Tarihin sonu gelmedi ama otoriterlik insanlığın sonunu getirebilir

Francis Fukuyama, küreselleşmenin ve liberal ekonominin, gümrük duvarlarını yıkmasıyla birlikte:

“Tarihin Sonu” diye bir tez ortaya atmış ve bunu kitaplaştırmıştı…

O günlerde pek çok liberal düşünür, Fukuyama’nın, zamanın ruhunu çok iyi yakaladığı kanaati taşıyordu…

Bu tez yine aynı çevreler tarafından, özellikle 1990’ların iyimserliğini yansıtan önemli bir entelektüel çaba olarak kabul edildi...

Ancak…

  1. yüzyılda yaşanan dönüşümler, tarihin durağan bir noktaya ulaşmadığını…

Tersine:

Yeni çatışmaların, yeni sistem arayışlarının ve yeni ideolojik mücadelelerin başladığını gösterdi...

Yine Fukuyama’nın ifadesiyle insanlık:

“Tarihin sonunda” değil…

Belki de “yeni bir tarihin eşiğinde” bulunmaktaydı...

*

Günümüzde “Tarihin Sonu” teorisinin geçerliliği devam ediyor mu?..

Trump gibi fazla ekonomik milliyetçi devlet başkanları, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde liberal demokrasileri bir dizi zorlukla karşı karşıya bıraktı:

Ekonomik krizler hortladı...

Sosyal eşitsizlikler derinleşti…

Mülteci dalgaları ve göçmen karşıtlığı ülkelerin sosyal yaşamlarını ve iç huzurlarını yerle bir etti…

Popülist ve otoriter liderlerin hem popülerliği arttı hem de iktidardaki güçleri arttı…

Örneğin; Trump, Bolsonaro, Orban vb…

Ve:

Sosyal medya siyasi kutuplaşmayı artırdı…

*

Bu gelişmeler, liberal demokrasinin içten içe çözülmeye başladığı yönünde değerlendirmelere neden oldu...

Fukuyama’nın öngördüğü “nihai ve evrensel rejim” fikri, günümüzde büyük bir meydan okumayla karşı karşıya...

Nasıl mı?..

Meselâ Çin modeli…

Nedir Çin Modeli?..

Kısaca anlatmaya çalışayım…

*

Çin’in yükselişi, otoriter bir siyasi sistem ile güçlü ekonomik büyümenin bir arada var olabileceğini gösterdi...

Bilhassa eğitimsiz, insani gelişmişliğini tamamlayamamış halklardan oluşan ülkelerin “hak, hukuk, adalet” gibi değerleri değil karınlarını doyurmayı öncelemeleri:

Çin’in “tek parti yönetimi + piyasa kapitalizmi” modelini özendirdi…

En azından o modele yönelen otoriter liderleri cesaretlendirdi…

Bilhassa Çin örneği, Fukuyama’nın “alternatif kalmadı” iddiasını zayıflatan bir örnek oldu…

*

Aynı şekilde Rusya, Körfez monarşileri veya bazı Afrika ülkeleri, farklı yönetim biçimlerinin varlığını sürdürdüğünü ve zaman zaman halk desteğini alabildiğini ortaya koydu...

*

Fukuyama, “Tarihin Sonu” tezinde bireysel isteklerin doyuma ulaşacağı bir dönemden bahsederken, “The Last Man” kavramıyla Nietzsche’ye göndermede bulunmuştu…

Bu figür; tüketici, apolitik, konformist birey tipiydi ancak…

Günümüzde, tam tersi bir durum gözleniyor…

İnsanlar giderek daha fazla kimlik talebinde bulunuyor…

Etnik, dini, toplumsal ve kültürel kimlikler üzerinden siyasal taleplerini dile getiriyor...

Yerim bitti ama bu konu ilginizi çektiyse devam ederim…

SON DAKİKA HABERLERİ

Memduh Bayraktaroğlu Diğer Yazıları