Aklı Kadıköy-Karaköy vapuru gibiydi

Kürsüdeki uzun boylu zayıf adam, dramatik bir fon müziği eşliğinde, ağır ve fakat etkileyici ve gür bir ses tonuyla:

“Yalnızlık liderlerin kaderidir” diye başladı konuşmasına...

Kendisi hariç tüm dünya ülkelerinin devlet başkanları tarafından “otoriter” bir lider olarak tanımlanıyordu…

***

Eşi, bu yalnızlığın, yanındaki liyakat sahiplerini kovup onların yerine sadakati yüksek olanları istihdam etmesinden kaynaklandığı söylediğinde öfkeleniyor hatta eşine ağır hakaretler ediyordu…

Oysa eşi haklıydı…

Etrafı dalkavuk ve yağdanlıklarla doldurulduğu için, danışmanlardan oluşan bir kalabalık arasında tek başına yaşadığını da bir türlü kabul etmiyordu...

***

Eşini azarladıktan birkaç dakika sonra yanına geliyor, bu defa en alçak perdeden bir ses tonuyla ve özür dilemeden “beni affet ama…” der gibi:

“Yalnızım… Çünkü vizyonum fazla geniş… Yalnızım… Çünkü kimse benim kadar ileri görüşlü değil… Yalnızım… Çünkü her söylediğim şeye evet diyenlerin bana olan hayranlıkları böyle olduğunu ispat ediyor...” diye söyleniyordu zira aklı, Kadıköy – Karaköy vapuru gibi: Gidiyor geliyordu

Her diktatör biraz komiktir

Yalnızlık liderlerin kaderidir” sözü, bazen hakikaten ağır bir yükün özetidir…

Ama çoğu zaman, kendi yaptığı kuleye tırmanıp sonra “kimse yok” diye yakınan liderin kendi eseridir… Yani canlarım, aslında yalnız değiliz hiçbirimiz; mizah varsa, her diktatör biraz gülünçtür…

Cevaplanamaz bir soru

Canlarım, otoriter liderler yalnız değil, yalıtılmıştır… Yalnızlıkta insanlar onu anlamaz… Yalıtılmışlıkta ise: anlayanlar onun yanına yaklaşamaz…

Kovduğu danışmanlarından biri, bir gazeteciye, onun ayna karşısında aynayla arasında geçen sözde diyalogu anlatmıştı…

***

“Ayna ayna, söyle bana, bu dünyanın en yalnız lideri kim?..”.

Kendi sorusunu kendisi ama bu defa daha munis bir ses tonuyla cevaplamıştı:

“Elbette sen!..” cevabını alınca da:

“Ne güzel!.. Demek hâlâ beni anlayan biri var…” dedikten sonra o an fark etmiş gibi:

“Yeni danışmanlarım nerede sevgili Ayna?..” diye sormuştu...

Bu sorusunu da yine az önceki munis ses tonuyla yanıtlamıştı:

“Kovuldular…”.

Kendi verdiği cevaba öfkelenmişti bu kez de:

“Kim kovdu neden kovdu bana niye haber vermedin?..”.

Aynadaki kendi görüntüsüne hafifçe gülümsemiş ve ayna olarak cevaplamıştı bu soruyu:

“Sen onlara ekonomik krizin nasıl çözüleceğine ilişkin fikirlerini söyleyince onlar da sana ‘efendim, bu iyi bir fikir değil’ demişlerdi de ondan...”.

“Peki bilim insanları nerede?..”.

“’Sadece grafik çiziyorlar’ diyerek onları sevmediğini belirtmiştin ya...”.

“Ya gazeteciler?..”.

“Onları da çok soru sordukları için uzaklaştırmıştın...”.

Telâşlanmış, yorgunluktan uyku haline geçtiği anlarda verdiği kararları hatırlar gibi olmuş:

“Halkım, halkım nerede?..” diye sorduğunda ise...

Bu soruya, en akil danışman bile cevap verememişti...

SON DAKİKA HABERLERİ

Memduh Bayraktaroğlu Diğer Yazıları