Milletin adı Türk, vatanı Türkiye’dir!
Yeni Çözüm süreci ve ardından Süleymaniye’de PKK’nın düzenlediği “Mangal partisinin” ardından Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ülkeyi afişlerle donattı. Ne yazıyordu o afişlerde peki?
-Milletin adı Türkiye!
Aslına bakarsanız AKP’li Cumhurbaşkanı’nın Söylemlerine uygundu; “Kudüs İttifakı”, “Ümmetin birliği” açıklamalarından sonra ne demişti Cumhurbaşkanı?
-Coğrafya ve tarih, Türk, Kürt ve Arap’ı çözülmez, dağılmaz şekilde birbirine bağlamıştır. Bu coğrafyada ittifak yapınca büyüdük, güçlendik cihana hükmettik…
Bu konuşma sonrasında ABD Ankara Büyükelçisi Tom Barrack çıktı sahneye ve önce şunları söyledi:
-Osmanlı İmparatorluğundaki “millet sistemi” yüzlerce yıl farklı grupların merkezi sistemde varlıklarını sürdürmelerine imkân verdi. Yeni nesil için de yeni bir diyaloğa ihtiyaç var. Türkiye, Yahudilerin, Müslümanların, Hıristiyanların bir arada yaşamasının öncüsü, merkez ülkesi olabilir...
Adam açıkça ömrünü tamamlamış Osmanlı’nın yeniden ihyasını Türkiye’nin de bunu üstlenmesini savunuyordu! Peki niçin? Onu da bir başka konuşmasında itiraf etti:
-Güçlü ulus devletler bir tehdittir. Özellikle Arap devletleri, İsrail için bir tehdit olarak görülür…
İşte bu! Amerikan elçisi Ortadoğu’da İsrail saldırganlığının zirveye ulaşmasının ABD’nin var gücüyle İsrail’in ardında yer almasının ardındaki gerçek nedeni bir cümlede açıklayıvermişti! AKP’li Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları, Mister Barrack’ın söylemleriyle örtüşüyordu:
-Ulus devletler katiyen yaşamamalı, defterleri dürülmeliydi!
Türk olmanın faydasını görmemek!
Bunları görünce aklıma yıllar öncesi, “Andımızın” kaldırıldığı zamanlar geldi…
AKP’li bir vekil “Andımız” kaldırılınca pek bi sevinmiş, etrafa gülücük saçan mesajlar çekmeye başlamıştı… Facebook’ta bu eski milletvekilini takip eden bir yurttaş da dayanmamış bir mesaj atmıştı:
-Neyi vardı Andımızın da kaldırdılar. Varlığım Türk varlığına armağan olsun...
Milletvekili muhterem pek celallenmiş, “sen Türk müsün, yoksa kendini Türk zannedenlerden misin, hiç araştırdın mı bilmiyorum. Fakat ben seni ırkından dolayı değil, bildiğim kadarıyla iyi bir Müslüman olduğun için, Allah rızası için sevdim” diye yüklendikten sonra, kendince taşı gediğine koyuvermişti:
-Bugüne kadar Türklüğümün hiçbir faydasını görmedim… Yine de bugüne kadar varlığını benim varlığıma armağan edenlere teşekkür ederim!
Ne kadar esprili değil mi?.. Yetinmemiş, bir de akıl vermişti o müthiş, o zekâ dolu espri yeteneğiyle:
- Ayrıca, Andımızı evden çıkmadan okuyabilirsin, sıkıntı yok!
Gördüğünüz gibi, eski ya da yeni fark etmiyor; bunların tümünde aynı yetenek, aynı entelektüel birikim, aynı espri dehası fazlasıyla mevcuttu... Ancak bi şeye fena halde takılmıştım: Türklüğün, ne gibi faydasını görecekti acaba?
- İnşaat ya da asfalt ihalesi değildi ki bu!
Ümmetin milleti
olmaz!
Türklük bir kimliktir...Bir üst kimlik... Fransız devriminden itibaren, ulusal devletlerini kuran ve “milletleşen” topluluklar, devletlerinin isimleriyle anılmaya başladılar. İngiliz, Fransız, İspanyol, Alman, Rus gibi…
Osmanlı’da “millet” deyimi, gerçek bir milleti değil, ümmeti temsil ediyordu. Osmanlı’dan son ayrılan millet Türklerdi. Başlangıçta devleti kuran, ancak yüzyıllardır o devletin yönetiminden uzaklaştırılan, Türklükle hiç ilgisi kalmamış yönetici sınıfın ve de ulemanın, “Etrak-ı bi idrak” yani “geri zekalı” diye aşağıladığı, ancak savaşlarda ya da angarya işlerde akla gelen Türk milletinden söz ediyorum!
Türkler, yıkılan Osmanlı devletinin küllerinden, tarihin emperyal devletlere karşı ilk kurtuluş savaşını kazanarak doğdular. Kendi ulus devletlerini kurdular. Adını da yüzlerce yıldır Batılıların, Anadolu için kullandıkları sözcüğe “Cumhuriyet” sıfatını ekleyerek koydular:
-Türkiye Cumhuriyeti! Türklük aynı zamanda bir aidiyet duygusudur...
Hangi kökenden gelirse gelsin, hangi dine ya da mezhebe mensup olursa olsun, nüfus kağıdında “Türk” yazan, kendini “Türk” olarak tanımlayan herkes Türk’tür... Büyük devrimci Atatürk işte bu tanımdan yola çıkarak, bugün her yerden silmeye çalıştıkları o özdeyişi, kulluktan yurttaşlığa geçirdiği Türk milletine armağan etmişti:
-Ne mutlu Türküm diyene!
1950’lerden itibaren, yurttaş bilincinin erozyona uğratılması, büyük gerileme ve son dönemin “Sünni devlet” yaratma çabaları tabii ki “Türk” kimliğinin, milletin ve milliyetçiliğin azılı düşmanı olacaktı, tersi olsaydı, eşyanın tabiatına aykırı olurdu!
O nedenle, bu memleket, büyük şair Nazım Hikmet’in “Kuvayı Milliye Destanı”nda dediği gibi, “Dörtnala gelip uzak Asya’dan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim” diyenlerin, ateşi ve ihaneti görenlerin, zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyleri olmayanlarındır...
İşte o nedenle, o aidiyete gururla sahip çıkanların haykırışı sürekli çınlar gök kubbede:
-Milletin adı Türk, vatanı Türkiye’dir, nokta!