Prof. Dr. Selva Demiralp: Vatandaşı maalesef kolay günler beklemiyor

Prof. Dr. Selva Demiralp, 12 ay sonrası için enflasyon beklentisinin yüzde 69 olduğunu bunu Eylül 2021’den sonra yüzde 20’den yüzde 85’e çıkan manşet enflasyonun yarattığı travmaya bağladığını söyledi.

ŞEHRİBAN KIRAÇ / NEFES

Koç Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, hane halklarının yarısının ekonomi politikalarına hiç güvenmediğini sadece yüzde 5’inin politikalara güven duyduğunu söyledi. İşsizlik ve iflasların artacağını, vatandaşı iyi günler beklemediğini vurgulayan Prof. Dr. Selva Demiralp ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.

CARİ AÇIKTA RİSK OLUŞTURABİLİR

- İsrail-İran-ABD savaşı dünya ekonomileri ve Türkiye açısından ne tür sonuçlar doğurur?

Savaş, artan petrol fiyatları, düşen euro/dolar paritesi ve azalan risk iştahı üzerinden dünya ekonomilerini etkileyecektir. Bizim gibi enerji ithalatçısı ülkeler için bu üç kanal cari açığı derinleştirip ve enflasyonist baskıyı artıracak riskler barındırıyor.

24 Haziran itibarıyla ulaşılan ateşkes sürecinin piyasalar tarafından oldukça olumlu fiyatlandığını, ateşkesin kırılgan doğasını göz ardı eden bir iyimserlik yansıttığını görüyoruz. Öte yandan bu iyimserliğe de çok fazla anlam yüklememek lazım. Çünkü tansiyonun tekrar yükselmesi ile tablo her an değişebilir.

Ateşkesin savaşa kalıcı bir son getirmesi durumunda petrol fiyatlarının savaş sebebiyle gösterdiği yüzde 10’luk artışın geri çekilmesini, petrol fiyatlarının 65 dolar seviyelerine geri dönmesini bekleyebiliriz. Ancak tansiyonun tekrar artması ve Hürmüz Boğazının kapanması durumunda petrol fiyatlarının hızla tekrar yükselmesi ve 100 dolar seviyesini aşması mümkün olabilir.

Kur cephesinden baktığımızda, ateşkes ilanını takiben dolara yönelik güvenli liman talebinin geri çekildiğini ve Euro/Dolar paritesinin 1.6 dolar seviyelerine yükseldiğini görüyoruz. Paritenin yükselmesi bizim gibi dolar cinsinden ithal edip Euro cinsinden ihraç yapan ülkeler için iyi haber. Ancak tansiyonun yeniden artması pariteyi aşağı çekerek cari açık üzerindeki riskleri artıracaktır.

KREDİBİLİTE BOZULDU

-Tüm çabalara rağmen enflasyonda istenilen başarı elde edilemiyor. Akaryakıt ve enerji fiyatları son dönemlerde ciddi anlamda zamlandı. Yıl sonunda enflasyon öngörünüz nedir, Merkez Bankası’nın öngörüsü tutar mı, burada ne tür riskler var?

Enflasyonda istenen başarının elde edilememesinin ardında daha çok yapısal sorunlar ve zayıf kredibilite yatıyor. Şunu akıldan çıkarmamak lazım ki Eylül 2021 sonrası uygulanan düşük faiz, bol kredi döneminin enflasyon, Merkez Bankası kredibilitesi ve bozulan enflasyon beklentileri üzerinde yarattığı hasarın telafisi kolay olmayacak. Yüksek enflasyon tecrübesinin hafızalara bir kere yerleşmesi sonrasında yarattığı güven kaybı, sonradan doğru politikalar uygulansa da yerine gelmiyor.

Güvenin olmadığı bir ortamda enflasyon beklentileri çok daha kaygan ve kırılgan olup en ufak olumsuzlukta yukarı meylediyor. Beklentiler çıpalanamadığı zaman ise davranışlar o beklentilerle şekillendiği için gerçekleşen enflasyon da yüksekte kalıyor. Yakın zaman önce yaptığımız bir araştırmada hane halkına ekonomi politikalarına ne kadar güvendiklerini sorduk.

TOPLUM YÜKSEK ENFLASYON TRAVMASI YAŞADI

-Güveniyor mu peki?

Katılımcıların yaklaşık yarısı ekonomi politikalarına hiç güvenmediklerini söylerken yüzde 5’si politikalara güven duyduğunu söyledi. Ekonomi politikalarına hiç güvenmediğini söyleyenlerin 12 ay ileriye dönük enflasyon beklentileri yüzde 69 iken uygulanan politikalara tamamen güven duyduğunu söyleyenlerin beklentileri de yüzde 50 gibi yüksek bir seviyede tavan yapıyor.

