynaklanıyor. Türkiye köklü, gelenekleri olan, kurumları, kuralları ve bu çerçevede değerleri olan bir devlettir.

Ama son 10 yıldır gelinen eşik itibarıyla sanki Türkiye’de geçmiş yokmuş, sanki yeni kurulan bir devlet varmış gibi hareket ediliyor. Burada en büyük sorun hukukun arka plana atılmasıdır. Hukuk önemsizleştirildi, 200 yıllık kurumlar, kurallar ve bunların oluşturduğu temel kavramlar itibarsızlaştırıldı. Eğer bir toplumda hukuk yoksa en çok ihtiyaç duyulan şey hukuk ise, o toplumda yoksulluk kaçınılmazdır. Mahkemelerde adil bir karar çıkacağına dair güvencesi olmayan yurttaş niçin mahkemeye gitsin. Şu anda yaşanmakta olan şey hukuk sorunudur.

ÇOK ÜZGÜNÜM

- Anayasa profesörüsünüz, hukukun bu kadar çiğnendiği başka bir dönem olmuş muydu?

Yaklaşık 55-60 yıldır hukukla iç içeyim. Cumhuriyetin 50. yılını ben üniversite öğrencisiyken kutladık. 12 Eylül Askeri darbesini yaşadık. Ama hukuka hukuka bu denli ihtiyaç duyulan bir ortam görmedim. Olmadı. Olmadı. Ya 28 Şubat için ne diyorsunuz diyeceksiniz. TBMM’de birlikte görev yaptığımız ve 28 Şubat’ın mağduru 2 milletvekili ‘biz 28 Şubat’ta mahkemenin kapısını çaldık hakkımızı elde ettik. Mahkeme var, hakim var diyebildik dediler. Ancak bugün bunlar yok dediler.’ Çok üzgünüm böyle bir dönem yaşanmadı. Bizatihi 60 yılına ben şahidim böylesi bir hukuksuzluk dönemi yaşanmadı.

HİÇBİR GÜVENCEMİZ YOK

-İstanbul Barosu yönetimine, TÜSİAD'a soruşturma, İmamoğlu operasyonu, herkes hedefte sanki, ne diyeceksiniz?

Yasama yürütme ve yargı arasındaki ilişki 300 yıllık birikimin ürünüdür. Fakat 2015'ten itibaren bir yörünge değişikliği oldu. 2015’te ilk kez iktidardaki parti mecliste çoğunluğu kaybetti. Koalisyon hükümeti kurmak yerine masayı devirdi ben seçimleri yineliyorum dedi. 1 Kasımda seçimlerde yinelendi. Ve tekrar siyasal çoğunluğu aldı. O sürece kadar Suruç’la başlayan Ankara Gar katliamına kadar giden 3 ayda zincirleme saldırılar oldu. Bu mutlaka kayda geçilmesi gereken bir dönemdir. Sonra 15 Temmuz darbe girişimi oldu.

6 ay sonra olağanüstü koşullarda halk anayasa oylaması yaptı. Darbe girişimi olmasaydı böyle bir anayasa değişikliği yapılmayacaktı. Tam bir ay sonra Erdoğan parti genel başkanlığına geçti. Böyle bir anayasal kurgu dünyada ilktir. Yasama yürütme ve yargıdaki yürütme ortadan kaldırıldı. Bütün siyasal karar düzenekleri bir kişiye bağlandı. Sorumluluk ise yok sayıldı. Yargıda hakimler savcılar kurulunun oluşumu tamamen Saray’a bağlandı.

Yasama, yürütme yargı sistematik bir yapı olsa da bunun işleyişinin anayasada öngörüldüğü biçimde olmayacağı ortaya çıktı. Üçüncü bir anayasal durum ortaya çıktı.

-Nedir bu durum?

Buna fiili durum diyoruz. Yani keyfi durum. Son dönemlerde bu silkelemekle ifade edildi. Belediyeleri silkelendi, ant içen teğmenler temizleme adı altında ordudan atıldı. Sonra turp denildi. Bizden değilse meşru değil diyorlar. İstanbul Barosu AKP yörüngesinde değilse görevden alırım soruşturma başlatırım diyor.

