TELE 1 Televizyonuna kayyum atanmasına tepki gösteren CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, "TÜSİAD Başkanı’na soruşturma açtılar iş dünyasına gözdağı. Sendika başkanlarını tutukladılar emek dünyasına gözdağı. Gazetecileri tutukluyorlar. Fatih Altaylı şu anda cezaevinde, gazetecilere gözdağı. TELE1’e kayyum atandı, Merdan Yanardağ gözaltında yine özgür basını susturma çabası. Yani Türkiye’nin azınlık iktidarının arkasında hizalanmayan kim varsa, onları susturmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar.” dedi.
CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik kayyum atanan TELE1 Televizyonu’nun İstanbul’daki binasına gelerek kayyum politikasına tepki gösterdi. Çelik, bina önünde yaptığı açıklamada şunlar kaydetti:
"TOPLUMUN TÜM MUHALİF KESİMLERİNE SALDIRI VAR"
“Bir casusluk davası diye bir soruşturmayla güne uyanmış olduk. İçerisinde gazeteci Merdan Yanardağ’ın, Cumhurbaşkanı adayımız ve Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu’nun, ayrıca Necati Özkan’ın isimlerinin geçtiği bir casusluk davası bugün Türkiye gündemine geldi. Anlıyoruz nedenini… Şu anda TELE1’de yukarıda bir kayyum var ve TELE1’de bir kayyum yayın yapıyor. TELE1 kendi yayınını yapamıyor, yayını buraya getirilen bir kayyum sürdürüyor. Peki amaçları ne? Amaçları özgür basını susturmak. Ne yapıyorlar? Yaklaşık bir yıl önce başladı bu süreç. Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i tutuklayarak başlattılar belediye operasyonlarını. Bu operasyonlardan sonra 19 Mart’ta Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması, tutuklanarak Silivri Zindanı’na gönderilmesi ve yalnızca Cumhuriyet Halk Partili belediyelere değil, toplumun tüm muhalif kesimlerine yönelik saldırılarla karşı karşıya kalmamız, bunun bir devamıdır.
"SUSTURMAK İÇİN HER ŞEYİ YAPIYORLAR"
İşte, TÜSİAD Başkanı’na soruşturma açtılar iş dünyasına gözdağı. Sendika başkanlarını tutukladılar emek dünyasına gözdağı. Gazetecileri tutukluyorlar. Fatih Altaylı şu anda cezaevinde gazetecilere gözdağı. TELE1’e kayyum atandı, Merdan Yanardağ gözaltında yine özgür basını susturma çabası.Yani Türkiye’nin azınlık iktidarının arkasında hizalanmayan kim varsa, onları susturmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. İşte bu bir sonuçtur. Burada gördüğünüz şey, basını susturmaya yönelik bir hamledir. Sayın Merdan Yanardağ’ın açıklamaları da bu yöndedir; asıl niyet ortaya çıkmıştır. TELE1’i susturmak istiyorlar. Aslında hepimizi susturmak istiyorlar. Bütün özgür basını susturmak istiyorlar.Bu, özgür basına vurulmuş bir darbedir.
Ekrem İmamoğlu konusuna gelince; aynı casusluk soruşturması kapsamında Ekrem İmamoğlu’nun da ifadeye çağrılacağı konuşuluyor.
"BU MESELELER SİYASİ, HUKUKİ DEĞİL HERKES BİLİYOR"
Tıpkı TELE1’i susturmak için Merdan Yanardağ’ın ismini o soruşturmaya ekledikleri gibi, Ekrem İmamoğlu’nun ismini de bu casusluk soruşturmasına dâhil etmek için Necati Özkan üzerinden bir süreç başlattılar. Şunu özellikle ifade etmek isterim; Ekrem İmamoğlu’na açılan dava ve soruşturmaların sayısını artık Türkiye kamuoyu takip etmekte zorlanıyor. İşte “ahmak davası”, “çirkin davası”, “bilirkişi davası”, “hakaret davası” bugün beraat etti.“Beylikdüzü davası”, “mali suçlar davası”, “terör soruşturması” Bunların hiçbirinden sonuç alamadılar. Toplumu ikna edemediler. Ne mali suçlarla ilgili açtıkları davalarla, ne “ahmak” ya da “çirkin” davalarıyla, ne de diğer iddialarla toplumu inandıramadılar. Diplomayı iptal ettiler yine toplumu ikna edemediler. Toplum şunu biliyor; On beş buçuk milyon oyla belirlenmiş bir Cumhurbaşkanı adayını durdurma çabasındalar. Bu meselelerin hukuki değil, tamamen siyasi meseleler olduğunu herkes biliyor. Toplumu ikna edemedikleri için bugün yeni bir şey icat ettiler: “Casusluk davası.” Necati Özkan’ın üzerinden bir bağlantı kurmaya çalışıyorlar; oysa Özkan hayatı boyunca o kişiyle sadece bir kez görüşmüş. Dolayısıyla ne yaptıklarını biliyoruz. Türkiye’nin azınlık iktidarının arkasında hizalanmayan herkesi yargı eliyle, araçsallaştırdıkları yargıyla hukuk kisvesi altında susturmaya çalışıyorlar. Yargıyla siyaseti dizayn etmek, rakiplerini ortadan kaldırmak, basını, sanat camiasını, iş dünyasını susturmak ,fotoğrafları yasaklamak, sosyal medya hesaplarını kapatmak, öğrencileri gözaltına almak, tutuklamak amaç budur. Bu yöntemlerle toplumu susturarak, gözdağı vererek, baskıyla sindirerek tükenmiş iktidarlarını sürdürmek istiyorlar. Ama biz buna izin vermeyeceğiz.