Enflasyon beklentilerindeki bu yüksek seviyeyi Eylül 2021 sonrasındaki bir yıllık dönemde yüzde 20'den yüzde 85 e çıkan manşet enflasyonun yarattığı travmaya bağlıyorum. Bu travmayı yaşamış bir toplumda ağzınızla kuş tutsanız o beklentileri aşağı çekemezsiniz. Kaldı ki Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadelede yalnız kalması da beklentilerdeki yapışkanlığı kalıcılaştırıyor.

30 HAZİRAN’A DİKKAT

-Yıl sonu enflasyon tahmininiz nedir?

Sene başında yaptığımız yıl sonu enflasyon tahminimiz yüzde 32 idi. 19 Mart sonrası beklentilerdeki bozulma, TCMB’nin faiz artışlarına rağmen henüz 19 Mart öncesi seviyelere dönmedi. Bu açıdan değerlendirdiğimizde sene başında yaptığımız enflasyon tahminimiz üzerinde yukarı yönlü risklerin mevcut olduğunu ve TCMB’nin yıl sonu tahmini olan yüzde 24’in oldukça iyimser kaldığını söyleyebilirim.

Enflasyon üzerindeki bir diğer yukarı yönlü siyasi riskin de 30 Haziran’daki CHP kurultay davası olduğunu düşünüyorum. Buradan çıkacak sonuç, siyasi gerginliklerin tekrar artmasına ve 19 Mart benzeri finansal çalkantıların yaşanmasına sebep olabilir. İlave olarak, İran-İsrail savaşının uzaması da kur ve enerji fiyatları üzerinden yukarı yönlü riskleri artıracak.

20 YILDIR PROGRAM YOK

-Şu anda Türkiye ekonomisinin en can yakıcı sorunu nedir?

Türkiye ekonomisinin en can yakıcı sorunu yaklaşık 20 senedir kapsamlı bir kalkınma programının uygulanmıyor olması. 2001 krizi sonrası uygulanan yapısal reformların devamı gelmeyince giderek azalan verimlilik bugün yerini verimsizliğe bıraktı. Bu tabloya hayat pahalılığından bezmiş, asgari ücretle çalışan geniş kitlelerin vasatın üzerine çıkma konusundaki isteksizliğini ekleyin.

İlave olarak, enflasyonun sosyal dokuda yarattığı hasar ile önce birbirine sonra kurumlara güvenini yitiren ekonomik bireylerin bozulan beklentilerini eklediğiniz zaman birbirini besleyen ve ekonomik kalkınmayı aşağı çeken bir girdaba giriyorsunuz.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ SAĞLANMALI

-Çözüm için neler önerirsiniz?

Bu süreçten çıkış kapsamlı ve kalkınma odaklı bir ekonomi programı ile mümkün. Bir taraftan üretim kapasitesini artıracak diğer taraftan kurumsal güveni, hukukun üstünlüğünü, verimliliği sağlayacak bir yapı inşa edilmesi lazım. Bu sayede genç ve dinamik nüfusu tekrar canlandıracak ve yatırımcı güvenini artıracak reformlara ihtiyacımız var. Enflasyon elbette en gözle görülür sorunumuz.

İŞSİZLİK VE İFLASLARDA ARTIŞ BEKLİYORUM

-Faiz artışları, artan maliyetler nedeniyle reel sektör zor günler geçiriyor, Önümüzdeki günlerde iflas ve işsizlik tarafında artış bekliyor musunuz?

Evet bekliyorum. 19 Mart sonrası indirim döngüsünü yarım bırakıp tekrar faiz artışlarına giden TCMB, son enflasyon raporu toplantısında ekonomideki yavaşlamanın daha belirginleşeceğini bizzat Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan ağzından dile getirdi. Yaklaşık iki yıllık yüksek faiz dönemi hâlâ ve hiç olmadığı kadar yüksek bir reel faiz ile devam ediyor.

Bu durumun reel sektör üzerindeki faturası çok yüksek. Dünya genelinde başarılı dezenflasyon örneklerine baktığımızda yüksek faiz döneminin önden yüklemeli ve daha kısa sürdüğünü, yapısal reformlarla desteklendiğini bu sayede büyüme hızında çok büyük yavaşlama olmadan, üretim kapasitesini boğmadan enflasyonun daha hızlı ve kalıcı şekilde düşebildiğini görüyoruz.

