Siyasetin psikolojisi
İBB/İmamoğlu iddianamesi konusunda genel değerlendirmeler yapıyorum. İddianamenin felsefi boyutunu yazdım. Bugün psikolojisini ele almak istiyorum.
İddianameye hukuki açıdan değil, toplumsal psikoloji açısından bakmaya çalışacağım:
20’nci yüzyılın ilk çeyreğinde Frankfurt Okulu düşünürleri, (Adorno, Horkheimer, Marcuse, Fromm, Habermas vd.) siyaset psikolojisi konusunda ilk çalışmaları yaptı.
İnsanlar sadece ekonomik nedenlerle değil, duyguları, korkuları, kimlikleri ve bilinçaltları yüzünden de siyasi tercihler yapıyordu.
Yani “siyaset akıl işi” olduğu kadar duygu işiydi. Bu bakış zamanla siyaset psikolojisi denilen sosyal bilimi doğurdu.
Frankfurt Okulu, 1930’lar başında Almanya’nın siyasi olarak nereye savrulduğunu gördü. Şu soruya yanıt aradı:
-“Niye bazı insanlar güçlü lidere daha çok inanıyor?”
-“Niye bazıları itaat etmeye yatkın?”
Bu soruların psikolojik olduğunu söylediler. Propaganda sadece bilgi vermiyor, insan psikolojisini hedef alıyordu. (Ki bunu Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığı döneminde defalarca yazdım: AKP iktidarının “PKK ile iş birliği yapıyor, karşınızdaki aday ülkeyi bölecek, Kızılbaş-Kürt” gibi güvenlikçi propagandaları kitlelere ekonomik krizi unutturdu!) Siyaset, gerçeğin kendisinden çok gerçeğin nasıl gösterildiği idi…
İnsanlar korktuğunda daha sert liderlere yöneliyor, kendi grubuna daha çok bağlanıyor…
Frankfurt Okulu bu psikolojiyi erken fark etti: “Siyaseti anlamak için insan ruhunu anlamak gerek.”
İddianameye entelektüel bakış
İBB/ İmamoğlu iddianamesinin “doğruluğu”-“yanlışlığı” veya “niyeti” değil, iddianamelerin toplumu psikolojik olarak nasıl etkilediği üzerinde durmak istiyorum.
Bu, doğru-yanlış değerlendirmesi değil, hangi toplumsal anlamları güçlendirdiğinin arayışı.
Kuşkusuz Frankfurt Okulu da bu iddianamenin hukuki içeriğini değerlendirmez, toplum üzerindeki psikolojik-kültürel etkisini analiz ederdi.
Dolayısıyla onlar iddianameyi şöyle değerlendirirdi:
-Metin kendini nasıl sunuyor?
-Buna hangi toplumsal anlamlar eşlik ediyor?
-Kamuoyu neye odaklanıyor?
-İddia dili nasıl gerçeklik kurguluyor?
-Tehdit nasıl çerçevelenir? Vs.
Evet: “İddianame doğru mu, yanlış mı?” sorusuna değil, nasıl anlatı kurduğu üzerine odaklanırlardı…
Frankfurt Okulu iddiaların kendisi değil, belgenin toplumsal anlamı, kamuoyu üzerindeki etkisi, duygusal ve ideolojik çerçevesi, kitle psikolojisine yaptığı etki üzerinde dururdu.
Mesela:
Eğer bir toplum güçlü otoriteyi sever, düzen ve disipline önem verir, belirsizlikten hoşlanmaz, karmaşık olayları “iyi-kötü”, “biz-onlar” şeklinde basitleştir ise tehdit gösterilen ağır iddialar kamuoyunun bazı kesimleri tarafından kolayca kabul edilirdi. Frankfurt Okulu bunu “otoriteye yönelim psikolojisi” olarak açıkladı. Yani onlar iddianameyi, bir hukuki metin olarak
değil, toplumsal bilinç ve duygunun üreticisi olarak
okurlardı.
Adorno sorardı:
-“Bu iddianame kitlelerde hangi korkuları ve otoriteye yönelme duygularını tetikliyor?”
Marcuse sorardı:
-“Bu iddianame topluma nasıl bir düşünme biçimini dayatıyor, hangi bilinç kalıplarını güçlendiriyor?”
Horkheimer sorardı:
-“Bu iddianame, hangi toplumsal güç ilişkilerinin içinde bir işlev görüyor?”
İddianame psikolojisi gibi entelektüel tartışmalar da yapılabilir…
Dört büyük dalga
Cumhuriyet tarihini iddianameler üzerinden kavrayabilirsiniz.
1923-2025 arasındaki tehdit algısı dört büyük dalga ile değişmiştir.
1923-1950 Rejimin korunmasına yönelik iddianameler: Şeyh Sait’ten Menemen’e irtica hareketleri…
Dalganın mantığı “genç Cumhuriyete tehdit içeriden gelmektedir.”
1950-1980 Soğuk Savaş döneminde devletin tehdit algısı, komünizm. İddianamelerinin özü solun kriminalleştirilmesi üzerine oldu. Devlete sadakat anti komünist olmaktı.
1980-2000 Devletin merkezi ideolojisi, ulusal bütünlüğü tehdit eden legal-illegal PKK vd. ayrılıkçı örgütlerdir.
Dalganın mantığı, “bölünme tehlikesi var, güvenlik her şeyden önce gelir.” Yargı, “ulusal güvenliği” ceza hukukunun merkezine yerleştirdi...
2000-Günümüz Bu dönem en karmaşık dalga. Kendi içinde alt dalgalara ayrılır:
Cemaatçi Dalga (2003-2013) “Askeri vesayet, demokrasiyi kurtarma” yalanıyla yapılan kumpaslar sonucu Ergenekon, Balyoz, Odatv vd. iddianameler…
Paralel Yapı (2013-2016) Devleti ele geçirmek isteyen FETÖ’nün gerçek yüzünün ortaya çıkışıyla hazırlanan onlarca darbe merkezli iddianame.
Halen yaşanılan ise İBB/İmamoğlu iddianamesi. Bu dalganın mantığı nedir? Öncelikle devletin tehdit algısı ilk kez ideolojiden kurumlara kaydırıldı.
-1968 kuşağı davaları, sol dalganın ürünü…
-PKK-ayrılıkçı partiler davaları, etnik bölünme dalgasının ürünü…
-Ergenekon-Balyoz, FETÖ dalgasının ürünü…
-FETÖ darbe davaları, devletin karşı dalgasının ürünü…
-Peki ya İBB/İmamoğlu davası? İddianamenin şüpheli yaptığı bir gazeteci olarak ne dememi beklersiniz?