TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, üçüncü yasama yılını değerlendirdiği basın toplantısında, gazetecilerin gündemle ilgili sorularını yanıtladı.
Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda Abdullah Öcalan’ın dinlenip dinlenmeyeceği, dinlenecekse hangi yöntemle dinleneceği konusundaki soruyu Kurtulmuş, şöyle yanıtladı:
"Başta şunu bir kere prensip olarak söyleyeyim, ilk andan itibaren komisyonumuzla hep beraber oy birliği ile aldığımız karar çerçevesinde her şey kamuoyunun önünde açık bir şekilde cereyan ediyor. Bir toplantının dışında hiçbir toplantımız gizli olmadı. O da Milli İstihbarat Teşkilatının ve ilgili bakanlıkların dinlendiği toplantıydı. Dolayısıyla komisyonun herhangi bir konuda nasıl karar almalı olacağı bellidir. Henüz bu konu komisyonun gündemine gelmemiştir. Komisyonun gündemine gelirse de nitelikli çoğunlukla bu karar alınırsa komisyonda alınırsa komisyon buna karar verecek. Bizim benim şimdi tek başıma komisyon başkanı olarak karar vereceğim bir konu değildir. Henüz komisyonun gündemine gelmemiştir."
"Çok hassas bir süreç yürütüyoruz"
Komisyonun hazırlayacağı yasal çerçeve konusunda nasıl bir takvim öngöldüğünün sorulması üzerine Kurtulmuş, komisyonun çalışmaları için nihai tarih olarak 31 Aralık 2025 tarihini koyduklarını ve gerekli görülürse 2'şer aylık sürelerle uzatılabileceğini anımsattı.
Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Çok hassas bir süreç yürütüyoruz. Ben kendi adıma söyleyeyim, beklentilerimin üstünde olumlu bir süreci sürdürüyoruz. Yani şeffaf, açık bir başka ikinci bir gündem olmadan her şey komisyonda karar alınarak, müzakere edilerek devam ediliyor. Tabii ki bu sürecin önemli hususiyetlerinden birisi de toplumsal rızanın artırılmasıydı. Toplumsal rızanın artırılması için bu süreçle ilgili kimler varsa, kimler olabilirse gerek STK'lar olarak, gerek işte üniversite hocaları olarak, hukukçular olarak, kitlesel örgütlerin temsilcileri olarak, bu süreçten mağdur olan ailelerin başta şehit ailelerimiz olmak üzere gazilerimiz olması, dinlenmesi ve bu dinlenmelerde amaç sadece belli fikirlerin ortaya çıkması değil aynı zamanda da toplumsal rızanın artırılmasının bunun aracı olmasıdır.
"Toplumsal rıza ciddi bir şekilde artıyor"
Görüyorum ki bu kuruluşlar burada gelip görüşlerini dile getirdikçe aslında toplumsal rıza da ciddi bir şekilde artıyor. Temennimiz daha fazla burada gelip görüş ve düşüncelerini bizlerle paylaşan STK'ların, bireylerin, kendi çevrelerinde de bu konunun hassasiyetine uygun şekilde bu konuyu anlatmaya devam etmeleridir. Dolayısıyla hassas bir süreç devam ediyor ama aynı zamanda da elimizi çabuk tutmamız gereken bir süreçteyiz. Bölgedeki şartlar, uluslararası dengelerin çok süratli bir şekilde değişmeye müsait yapısı, Türkiye'nin bu barış ve kardeşlik sürecini süratle nihayetlendirmesi gerektiğine işaret ediyor. Dolayısıyla bir taraftan herkesi dinleyerek toplumsal rızayı çoğaltmak çalışması içerisindeyiz. Aynı zamanda da elimizi çabuk tutmak durumundayız. İlk baştan şunu ifade etmeye çalışıyorum, bu öyle bir süreç ki, iki ucunu da çok hassas bir şekilde terazinin dengede tutmanız lazım. Bir tarafta Kürtlerin haklarını ve onurlarını dikkate alacaksınız, diğer tarafta da Türkiye'nin büyük çoğunluğunu oluşturan Türklerin hassasiyetlerini ve gururunu dikkate alacaksınız. Dolayısıyla bu dengeleri gözeterek şu ana kadar getirdik.
Tabii buradaki çok önemli noktalardan birisi de İmralı'nın yaptığı açıklamalar çerçevesinde terör örgütünün sembolik olarak, Süleymaniye'de yaptığı silah yakma töreninin gereğinin devam ettirilmesi, örgütün silahsızlanmayı sürdürmesi ve yine İmralı'nın yaptığı açıklama gereği sadece Türkiye sınırları içerisinde değil, Türkiye sınırları dışında da bütün bileşenleriyle birlikte örgütün kendisini feshettiğini ortaya koymasıyla birlikte sürecin çok daha hızlı bir şekilde ilerleyeceğini inanıyorum."
