Red Hill faciası
Tuhaf olan benim halim; her seferinde aynı şaşkınlığı yaşıyorum!
Sürekli uyarılmaktan bıktık usandık artık.
Ne demek istediğimi örnekler üzerinden anlatayım:
Tarih, 20 Kasım 2021.
Amerikan Donanması, yeni Pearl Harbor gibi hava saldırılarına karşı önlem için, 1943 yılında Hawaii’de yer altında Red Hill yakıt depolama tesisleri kurdu…
Bundan dört yıl önce Pearl Harbor-Hickam Ortak Üssü ve çevresindeki askeri lojmanlarda yaşayan 93 bin kişi musluk suyundan akan zehirli kimyasallara maruz kaldı...
Arkasından çevre halkı yakıt depolarından sızan gazla kendilerinden geçti; kusma, baş ağrısı, epileptik nöbet geçirmeler…
Olay hemen medyaya yansıdı, günlerce haberler yapıldı...
Bu arada... Tanklar boşatılsa da 7 bin 500 kişinin başlattığı hukuki süreç her detayıyla medyada yer aldı. Öyle ki:
Honolulu su idaresi, Amerikan donanması aleyhine 1,2 milyar dolarlık dava açtı.
Tutarı az olan davalar hemen sonuçlandı; ailelere 15 bin ila 104 bin dolar arasında para ödendi. Büyük tazminat davaları sürüyor hâlâ…
Tüm bunlar yaşanırken Amerikan devleti medyaya, “bunlar askeri sır” vs. diye “ayar vermeye” kalkışmadı!
Ne demek istediğimi anladınız! Devam edip bir olay daha yazayım:
Askerleri öldüren kimyasal gaz
İki yıl önce tam bugünlerde…
ABD/Kuzey Carolina’daki Kamp Lejeune yakınlarında park halindeki otomobilde üç deniz piyadesi ölü bulundu…
Medya olayın üzerine gitti; üç asker nasıl ölmüştü? Ki bu haber baskıları sonucu, 1953-1987 yılları arasında bölgede kalan yüz binlerce askeri personel ve ailelerin kanserojen kimyasallar içeren su içtiği ortaya çıktı!
Medya yayınlarını inatla sürdürdü, önlem almayan yerel ve merkezi iktidarı sorumlu tuttu. Soruşturma hâlâ sürüyor…
Amerikan devleti bu olayda da medyaya “parmak sallamadı”, “vatan millet söylemine” başlamadı!
Amerikan ordusunun gaz ve yakıt sızıntısı sadece bu iki olayla sınırlı değil…
Ya Vietnam Savaşı…
Amerikan ordusu Vietnam’daki ağaçlık alanları yok etmek için, bu ülke topraklarına 19 milyon galon ot ilacı/herbisit içeren kimyasal madde Agent Orange attı.
Fakat “kimyasal silah” kendi askerini de vurdu. Amerikan askerlerinde kanser, lenfoma, doğum kusurları gibi nice hastalıklar görüldü…
Sadece bu değil… Amerikan kimyasal birlikleri savaş sürecinde tünel temizleme gibi hedefler sebebiyle de kimyasal silah kullandı...
Savaştan sonra askerler toplu tazminat davaları açtı. Sadece Amerikan ordusuna değil, Monsanto gibi ilaç şirketlerini de sorumlu gösterdiler, dava açtılar.
52 bin askere ve ailelerine bugüne kadar toplam 22 milyar dolar ödendi.
Amerikan devleti ne bu davaları haber yapan medyaya ne de dava açan askerlere tepki gösterdi…
Peki, Türk devleti her fırsatta benzer olaylarda medyayı niçin “hedef tahtası” yapıyor?
Facianın sorumlusu biz değiliz
Tarih, 10 Temmuz 1952.
Bugün yıl dönümü...
Türkiye Gazeteciler Sendikası kuruldu.
Gazetecilik kurumsallaşma yolunda önemli adım attı; demokratik hakları yasalaştı.
Gazetecilik, özgür ve tarafsızdı… Halkın yanında ve onun çıkarı için iktidarlara baskı aracıydı!
Haber medyası iktidar tarafından kontrol edilirse, o ülkede gazeteciliğin bağımsız olduğu ve ifade özgürlüğünün bulunduğu düşünülemezdi.
Bu nedenle sendikalaşma
haberciliğe koruma sağlayacaktı; emekten gelen
gücümüzü
kullanırız!
Aradan yıllar geçti…
Türk medyası bağımsızlık geleneği oluşturabildi mi? Buna iktidarlar izin verdi mi? Yanıtı içinde barındıran sorular bunlar…
Bu sebeple son kırk yıldır güvenilirlik konusunda en çok erozyona uğrayan mesleklerden biri oldu gazetecilik…
İşte… Bu nedenledir ki; 12 Mehmetçik’in metan gazından zehirlenmesine yönelik haberler, iktidar tarafından hemen tepkiyle karşılandı. Sürekli medyayı suçlamak alışkanlık haline geldi/getirildi:
-Maden ocağı çöker, medya suçlu…
-Tren kazası olur, medya suçlu…
-Deprem olur, sel olur, yangın olur, medya suçlu…
12 vatan evladı zehirlenip şehit olur, medya yayınları suçlu bulunur!
Gazetecilik, salt iktidar açıklamalarını-bildirisini yazan nakilci-demeç mesleğine dönüştürülmek isteniyor. Artık çoğu zaman bu da yetmiyor, iktidar propagandasını yapan “reklamcı” olması isteniyor: psikolojik harp silahı!
12 Mehmetçik’in metan gazından nasıl şehit olduğu dünyanın her yanında haberdir. Dünyanın her yanında uzmanlar ile görüşülür, röportajlar yapılır…
Kendimizden şüphe eder hale geldik!
Yorulduk, bıktık artık ne yazacağımızın dikte ettirilmesinden…
Sanki bizim yüreğimiz şehitler için yanmıyor mu? Sadece iktidar koltuklarında oturanlar mı acı çekiyor?
Kimse sorumlusu bulsun cezasını, ki bu konuda da medyaya görev düşüyor, bırakın denetim görevimizi yapalım…
Faciaların sorumlusu biz gazeteciler değiliz.
Bu vatan hepimizin, kimse bizi sınamasın artık.