Yarın nasıl bir Türkiye’de uyanacağımıza dair hiçbir güvencemiz yok. Bütün demokratik kurumlar kendilerine bağlansın istiyorlar. İstanbul seçimlerini iptal etiler. 2020’de baroları parçalamak için kanun çıkarıldı. AKP 31 Mart 2024’te ikinci parti konumuna düşünce geleceğe yönelik planlar altüst oldu. Nasıl ki 2015’teki seçimlerde çoğunluğu kaybedince kabul etmiyorum deyip tekrar seçime gittiyse. 31 Mart 2024 seçimlerinde de ikinci parti olmayı hazmedemiyorum dedi. 2028’i garantilemek istiyor. O sandığa giden yolu dikenlemekle başladılar. Önce Esenyurt Belediye Başkanı tutuklandı. Sonra 22 Aralık’ta İstanbul Barosuna operasyon yapıldı. Baronun 147 yıllık tarihinde bu operasyon ilktir.

Sonra İmamoğlu operasyonu; akşam diplomayı elinden aldılar sabahında binlerce polisle kapıya dayandılar. Yargıyı araçsallaştırarak, alamadığı belediyelere müdahale ediliyor. Yukarıda parlamento tasfiye edildi. Aşağıda da belediyeleri tavsiye ediyor. Bu üzücüdür, hukuk, anayasa dışıdır.

TURPLAR SONRADAN UYDURULUYOR

-İddianameler de geç çıkıyor, uzun süren tutukluluk süreleri var, anayasa mahkemesi kararları uygulanmıyor...

Suç bir fiilden hareket edilir. Bunun için ille de karşıdakine bardak fırlatman gerekmiyor, ağızda çıkan söz ırkçılık mı şiddete davet mi, yumruk attı mı bunlar varsa fiildir. Ama son tutuklamalarda yok öyle bir şey. Ne diyor mesela ben İbrahim Kaboğlu’nu bir alayım, sonra uyduruluyor. Torbada turp yok. Ben atayım bunu, güç bende zaten diyor. Polis bende, jandarma bende, atayım bunu, ben suçu üretirim fabrike ederim diyor. Savcıya yaptırıyor. Falanca kişi duymuş diyor, anlaşılıyor diyor. Tahmin ediyor diyor. Mişli geçmiş zamanla suç üretiliyor.

İdam cezası olsa demek ki mişli geçmiş beyanlarla o kişiyi asacaksınız. Bu çağdaş hukuka, modern hukuka, hukukun genel ilkelerine, Türkiye Cumhuriyeti'nin kazanımlarına Osmanlı devletinin kazanımlarına tümüyle aykırı. Tek hedef var iktidarın bekası. Sonsuza dek yaşayabildiğimiz ölçüde iktidarımız devam etsin. Bu sürdürülemez bir durumdur. Bugün olup biten her şey hukukun dışındadır.

O nedenle ana yasa deniyor, sivil anayasa deniyor darbe anayasası deniyor. Bunlar Anayasa ihlallerini örtmek için kullanılan şeylerdir. Türkiye’de darbe anayasası yoktur. Anayasa zaten sivildir medeni bir metindir.

SORUMLULUK YOKSA ANAYASA DEĞİŞTİRİLMEZ

-Bir hukukçu olarak önümüzdeki dönemde sizi en çok endişelendiren noktalar nelerdir?

Birincisi anayasal bilgi kirliliği. Darbe anayasası sivil anayasa söylemleriyle anayasal bilgi kirliliği yayılıyor. Kitlelere yanlış bilgi şırınga ediliyor. Anayasa değişikliğiyle 2017 kurgusunu pekiştirmek istiyorlar, beni en çok endişelendiren bu. Yürürlükteki anayasaya saygılı olmalıyız. Gerçekten anayasa değişikliğine ihtiyaç varsa o zaman yasama, yürütme yargı içerisinde yürütme ayağını onarmak gerekiyor. TBMM önünde siyasal sorumluluğu olan bir hükümetle değişiklik yapmalı. Bir sorumluluk yoksa bu değişiklik olmaz.

İstanbul Barosu
SON DAKİKA HABERLERİ
Sonraki Haber