"HALKIN DESTEĞİ BİZİMLE"
Zalimin zulmüne karşı nerede olmamız gerekiyorsa orada olacağız. Bugün TELE1’in önündeyiz, yarın nerede olmamız gerekiyorsa orada olacağız. Bu karanlığa karşı mücadele edeceğiz. Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Millet bizimledir. Halkın desteği bizimledir. Millet gerçekleri görüyor. Günün sonunda erken seçim sandığı bu milletin önüne gelecek ve bu ceberut iktidardan hep birlikte kurtulacağız. Cumhuriyetin kurumlarını hep birlikte yeniden inşa edeceğiz. Ve bu topraklarda demokrasiyi kurumsallaştıracağız. Demokrasiyi kurumsallaştırdığımız zaman bir daha hiç kimse bu tür uygulamaları yapamayacak."
CHP'DEN TEPKİLER
CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: Basın emekçilerini hiç kimseye yem ettirmeyeceğiz
CHP Grup Başkanvekilleri Ali Mahir Başarır ve Gökhan Günaydın öncülüğünde CHP milletvekillerinin olduğu bir heyet kayyum atanan TELE1 Televizyonu’nun İstanbul binasını ziyaret etti. CHP heyeti binada kanal yetkilileri ile yaptıkları görüşmeden sonra binanın önünde açıklama yaptı.
CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, “Bu basının emekçilerini hiç kimseye yem ettirmeyeceğiz! TELE 1 susturulamayacak. TELE 1 yayını mutlaka bir şekilde devam edecek. Bu uzun bir mücadeledir. Sayın Genel Başkan’ın da söylediği gibi kimseye şu an rahat ve huzur vadetmiyoruz; çünkü karşımızdakileri biliyoruz. Ancak şunun kararlılığı içindeyiz: Cumhuriyet Halk Partisi mücadeleden değil, teslim olmaktan yorulur. Teslim olmayacağız” dedi.
CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır: Üç dört muhalif kanal kaldı; onlara bile tahammülleri yok
CHP Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır da açıklamasında şunları söyledi ""Yine güne utanç verici bir kararla uyandık. Maalesef Merdan Yanardağ sabah saatlerinde gözaltına alındı. Daha ifadesi alınmadı ama kanala kayyum atandı. Şu anda kanalda eski tarihî belgeseller yayınlanıyor. Madem bir belgesel yayınlayacaksınız, bari 80 darbesinin belgeselini yayınlayın; çünkü şu anda benzer bir dönemi yaşıyoruz. Bakın, yayın yarıda kesiliyor. Böyle şeyleri ancak darbe dönemlerinde görüyorduk. Haber programı devam ederken gelip yayını yarıda kesiyorlar. Biz demokrasimize, irademize, gazetecilere, televizyonlara hep birlikte sahip çıkacağız. Üç dört muhalif kanal kaldı; onlara bile tahammülleri yok. Ama bu günleri hep beraber atlatacağız. Kayyumların değil, demokrasinin hâkim olduğu günleri hep birlikte yaşayacağız . TELE 1’in yanında olmaya devam edeceğiz.”
CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol: Kayyum artık gündelik kavramlarımızdan biri haline geldi
CHP İzmir Milletvekili Salih Uzun ile CHP Dış Politika Koordinatörü Prof. Dr. İlhan Uzgel'in de destek verdiği eylemde, CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol, TELE 1'e kayyum atanmasının yalnızca bir basın kuruluşunun değil, tüm halkın sesini kısmak anlamına geldiğini söyledi. Erkol, "Kayyum artık gündelik kavramlarımızdan biri haline geldi. Acaba daha nelere kayyum atanacak diye merak ediyoruz. TELE 1'e kayyum atanması, muhalif seslerin susturulmasıdır. Buna izin vermeyeceğiz" dedi.
"Eğer anayasa geçerliyse, bugün karşı karşıya kaldığımız bu uygulamalar anayasaya karşı bir darbe niteliğindedir"
Basın özgürlüğünün Anayasa ile güvence altına alındığını hatırlatan Erkol, "26'ncı madde herkesin düşüncesini özgürce açıklama hakkını, 28'inci madde basının sansür edilemeyeceğini, 74'üncü madde ise herkesin bilgi edinme hakkına sahip olduğunu belirtir. Eğer anayasa geçerliyse, bugün karşı karşıya kaldığımız bu uygulamalar anayasaya karşı bir darbe niteliğindedir" ifadelerini kullandı.
Erkol, iktidarın seçilmiş belediyelere darbe yaptığını ve kayyum atayarak halkın iradesine müdahale ettiğini belirterek, "Yasama, yürütme ve yargı arasındaki güçler ayrılığı demokrasinin teminatıdır. Dördüncü güç ise basındır. Basın özgürlüğü, bir ülkenin demokrasisinin temel direklerinden biridir. Bu direği çökertmeye çalışmak, o ülkenin yalnızca özgürlüğünü değil, ekonomisini de yok etmek anlamına gelir" dedi. Türkiye'deki yoksulluğun ve gelir adaletsizliğinin temel nedenlerinden birinin demokrasi eksikliği olduğunu vurgulayan Erkol, "Demokrasi yoksa ekonomi yok, özgürlük yok. Küçük bir zümre saraylarda yaşarken milyonlar yoksulluğa mahkum ediliyor" diye konuştu.