Kasım 2016'dan bu yana Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, yeni 'çözüm süreci' eksenli mesajında gündemde yer alan konuları değerlendirdi.
İsrail ile İran arasındaki çatışmalarla ilgili olarak "İran rejimi uzun yıllardır demokrasi ve insan haklarına tümden kapalı kalmakla, öncelikle kendi yurttaşlarına büyük haksızlık yapıyor. Ancak hiçbir gerekçe, emperyal müdahaleye haklılık kazandırmaz" diyen Demirtaş, devamında şunları kayda geçirdi:
- "İran'a yönelik askeri operasyonun durmasını ve müzakere masasına dönülmesini esas almamız gerekir. Fakat görünen o ki, Orta Doğu'ya emperyal müdahaleler, kendilerince sonuç alıncaya kadar durmayacak.
- Bizim, bölgesel barışı ilkesel olarak savunma ve bunun için yoğun çaba harcamanın yanı sıra, içeride de birliği ve barışı sağlamakta daha hızlı ve cesur hareket etmemiz gerekir."
Siyasetçi, sonrasında önerilerini dört madde halinde sıraladı.
İlk olarak Öcalan'ın terör örgütü PKK'ya dönük çağrısı ve akabindeki 'fesih' kararıyla başlamasıyla beklenen silahsızlanma sürecinin herhangi bir provokasyona yer vermeden tamamlanması için en yüksek çabanın gösterilmesi gerektiğini belirten Demirtaş, ikinci maddede 'iç cephe' çağrısı yaptı.
Bilindiği üzere 'iç cephe' söylemi yakın dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından dile getirildi. Sekiz ay önceki konuşmasında İsrail’in bir sonraki hedefinin Türkiye olacağını iddia eden Erdoğan, muhalefeti de katarak “iç cephenin güçlendirilmesi” çağrısında bulundu.
Bu söylem MHP lideri Devlet Bahçeli'yi de harekete geçirdi. Siyasetçinin Ekim 2024'te DEM Parti milletvekilleriyle tokalaşmasıyla başlayan 'yumuşama' süreci, terör örgütünün 40 yılı aşan kanlı sürecin sonunda silah bıraktığını duyurmasına uzandı.
Demirtaş, ikinci maddede ismini anmadan aralarında ana muhalefetin cumhurbaşkanı adayı - İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun da bulunduğu yerel yöneticilerin tutukluluğunu eleştirdi.
Erdoğan'ın söylemini hatırlatarak şunları kayda geçirdi:
"2- İç cepheyi güçlendirme amacına da adalet duygusunun gelişmesine de hizmet etmediği açık olan siyasi görünümlü yargı tacizlerine kesinlikle son verilmelidir. Ortada bir suç isnadı varsa bunun, tarafsızlığı ve bağımsızlığı sorgulanmayacak başsavcılar, savcılar ve yargıçlar eliyle yürütülmesi için gerekli adımlar atılmalıdır.
Seçilmiş belediye başkanları ve bürokratların tutuksuz yargılanmaları iç hukukumuzun da gereğidir ve bu konuda artık somut mesafe kat edilmeli, tahliyeler sağlanmalı, adil bir yargı süreciyle de davalar en hızlı şekilde sonuçlandırılmalıdır. Orta Doğu'daki ateş devasa bir yangına dönüşürken toplumu dışlayacak böylesi tutumlarda ısrar edilmemelidir.
3- Böyle bir dönemde hiç kimse küçük hesaplar yaparak maceracı, riskli ve sonu felaketle sonuçlanacak hamleleri aklından bile geçirmemelidir.
Unutulmamalıdır ki, emperyalizm bin kazanmadan kimseye bir vermez. Bizler Türkiye toplumu olarak bu dönemde bir ve beraber olacağız; olası risklere, saldırılara, provokasyonlara karşı gerektiğinde Edirne'den Hakkari'ye kadar 86 milyonluk bir halk ordusuna dönüşeceğiz; ortak vatanımızı canımız pahasına savunacağız.
Kendi iç sorunlarımızı da kendi aramızda, karşılıklı güven çerçevesinde ve "kardeşlik ruhuyla" çözeceğiz. Bunun dışındaki her arayış sadece felaket getirir. Bu konuda ezberci, öfkeli, intikamcı ve kindar hiçbir yaklaşıma prim vermeyecek, cesur ve samimi olacağız.
4- Orta Doğu yangınının kısa sürede sönmeyeceğini öngörerek kısa, orta ve uzun vadeli bir iç ve dış ortak politika hattının belirlenmesi ve her siyasi grubun bu hattı gönül rahatlığıyla savunabilmesi için Cumhurbaşkanı'nın davetiyle, TBMM'de tüm siyasi parti genel başkanlarıyla bir çalışma toplantısının en kısa zamanda yapılması yararlı olacaktır.
Belirttiğim noktaların hiçbiri iç politikada nezakete dayalı demokratik muhalefetin ve iktidarın denetlenmesinin, eleştirilmesinin önünde engel değildir.
Birlik ve beraberlik iktidar partisinin değil, Türkiye'nin etrafında olacaktır. Madem soyadımız Türkiye'dir, o halde herkesi soyadımız etrafında birleşmeye ve bunun için sorumluluk almaya davet ediyorum.
Bu kasırga bir gün elbette dinecek ve bizler bu toprakların kadim halkları olarak burada, bir arada, eşitçe ve özgürce yaşayacağız."