"Kim kaç tane silah bıraktı o bizim işimiz değil"
Terör örgütünün sembolik olarak silah bırakma töreninin ardından geçen üç ayda geçen tabloyu ilgili kurumların komisyona iletip iletmediği, MİT'in yeni bir bilgilendirme yapıp yapmayacağının sorulması üzerine Kurtulmuş, şöyle konuştu:
"Burada çatışma çözümeri konusunda söz alan arkadaşlarımız da ifade eüttiler bizim şu anda geldiğimiz nokta, başka örneklere baktığımız zaman 5 ila 9 yıl arasında gelinen noktadır, fevkalade değerlidir önemlidir. Ama silahların tamamen bırakılması, artık Türkiye için silahlı çatışma döneminin bütünüyle geride kalmış olması en hassas hususlardan birisidir. Burada takdir edersiniz ki örgütün gerçekten kendini feshettiği, silahların bütünüyle bıraktığının tespiti TBMM'nin yapacağı birşey değildir. TBMM bu sürece sadece vaziyet edebilir. Esas itibarıyla devletin güvenlik kurumları, istihbarat teşkilatı ve Genelkurmay Başkanlığımız başta olmak üzere terörle mücadelede ilgili güvenlik kurumları saha tespitlerini yaparlar ve bunlar yine devletin ilgili güvenlik kurumu tarafından tespit edilir, kayıt altına alınır; örgütün bütünüyle silah bıraktığı ve fesih sürecinin tamamlandığı ortaya konulursa bu süreçlerin hepsinde biz tabiri caizse gözlemci olabiliriz ama nerede, kim kaç tane silah bıraktı o bizim işimiz değil. Bunu takip etmek bizim açımızdan mümkün de değil. Bunun bir devlet politikası olduğunu ifade etmek isterim. Devletin bütün kurumları kendileri üzerine düşen sorumluluğu yerine getiriyorlar ve inşallah kısa süre içinde sonuç alacak noktaya geleceğiz."
"Pedalın diğer ayağının da çalışması lazım"
Komisyonun, "umut hakkı, infaz yasası, eve dönüş gibi konularda hazırlayacağı yasal çerçeve ile ilgili bir takvim oluşup oluşmadığı" sorusu üzerine Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Zaten iş kendi süresi içinde yürüyor. Bu tür çatışma çözümlerindeki temel kurallardan birisi başarıyı sağlayan temel hususiyetlerden birisi, pedal çevirme metaforuyla bunu anlatıyorlar. Yani iki ayağın birlikte hareket etmesi. TBMM'nin bütün bu çalışmaların hepsini yapması birkaç gün içinde tamamlanabilir. Ama pedalın diğer ayağının da çalışması lazım. Niye başladık biz bu sürece? Terör örgütü lideri dedi ki 'artık terörün gereği kalmamıştır, silahlı mücadelenin gereği kalmamıştır, örgütü feshediyoruz, silahları bırakıyoruz, demokratik bir mücadele dönemi başlatıyoruz.' Dolayısıyla o tarafın, bu söylenen başta ilan edilenlerin yerine getirildiğini ortaya koyması lazım. Böylece iki ayak beraber yürürse bu pedal çevrilebilir. Yoksa sadece Meclis'e birtakım görevler tayin edip o görevlerin üzerinden bu süreci konuşmak doğru olmaz kanaatindeyim.
Şöyle bir yol izleyeceğiz: Siyasi partiler, komisyonda bulunan 51 arkadaşımızın her biri kendi tekliflerini, süreçle ilgili bunları gündeme getirirler. Komisyonda yapacağımız bazı toplantılarla bununla ilgili biz bir çerçeveyi oluştururuz. Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu bir anayasa komisyonu değildir, Plan ve Bütçe Komisyonu değildir. Herhangi bir yasayı hazırlayacak komisyon değildir. Bu komisyonun temel vazifesi sürecin başarıyla tamamlanmasını takip etmek, kontrol etmek, burada öncülük yapmak ve sonuçta bir çerçeve oluşturarak, yani 'şu adımlada yasal düzenlemeler ihtiyaç vardır, şuralarda birtakım adımlar atılması gerekir' diyerek bir ana çerçeveyi biz TBMM'ye sunacağız. Bunu komisyonun nihai raporuyla, diğerlerini de buna derc ederek sunacağız. Komisyonun vazifesi budur. Yasa çıkarmak ise TBMM'nin sorumluluğu altındadır. Zaten buradaki partilerin hepsi anlaşarak bir ana çerçeve ortaya koydukları takdirde o zaman herhangi bir konuda yasa çıkarıması kolay olacaktır. Meclisin kurduğu bu komisyon bir yasa hazırlama komisyonu değil, bu sürecin ana çerçevesignin ne olduğuna ilişkin bir nihai raporu sunarak Meclis'e bunu göndermektir."
"Komisyonda dinlemeler devam edecek"
Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda bundan sonra hangi kesimlerin dinleneceği sorusuna Kurtulmuş, halen komisyonda temsil edilen partilerden tekliflerin gelmeye devam ettiğini söyledi. Dinlemeler yapılırken partilerin ortaklaştığı isimlleri çağırmaya gayret ettiklerini söyleyen Kurtulmuş, "Şimdi gördüğüm kadarıyla gençlik ve kadın temsilcisi olan grupların dinlenmesinde fayda var. Yine emekli subaylar, astsubaylar yani Türkiye'nin terörle mücadelesine katkıda bulunmuş ve bedel ödemiş olan grupların dinlenmesinde fayda var. Ayrıca hukuki düzenlemeler bakımından özellikle Türkiye'de hukuk dernekleri ve güçlü akademisyenlerin de komisyona davet edilmesinde fayda mülahaza ediyorum. Ve belki de son toplantıyı Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı ve ilgili Bakan arkadaşlarımız, Adalet Bakanımız, Dışişleri Bakanımız olmak üzere son kez genel çerçeve bir kendi açılarından değerlendirecekleri bir toplantı yapılabilir. Komisyon devam ettiği sürece, dinlemeleri bitiririz ama öyle bir dinleme ortaya çıkar ki onlar da davet edilir. Belki yine bu süreçte mağdur olmuş siviller, mağdur olmuş kişiler bunlar da dinlenilebilir. Mühim olan süratle bunların tamamlanıp artık gerekli düzenlemelerin yapılmasına başlanmasıdır."