Süreç uzayıp enflasyon beklentileri kırılamadığı zaman faizler daha uzun süre yüksek kalmak durumunda kalıyor ki bunun reel sektör üzerindeki maliyeti oldukça ağır oluyor. Bizim 2002-2004 iki senede enflasyonu yüzde 73’ten yüzde 10 a çekmemiz bunu yaparken de yüzde 5 üzerinde büyümemiz tesadüf değil. Yapısal reformlarla desteklenen, arzı artıracak, verimlilik odaklı politikalar uygulandığında sonuç farklı oluyor. Ama bunların olmadığı durumda ise maalesef reel sektörün yüksek faiz ortamından olumsuz etkilenmemesi imkânsız.

TEK SİLAH FAİZE YÜKLENİYORLAR

-Bakan Mehmet Şimşek öncülüğünde uygulanan ekonomi politikalarını nasıl görüyorsunuz. Eksik olan adımlar hangileri?

Mehmet Şimşek, Eylül 2021 sonrasındaki politika hataları ile ödemeler dengesi krizinin eşiğine gelmiş bir ekonomide “rasyonaliteye dönüşü” gerçekleştirebilmek amacıyla göreve geldi. En önemli başarısı, faizleri düşürerek enflasyonu da düşüreceğini, eski TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun deyimi ile “bir taşla beş kuş vuracağını” savunan anlayışı terk ederek tüm dünyada kabul görmüş, geleneksel sıkı para politikası ile enflasyonu düşürme odaklı bir program uygulaması idi. Ancak bunun ötesinde Merkez Bankası’na destek olacak bir vergi reformu uygulayamadı. Geçen yaz sözünü verdiği şekilde “zenginden daha çok, fakirden daha az” vergi alarak talep enflasyonunun esas sorumlusu olan yüksek gelir kesimlerinin talebini törpüleyemedi.

Enflasyonu başarılı bir şekilde düşürebilmek için bir taraftan arzı artırmanız, öbür taraftan talebi törpülemeniz gerekir. Mehmet Şimşek öncülüğünde uygulanan politikaların en önemli eksikliği salt talep bacağına odaklanmak oldu. Bu durumda, hele de az önce bahsettiğim düşük güven ortamında beklentileri çıplalayamadığınız için elinizdeki tek silah olan faize yükleniyorsunuz.

Bu da “acı reçete” dediğimiz ekonomik yavaşlamayı ve bunun sonucunda yaşanan refah kaybını getiriyor. Bizde maalesef hem acı reçetenin miktarı büyük oldu, hem de bu maliyeti topluma adil bir şekilde dağıtacak politikalar dizayn edilemedi. Böyle olunca, özellikle düşük gelirli vatandaşlar kendilerini hem enflasyonun getirdiği gelir erimesinin yarattığı maliyet hem de enflasyonla mücadele amacı ile uygulanan yüksek faiz politikasının getirdiği maliyetini öder buldular.

VATANDAŞI İYİ GÜNLER BEKLEMİYOR

-Vatandaşı nasıl günler bekliyor?

2025 yılının ikinci yarısından itibaren faizler inmeye başlayacak ve ekonomik büyüme de muhtemelen geçen seneki yüzde 3’ler civarında olacaktır. Enflasyonun bu sene içinde düşüş trendini devam ettirerek yüzde 30’lu seviyelere yaklaşacağını tahmin ediyorum. Ancak unutmayalım ki enflasyonun düşmesi fiyatların düşmesi anlamına gelmiyor. Sadece fiyatların artış hızı azalıyor. Bu yaz İstanbul’daki taze sebze-meyve fiyatlarını görüp dehşete kapılmamak imkânsız. Online sitelerden karşılaştırma yaptığınızda fiyatların çoğu ürün için ABD’de ile başa baş hatta kimi ürünlerde daha yüksek olabildiğini görüyorsunuz.

Enerji, elektronik ürünler, otomobil hep ABD’den pahalıydı ancak sebze meyvede bunu görmeye alışık değildik. Bunun üzerine bir de satın alma gücü farkını eklediğinizde aradaki yoksulluk farkı çok daha belirgin hale geliyor. Enflasyon Eylül 2021 sonrası iki senede öyle hızlı bir artış gösterdi ki artık fiyat seviyeleri anlamsız hale geldi. Raflarda görünen rakamlar çok hızlı değişince bir ürünün adil fiyatı nedir algılamakta zorlanıyor vatandaşlar. Ben kendimi sık sık urun fiyatını dolara çevirip ABD ile karşılaştırırken buluyorum. Çünkü referans noktalarımız kayboldu. Bu durum fırsatçılığı da beraberinde getirdi. Vatandaşı maalesef kolay günler beklemiyor.

Ekonomi CHP AKP Para TL euro Dolar
SON DAKİKA HABERLERİ
Sonraki Haber