Kemalizmi aşmak
Erdoğan, “Türk, Kürt, Arap” dedi...
“Malazgirt ruhu” dedi…
“Kudüs ittifakı” dedi…
Arkasındaki koro yine benzer sözleri tekrarladı:
-Erdoğan, ulus devleti aştı.
-Erdoğan, Kemalizmi aştı.
“Ağzı olan konuşuyor!” Maşallah herkesin söyleyeceği ne çok sözü var. Siyaset biliminin temel kavramlarını bilmeye, ideolojik düşünceler hakkında bilgi sahibi olmaya filan hiç ihtiyaç duymuyorlar. Cahile propaganda yapıyorlar.
Net görüşümü yazayım:
Türk siyasetinde sıkça dile getirilen “Erdoğan Kemalizmi aşmıştır” söylemi, gerçekte büyük bir ideolojik dönüşümden çok, popülist belagattan ibarettir...
Kemalizm; Cumhuriyetçilik, laiklik, modernleşme/çağdaşlaşma, milliyetçilik, merkeziyetçi üniter ulus-devlet ilkeleriyle inşa ettiği ülke yapısının temel taşıdır...
Erdoğan bu yapıyı aştı mı? Hayır. “Tek millet, tek bayrak, tek devlet” şiarını savunmuyor mu?
Erdoğan sadece kitleleri manipüle eden retoriği, kendi otoriter, muhafazakâr popülizminin hizmetinde kullanıyor.
Ne mi demek istiyorum?
Yazdıklarımı Gramsci’nin hegemonya teorisi, Althusser’in ideolojik aygıtları ve Mudde ile Laclau’nun popülizm teorileri bağlamında somutlaştırmaya çalışacağım:
Aşmak değil hegemonya değişimi
Gramsci’ye göre devlet, toplumu ikna ederek kültürel ve ideolojik üstünlük kurar.
Erdoğan bu hegemonyayı, toplumun geniş kesimlerinde (Osmanlı mirası gibi) kültürel rıza ve kabul oluşturmak ile sadece belirli çevrelerde sağladı.
Bu tür “dindar nesil” gibi söylemler/muhafazakâr hegemonya, aslında geniş toplumsal kesimlerin çıkar ve bilinç düzeyini yansıtmaktan uzak, onlara göre bunlar bir tür slogan atma…
Evet, Erdoğan siyasi hegemonyasını, çoğu zaman korku, kutuplaştırma ve baskı yoluyla gerçekleştirdi: Biz ve Öteki…
Örneğin: Gezi Parkı protestoları sırasında gösterilen sert devlet müdahalesi, Erdoğan’ın demokratik rızadan çok, zor kullanarak hegemonya kurduğunu gösterdi.
Gazeteci tutuklanmaları gibi benzeri pratikler, hegemonya mücadelesinin demokratik meşruiyetten çok, baskı temelli olduğunu ortaya koyuyor…
Kemalizm’den farklılığı var kuşkusuz:
Althusser’in devlet ideolojik aygıtları kavramı çerçevesinde Erdoğan yönetimi, eğitimden medyaya, dinden hukuka devlet kurumlarını kendi ideolojik hegemonyası için yeniden programladı.
Mesela, imam hatip okullarının yaygınlaştırılması ve laik eğitim müfredatının geriletilmesi, genç nesillerin ideolojik olarak yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.
Kemalizm halkı “çağdaşlaştırmak” isterken, Erdoğan “dindarlaştırmak” istedi. Peki… Bunu tam manasıyla gerçekleştirdi mi? Hiçbir kamuoyu araştırması bunu doğrulamıyor…
Başka? Medya üzerindeki yoğun devlet ve sermaye kontrolü ile, muhalif görüşlerin susturulması, halkın haber-bilgi alma özgürlüğünün kısıtlanması Erdoğan’ın propaganda makinesini güçlendirdi sadece.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesinin 2000’lerden beri katlanarak artması ve dini söylemin siyasallaşması, laikliğin giderek zayıfladığına dair somut gösterge olabilir mi? Nitelik değil, nicelik (bütçesel) olarak kısmi değişim var sadece…
Kadın ve aile politikalarında muhafazakâr normların dayatılması Kemalizmi aşmak mı? Muhafazakâr sos eklemektir bu sadece…
Uzatmayayım:
Cas Mudde ve Ernesto Laclau’nun teorileri doğrultusunda Erdoğan popülizmi, halkı “vesayetçi elite” karşı konumlandırsa da uygulamada bu söylem çoğunlukla kitleleri manipüle etmek için kullanıldı. Mesela:
Ekonomik krizin derinleştiği 2018 sonrası dönemde, halkın yaşam standardı hızla düşerken, Erdoğan yönetimi ekonomik sorunları “dış mihraklar” söylemleriyle krizin üzerini kapatmaya çalıştı.
Bu popülist dil, ekonomik gerçekliği örtme çabası idi. Bunu her alanda gördük/yaşadık…
Bunlar mı Kemalizmi aşmak? Yoksa, gerisine mi düşmek?
Erdoğan’ın “Kemalizmi aştı” propagandası, özde değil sözdedir sadece…
Popülist strateji
Kimilerinin, “Erdoğan Kemalizmi aştı” iddiası, gerçekte otoriterleşmenin ve toplumsal kutuplaşmanın ideolojik söyleminden ibaret...
Erdoğan, devletin ideolojik aygıtlarını manipülasyon amaçlı kullanarak, devlet kurumlarını popülist ideolojisinin aracı haline getirdi. Lakin:
Erdoğan’ın “Kemalizmi aşma” iddiası, tarihsel bir devrim değil; içi boş retorik otoriterleşmenin ideolojik kılıfı...
Mudde ve Laclau’nun popülizm analizlerinden yararlanırsak; Erdoğan’ın söylemleri, toplumsal sorunları çözmekten ziyade kitleleri yanıltma hedefli…
Erdoğan destekçileri, popülist söylemleriyle liderlerinin “Kemalizm’i aştığı” propagandasını yaygınlaştırmak istiyor. Ki bunun Erdoğan’a ne yararı var, bu da ayrı yazı konusu!
Toparlarsam:
Gramsci’nin hegemonya anlayışına göre, gerçek bir ideolojik dönüşüm, yalnızca semboller ile değil, toplumun tüm sınıflarını kapsayan rıza üretimiyle olur.
Erdoğan, Kemalizmi aşmadı/aşamadı, sadece söylemde “Ilımlı İslamcı ideoloji” üretti, o kadar... Baksanıza:
Merkeziyetçi ulus devleti mi yok etti?
Cumhuriyet sistemini mi yıktı?
Demokrasiyi mi rafa kaldırdı?
Cumhuriyet devrimlerini mi rafa kaldırdı?
Batı’dan mı koptu?
Tam bağımsızlıktan mı vazgeçti?
Erdoğan sadece, “Kemalist elit” yanına “muhafazakâr elit” ekledi. Hepsi bu…
“Kemalizmi aştı” iddiası ülkenin bir küçük azınlığın gönlünü okşama propagandasıdır…