Koç neye kurban edildi
Ali Koç’un kongrede kaybetmesi çok açıdan ele alınabilir.
Türkiye’nin en zengin ailesinin bir ferdi sandıkta kaybetti!
Bir başka açı, Türk burjuvazisinin/kent soylunun yönetim anlayışına ayna tutabilir. Örneğin neden hiç Türk sporuna kalite katamayıp, her seferinde geri adım atıp avamlaştı, bahanelere sığındı? Onlarca soru sorulabilir… Neyse.
Ana konumuza dönersek; Fenerbahçe delegeleri, Ali Koç’a neden “yeter artık” dedi?
Ali Koç ne yazsam kızıyor (hatta küfretmişliği bile var), bu sebeple sözü 20’nci yüzyıl felsefecilerine bırakmak güvenliğim yüzünden en doğrusu! Bakalım onlar nasıl analiz ediyor bu kaybedişi?
Ki, başta politikacılar olmak üzere herkesin felsefecilerin sözlerinden çıkaracağı dersler var. Başlayabilirim.
İlk sözü, sosyal teorisyen, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog, psikolog, sosyolog, Fransız filozof Michel Foucault’ya bırakayım…
Foucault’ya göre iktidar, yalnızca para gibi maddi kaynaklarla kurulmaz; daha çok söylem, normlar, disiplin mekanizmaları üzerinden işler…
Fenerbahçe bağlamına bakarsak Ali Koç’un parası, kulüp içindeki “iktidar söylemini” (taraftar aidiyeti, gelenek, camia refleksi) aşamadı. Taraftarın sandıktaki tercihi, bir tür mikro-iktidar ağlarının direnişi olarak görülebilir. “Bu kayıp, sermayenin değil, söylem ve aidiyetin gücünün zaferidir.”
Diğer felsefecilere geçeyim:
Arzu nesnesine yenildi
Sözü başka felsefecilere bırakayım:
Sosyolog, kültür eleştirmeni Sloven Marksist filozof Slavoj Zizek:
Ali Koç’un kaybedişine ideoloji ve arzu kavramıyla yaklaşır.
Ona göre taraftarların aklında şu vardır: Gerçek Fenerbahçelilik para ile değil, inat, hırs ve duygusal sadakatle kanıtlanır.
Ali Koç’un büyük sermayesi, taraftarda ters etki yaratmış olabilir: “Çok parası var ama yeterince ruhu yok” duygusu ya da beceremiyor anlayışı. Yani, kayıp aslında ideolojik bir arzu nesnesine (camianın ruhuna) bağlıdır. “Gerçek kazanan para değil, taraftarın bilinç dışındaki ‘hakiki Fenerbahçe’ fantazmasıdır.”
Karl Marks da kuşkusuz aynı görüşte olurdu: Para (sermaye) toplumsal alanda mutlak belirleyici değildir…
Felsefecilerin bu değerlendirmelerine katılırsınız ya da katılmazsınız. Ve fakat, daima maç skoruna göre yorum yapanların değil, bir kez olsun felsefecileri dinleyin…
İşte bir düşün insanı daha:
Sosyolog, antropolog, Fransız felsefesi Pierre Bourdieu, paranın ekonomik sermaye olduğunu, ama spor kulüplerinde sembolik sermaye (itibar, aidiyet, gelenek) kadar belirleyici olmadığını söylerdi… Ali Koç çok sermaye koydu ama sembolik sermayesi (camia içindeki güven, geleneksel liderlik) eksik kaldı...
Sosyolog, başta medya teorisi olmak üzere çalışmalar yapmış Fransız felsefeci Jean Baudrillard, kongre sonucunu “gösteri ve simülasyon” üzerinden okurdu. Para harcamak, bir “gösteri” idi ama taraftarın gözünde bu “simülasyon” olarak kaldı: Sahte gösteri! Taraftar, “gösterinin cazibesine değil, gerçek başarının simgesine” oy verir.
Bitmedi. Felsefecilerin ne diyeceğini merak ediyorsanız bir diğer bölüme geçiniz:
Kulüp ürüne dönüştürüldü
Diğer felsefecilerin görüşlerini birer cümleyle aktarayım:
Antonio Gramsci: Taraftarlar “hegemonya” kurar; Ali Koç hegemonya üretemedi, çünkü kitle ile “organik bağ” kuramadı...
Herbert Marcuse: Taraftarlar “tek boyutlu” tüketici değil, “özgün direnç” sergileyerek her fırsatta salt para dayatmasına karşı çıktı...
Max Horkheimer ve Adorno: Harcanan para bir “kültür endüstrisi” girişimi idi ama taraftar kulübü “ürün” gibi görmeyi reddetti…
Carl Schmitt: Taraftarlar “biz-onlar” ayrımı yaparak; paraya karşı “camianın öz kimliğini” savundu...
Hannah Arendt: Siyaset (ve kulüp siyaseti), eylem ve katılımdır; salt para siyaseti ikame edemez. Taraftar, kongrede bunu hatırlattı...
Gilles Deleuze: Seçim, bir “kaçış çizgisi” idi; taraftarlar sermaye düzeninden koparak başka hat çizdi...
Jean-Paul Sartre: Taraftar, özgürlüğünü sermayeye boyun eğmeyerek kullandı; seçim “varoluşsal tercih” oldu…
Albert Camus: Futbolda olduğu gibi hayatta da para değil, onur önemlidir...
Jacques Derrida: Taraftarın kararı çelişkili sermaye söyleminin “yapıbozumu” oldu; para eşittir başarı eşitlemesi çöktü…
Toparlarsam:
Eleştirel teorisyenler, varoluşçular, post yapısalcılar, modern iktidar üzerine kafa yormuş düşünürler bunları söylerdi.
Ali Koç’un kaybetmesi üzerine çok tartışma yapılabilir. Ancak, kazananın Fenerbahçe’ye fayda mı, zarar mı sağlayacağını sorarsanız, sadece kaos getireceğini söyleyebilirim…
3 Temmuzcular kazandı, Türkiye’nin en büyük sivil toplum kurumu pasifize edildi. Aziz Yıldırım haklı çıktı. Fenerbahçe kaybederse Türkiye kaybeder...