Hipertansiyon dergisinde yayımlanan yeni araştırma, yetişkinlerde kronik ağrı ile yüksek tansiyon gelişme riski arasında güçlü bir ilişki olduğunu gösterdi. ABD’de 200 binden fazla yetişkinin uzun dönem sağlık kayıtlarının incelendiği çalışmada, vücudun birçok bölgesinde ağrı yaşayan kişilerin yüksek tansiyon riskinin yüzde 75 arttığı tespit edildi.
Araştırmanın baş yazarı, Glasgow Üniversitesi’nden Prof. Jill Pell, “Ağrı ne kadar yaygınsa yüksek tansiyon riski o kadar artıyor. Kronik ağrının depresyonu tetiklemesi de bu ilişkiyi güçlendiriyor” dedi.
YAYGIN AĞRI VE DEPRESYON RİSKİ BİRLİKTE ARTIYOR
Hipertansiyon, damar duvarlarına uygulanan basıncın yükselmesiyle oluşuyor ve kalp krizi ile felcin en önemli nedenleri arasında yer alıyor. ABD’de yetişkinlerin neredeyse yarısı yüksek tansiyonla mücadele ediyor.
Araştırmada, katılımcıların hangi bölgelerde ağrı yaşadığı, bu ağrıların süresi, depresyon belirtileri ve kan tahlilleri detaylı şekilde değerlendirildi. Sonuçlara göre:
- Katılımcıların yaklaşık %10’u takip sürecinde yüksek tansiyon geliştirdi.
- Kronik yaygın ağrı yaşayanlarda risk %75 arttı.
- Tek bölgede kronik ağrı %20, kısa süreli ağrı ise %10 daha yüksek riskle ilişkilendirildi.
- Kronik karın ağrısı %43,
- Kronik baş ağrısı %22,
- Kronik boyun/omuz ağrısı %19,
- Kronik kalça ağrısı %17,
- Kronik bel ağrısı %16 daha yüksek hipertansiyon riskiyle bağlantılı bulundu.
- Depresyon ve inflamasyon ise ağrı–tansiyon ilişkisinin yaklaşık %12’sini açıklıyor.
UZMANLAR: “AĞRISI OLANLARDA TANSİYON DAHA YAKINDAN İZLENMELİ”
AHA tansiyon kılavuzunun başkanı Prof. Daniel W. Jones, “Kronik ağrı ile hipertansiyon arasındaki ilişki uzun süredir bilinmiyordu. Bu çalışma, ağrı bölgeleri arttıkça tansiyon riskinin de arttığını gösteriyor” dedi.
Jones ayrıca ağrı tedavisinde kullanılan bazı ilaçların, özellikle NSAİD grubunun (ibuprofen gibi), tansiyonu yükseltebildiğine dikkat çekti: “Kronik ağrı mutlaka tansiyon yönetimiyle birlikte ele alınmalı.”
Araştırma, İngiltere merkezli UK Biobank verileri kullanılarak yapıldı ve 206 binden fazla yetişkin incelendi. Katılımcıların çoğu 40–69 yaş aralığında, beyaz ve İngiliz kökenliydi. Bu nedenle sonuçların tüm etnik gruplara genellenmesinin sınırlı olabileceği belirtildi.