Tahtta oturan, ama tahtı olmayan adam

Strateji pusulalarımdan biri şöyledir:

“Herkes aynı yöne bakıyorsa, bu durum, tam ters yönde başka işler çevrildiğinin karinesidir…”.

Yani; ana anlatının tam tersi, bazen gerçeğe daha yakındır

Haftaya, yıllar önce yayımlanmış ve bu tezlerimi destekleyen bir öyküm ile başlamak istiyorum…

***

Devlet-i Mevcude’nin başkentinde, kulesi göğe değen siyah mermer bir saray vardı... Sarayın en yüksek katında, geniş bir taht odası... Odanın tam ortasında kırmızı kadifeye sarılı yaldızlı bir koltuk...

Üzerinde ise: Sultan-ı Evvel otururdu... Halk onun her şeyi bildiğine inanır, Vezirler onun talimatı olmadan eşleriyle bile yatmadıklarını söylerdi...

Kadılar her kararı onun adına verirdi fakat gerçekte Sultan-ı Evvel, o koltuğa ne bir karar ne de bir kader koyabiliyordu artık... Saray kalabalıktı ama düşünce yalnızdı...

***

Bir gece, Sultan-ı Evvel odasında yalnız kalınca, sarayın en kadim aynasına baktı ve aynada gördüğü kişiye: “Ben oyun kuran mıyım, yoksa adına oyun kurulan mı?..” diye sordu...

O gün fark etti ki: her yargı kararı onun talimatıyla verilmiş gibi görünse de... Kararların içeriği çoğu zaman onun plânlarına zarar veriyordu...

***

Saray’ın içindeki bazı danışmanlar, onu yumuşak konuşmalarla halkla barıştırıyor; ardından Kadılar, bir başka hamleyle onu halktan koparıyordu... Yani taht vardı, ama karar ve irade onun değildi...

Mühür vardı, ama imza hep başka eldeydi...

Saray’ın altında, kimsenin bilmediği bir geçit vardı... Geçit, Kadılar Divanı’na çıkıyordu...

Orada siyah cüppeli insanlar kararlar alıyordu fakat; bu kararları kimin adına, neye göre aldıkları bilinmiyordu... Sultan-ı Evvel bir gün gizlice oraya indi... Bir kürsüde yazılı bir söz gördü:

“Görünen gücü konuştur, görünmeyenle hükmet...”.

O an anladı ki: Saray’da herkes ona bakıyor, ama kimse onu dinlemiyordu... O konuşuyordu, ama sözün ve hükümlerin sahibi başkasıydı... Sultan-ı Evvel bir gün danışmanlarına şöyle dedi:

“Bu sarayda her taş benim adıma oynanıyor, ama taşlar benim değil... Ben susayım, bakalım ne değişiyor...”.

***

Haftalarca konuşmadı... Kadılar yine kararlar verdi... Vezirler yine beyanatlar dağıttı...

Mevkuteler onun söylemediği sözleri manşet yaptı yine ve halk dedi ki:

“Sustuğunda bile ülkeyi Sultan-ı Evvel yönetiyor...”.

O ise tahtın ucunda içinden fısıldadı:

“Belki de susmak, gerçek gücün yalanını ifşa eder...”.

Nitekim kısa bir süre sonra düşürdüler Sultan-ı Evvel’i çünkü:

Kendisini güçlü olduğu için değil, başkalarının onun gücüne ihtiyaç duyması için tahtta tuttuklarının farkında değildi…

Saray’ın altındaki gizli geçitten götürülürken gözü daha önce gördüğünde bir anlam veremediği o söze takıldı: “Görünen gücü konuştur, görünmeyenle hükmet...”.

Bu öyküde Sultan-ı Evvel, herkesin bakmaya şartlandığı güç figürünün aslında bir gölgeye dönüşmesini temsil eder... Herkes Sultan-ı Evvel’in Kadıları kullandığını konuşurken…

Birileri Kadıları kullanarak Sultan-ı Evvel’i,kontrollü bir alana sıkıştırıyorlardı...

Sultan-ı Evvel, kurduğu sistemin içinde oyunu kuran değil, oyunun figürü olmuştu sonunda...

Ve herkes, onun yönettiğine inandığı müddet içinde, asıl yönetenler görünmez kalmıştı...

Gözlerini kapadı; çok zengin olmuştu ama bu geçitten götürülürken artık hiçbir şeyinin kalmadığına değil, kandırıldığına yanıyordu…

SON DAKİKA HABERLERİ

Memduh Bayraktaroğlu Diğer Yazıları