Bin yıl masalını bırak değişimin ve direncin gücüne güven
28 Şubat (1997) günlerinde dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu “Bu süreç bin yıl sürecek” demişti… Bir süre sonra gördük ki: Bin yıl falan değil, on yıl bile dayanamadı…
Demek ki Türk siyasetine “sonsuzluk” iddiasıyla yaklaşmak, rüzgârla çamaşır kurutmaya benziyor:
Bir anda bulut geliyor, hepsi ıslanıyor…
***
Aradan 28 yıl geçti… Bu kez 28 Şubat’ın mağrurları bugünün mağdurları olarak koro halinde aynı nakaratı haykırıyor: “Bunlar (Siyasal İslâmcılar) bin yıl iktidardan gitmez!..”.
***
Yahu arkadaş, bin yıl dediğin nedir?..
Türkiye’de bırak bin yılı, beş yıllık kalkınma planı bile beş yıl sürmüyor... Daha da komik olanı:
“Bunlar (Siyasal İslâmcılar) bin yıl iktidardan gitmez!..” diye ağlaşan sözde muhalifler, farkında olmadan iktidarın ömrüne ömür katıyor…
Her şeye rağmen umut eden ve kurtuluşu demokratik laik sosyal hukuk devletinde arayan makul insanların da umutlarını kırıyorlar…
Tarihi hatırlayın lütfen…
Roma İmparatorluğu çöktü… Osmanlı İmparatorluğu yok… Komünistlerin kurdukları Sovyet İmparatorluğu dağıldı ama… Biz hâlâ “bin yıl” masalı anlatıyor veya dinliyoruz…
Türkiye’de bin yıl süren tek şey nedir biliyor musunuz?..
Nispeten ucuz ekmek, et, sebze, meyve kuyrukları…
Aslında sadece birkaç yılda ortadan kalkacak en büyük sorun…
***
O yüzden enseyi karartmaya gerek yok...
Karanlıklar genişler, daralır… İktidarlar gelir, gider…
Sonsuz olan şey: Milletin umudu ve Cumhuriyet’in kökleridir...
Bizim işimiz: “Bin yıl sürer” masallarına inanmamak…
“Bunlar hiç gitmez” masalları anlatmamak…
Değişimin ve direncin gücüne güvenmektir...
“Hayat neden bu kadar zor?”
Markette kasa kuyruğunda hesap ödemek için kredi kartını uzatan vatandaş, beni tanıdığını ima etmek amacıyla olsa gerek:
“Dedeciğim hayat neden bu kadar zor?” diye sordu, gözlerime dikili çaresiz bakışlarıyla…
Cevap vermeye hazırlanıyordum ki kasiyer, yurttaşı uyardı: “Yetersiz bakiye…”.
Acı acı gülümsedim: “Hayatın özetini bankanız yaptı, kasiyer Hanımefendi de hatırlattı…”.
***
Sonra ne mi oldu?.. Yurttaş, bakiyesi yetersiz olan kredi kartını aldı ve ihtiyaçlarını kasada bırakarak yürüdü… Dilim tutulduğu için bir şey diyemedim…
“Sen ödeseydin” diyenleriniz olabilir… Benim kredi kartım yok ki…
Cüzdanımdaki 200 liralık kâğıt paralar ise hem ona hem bana asla yetmezdi…
Ne Lüzum var?
Gezen iki tavuğun yolu pazara düşmüş. Yumurtacıların önünden geçerken tavuklardan biri diğerine dönmüş, böbürlenerek:
“Bak kardeş, şu büyük yumurtalar var ya... Onları ben yapıyorum, eşim horoz da çok mutlu oluyor, beni övüyor hep...Senin yumurtaların hangileri?” demiş.
“Benimkiler şu ufak yumurtalar...”.
“Aaa!.. Peki eşin kızmıyor mu sana?..”.
“Aksine, el alem büyük yumurta yesin diye kıçını yırtmana ne lüzum var hanım, diyor, mutlu oluyor...”.
Osman Tunaboylu’nun X hesabından alıntıdır…