Bir Ortadoğu ülkesinde uyanmak!
B
ir gazeteci olarak yıllar içinde birçok Ortadoğu ülkesine gittim...
Irak, İran, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, İsrail, Libya ve Suriye’yi gördüm... Ülkeye her dönüşümde büyük bir ferahlama duygusu yaşardım... Bizlere bu ülkeyi, cumhuriyeti armağan eden, “Yurtta barış, dünyada barış” gibi bir politikayı büyük bir ustalık ve öngörü ile yürüten ve hem Balkanlar’da hem Ortadoğu’da başarılı paktlara imza atan Mustafa Kemal Atatürk’ü her defasında bir kez daha minnet ve hayranlıkla anardım...
Atatürk’ün ölümünden sonra onun devrimlerinden giderek uzaklaşan, özellikle 1950’den itibaren Türkiye’yi sıradan bir devlet haline hatta “uydu ülke” konumuna sürükleyen hükümetler nedense onun dış politikasını bir ölçüde de olsa sürdürdü. Türkiye, Ortadoğu’nun bitişiğinde, bin kilometreyi aşkın Suriye, Irak, İran sınırdaşlığı ile Ortadoğu yaşamından uzak bir yaşam sürdürdü...
Yanı başımızda yaşanan savaşlardan, kanlı terör olaylarından fiziki olarak hiç etkilenmedi... Tam tersine yaşanan sorunların çözümü için çoğunlukla “arabulucu” ülke sıfatıyla işlev gördü. Hep saygı duyulan, çözüm için katkısı istenen ülke konumuna sahip oldu... Bizler, bu ülkenin insanlarını, patlayan bomba yüklü kamyonları, intihar bombacılarını, büyük terör saldırılarını hep televizyonlarda izledik, gazetelerde okuduk... Mesafe olarak çok yakın ama düşünce ve yaşam tarzı olarak çok uzak zamanlardı... Seyreder, okur, “vah vah” diye üzülür ve kendi yaşamımıza dönerdik... O yaşamların ve o ölümlerin bizim yaşantımıza karışacağını, onlar gibi olacağımızı hiç düşünmez, ihtimal bile vermezdik!
Sonra, hırsları akıllarının çok ötesinde siyaset erbabı hem de tek başına iktidarı ele geçirdi... Ve Ortadoğululaşma yılları başladı. Hem de “Avrupa Birliği’ne giriyoruz” çığlıkları atılarak, gündüz vakti havai fişekler atılarak! Zamanın hükümetin sözcüsünün şu itirafını hiç unutmadım
-Başımıza ne geldiyse Suriye politikası nedeniyle geldi!..
Yeni Osmanlıcılık hayalleri!
S
öylediği çok doğruydu ama eksikti...
Başımıza ne geldiyse “kifayetsiz muhterislik” yüzünden geldi! Neredeyse 25 yıldır ülkeyi “babasının çiftliği” gibi yöneten muhterem Türk büyüklerine 780 bin kilometre kare büyüklüğündeki Türkiye Cumhuriyeti yetmiyordu; “eski bakiyemiz” dedikleri Ortadoğu ülkelerine göz diktiler... Irak’ta masaya dahil olmayı istediler, olmadı... Libya’dan pay kapmak istediler o da olmadı... Suriye’nin paylaşımı gündeme gelince iştahla öne atıldılar... Orada bugün olup bitenler, Türkiye’nin barış masasında bile yer alamadığını cümle aleme gösterdi!
Daha da vahimi, sınırlarımız delik deşik oldu. “Yurtta barış dünyada barış” politikasına korkaklık, bu politikanın mimarına “ayyaş”, diplomatlara “monşer” diyen kafa, ibiş “yeni Osmanlıcılık” politikasıyla güzelim ülkeyi, yapayalnız bir Ortadoğu ülkesine çevirdi! Geldikleri noktada dönecek hiçbir yerleri kalmayıp iktidardan tepetaklak düşecekleri ayan beyan ortaya çıkınca “Terörsüz Türkiye” sloganıyla terörist başı Abdullah Öcalan’a sarıldılar, yetmedi DEM Parti ile ittifak kurmaya kadar ilerlediler!
AKP’li Cumhurbaşkanı, durumu şu sözlerle açıkladı:
-Türk, Kürt ve Arap bu coğrafyada ittifak yapınca büyüdük, güçlendik cihana hükmettik!
Açıklama ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın “Osmanlı Milleti” tavsiyesine gayet güzel uyuyordu! Haa, bir de şu açıklaması vardı Barrack’ın:
-Güçlü ulus devletler bir tehdittir. Özellikle Arap devletleri, İsrail için bir tehdit olarak görülür!
“Önce mezheplere böldüm!”
Mister Büyükelçi, bahşetmiş, Türkiye’nin ismini kullanmamıştı! Yoksa, Türkiye İsrail’in hedefi olan “vadedilmiş toprakların” tam da göbeğindeydi!
Çok uzaklara gitmeye gerek yok; Birinci Dünya Savaşı’nda Halife Vahdettin’in “cihad” çağrısına İngilizlerle birlikte Türk askerine silah çekerek casus Lawrence’in emrinde binlerce Mehmetçiği hastanelerdeki yaralılar dahil katleden Arap kardeşlerimizde mi söz ediyoruz! Lawrence nasıl başardığını şöyle açıklamıştı savaştan sonra:
-Önce mezheplere böldüm!
Silahlarını bırakmayacağını barış masası dahil defalarca tekrar eden, sırtını ABD’ye yaslamış, Suriye’nin en verimli petrol ve su kaynaklarını işgal etmiş SDG üst başlıklı YPG/PYD’den mi söz ediyoruz, onu da anlamaktan acizim!
Cumhurbaşkanı, hangi hayallerin peşinde bu lafları ediyorsa, özellikle yakın tarihi bir kez daha gözden geçirmeli…
-Çünkü söylediklerinin gerçekleşmesi, Türkiye’nin haritadan silinmesiyle sonuçlanır!