İtibardan tasarruf olmaz!
Son yıllarımızı kafamıza kakılan üç cümlenin tahakkümü altında geçirdik… İlk iki sözcüklü cümle şöyleydi:
-Ben ekonomistim!
İddialı bu iki sözcük, başımıza geleceklerin habercisiydi… Ardından dört sözcüklü destek cümlesi geldi:
-Faiz sebep, enflasyon sonuçtur!
Bu cümleyle birlikte felakete doğru son sürat yuvarlanmaya başladık… Kısacık sürede, dünyanın en güzel, en verimli topraklarında, dünyanın en aç ve yoksul halkına dönüşüverdik! Ülkenin ezici çoğunluğu yoksulluk sınırının en dibine mahkûm edildi…
Bu öyle büyük bir felaketti ki, et, peynir, süt, derken sonunda yumurta kuyruklarına kadar geldik! Bu harami düzeninden memnun olan tek kesim ise yandaş iş çevreleriydi…
Durum giderek kötüleşirken bir de baktık ki, sarayın günlük harcamaları binlerce asgari ücretlinin toplam ücretlerine denk geliyor; doğal olarak tepkiler yükseldi… Ardından üç sözcüklü o müthiş cümle geliverdi:
-İtibardan tasarruf olmaz!
Ne demekti, sarayın harcamalarını dile dolamak? Yandaş koro aldı sazı eline “ihanet türküleri” çığırmaya başladı haliyle… Asrın liderimiz canını dişine takmış dünya liginin en üst sıralarını zorlarken, itibarımızı yerle bir etmeye yeltenenler utanmalıydı falan yazıları yazmaya başladılar…
İtibar… Gerçekten anlamlı bir sözcüktü… Pekii, biz ne kadar itibarlıydık, asıl sorulması gereken de buydu aslında!
Birkaç gün önce beni arayıp, yana yakıla başına gelen vize faciasını anlatan bir değerli arkadaşım geldi aklıma. Ne kadar itibar sahibi olduğumuza şahane bir örnek olur muydu acaba diye düşündüm, paylaşmaya karar verdim… Okuyun, düşünün kararınızı verin. Ben duyduğumda yalnızca üç sözcükle yanıt verebildim:
-Al sana itibar!
Vize mi dediniz?
Arkadaşım büyük bir holdingde genel müdür olarak görev yapan bir beyaz yakalı…
1 Mayıs’ın tatil olmasından da yararlanarak kızıyla birlikte 2-3 günlüğüne Hırvatistan’a tatile gitmeye karar vermiş. Öncelikle bir hatırlatma; Türkler için vize almak artık deveye hendek atlatmaktan zor bir durum! Ayrıca, alabilenlere ise en fazla 15-20 günlük vize veriyor Avrupalı dostlarımız, karşılığında da 15-20 bin lira Türk lirasını alıyor! Yani eskisi gibi bir yıl, iki yıl filan artık tatlı bir hayal!
Diyeceksiniz ki “ama o durum genel müdürü ilgilendirmez ki, gariban öğrencileri, memurları ilgilendirir. İtibar onlarda”
Devam edelim. Bu durumların farkında olan arkadaşım, Holdingin bu işlerle ilgili ajansına yıllık maaş bordrolarını, tapu kayıtlarını, aklınıza gelen gelmeyen her türden belgeyi vermiş, yetmemiş holdingden “üst düzey çalışanımız kızıyla birlikte ülkenize turistik ziyarette bulunacaktır” yazısını da eklemiş. Kızının sponsoru olduğunu da belirtmiş…
Kısacası bir çuval belgeyi ajansa teslim etmiş ve sormuş:
-Ne kadar sürer işlemler ne kadar vize verirler?
Ajans, kızı öğrenci olduğu için 3 ay kadar kendisine de bir yıla kadar vize verilebileceğini iletmiş. Birkaç haftalık bekleyişten sonra sonuçlar gelmiş. Büyük bir şokla birlikte tabi!
-Arkadaşımın kızına 20 günlük vize vermiş Hırvatistan, arkadaşımın başvurusu ise reddedilmiş!
İtibarın Hırvatçası!
Değişik bir şekilde anlatayım…
Pasaportu ABD, İngiltere, Almanya, Fransa hatta Brezilya, Meksika vizeleriyle dolu, büyük bir holdingde genel müdür olan arkadaşımın üniversiteye giden kızına 20 gün vize kendisine ise ret yazısı gelmiş, iyi mi!
Daha da kötüsü, pasaportuna bir ret kaşesi vurulması da cabası! Ertesi gün büyük bir öfkeyle konsolosluğa giderek bir Hırvat yetkiliyle görüşmüş. Adam bakmış, incelemiş ve “Haklısınız” demiş! Sonra da “siz bir daha başvurun ama bu kez bizim konsolosluğun ajansı aracılığıyla yapın alırsınız” demiş…
Ben Türkçeye çevireyim; Hırvat arkadaş, “bir 15 bin daha bayılın ama bizim ajansa” teklifi yapmış. Arkadaşım reddedince de “o halde itiraz dilekçesi yazın” demiş, dilekçe için 45 Euro da para istemiş! Ayrıca gecikme olabileceğini, dilekçenin Zagrep’e gideceğini, kızıyla aynı dönem vize alamayabileceğini eklemeyi de ihmal etmemiş, iyi mi!
Yani eğer vize alabilirse kızı ile ayrı tarihlerde tatile gidebileceklerini hiç sıkılmadan söyleyip bir de üstüne şöyle demiş:
-Merak etmeyin, bizim ülkemiz güvenlidir. Kızınız iyi vakit geçirecektir,
İşte size şahane bir “itibar” hikayesi! Tam bu noktada aklıma değerli Haluk Şahin üstadımın kitabının adı geldi:
-Türk olmak kolay değil!
Şimdilerde “itibar” üst başlıklı bir kitaba ihtiyaç var bence. Ana başlık için biraz düşünmem lazım!