Borsalarda son haftalarda yaşanan sert yükseliş ve düşüşler, küresel ekonomi ve finans sistemine hakim olan derin belirsizlik ve artan risklerin yalnızca bir işareti.

The New York Times gazetesinde dün yayımlanan analize göre, riskleri büyüten yalnızca yapay zeka yatırımlarına akan yüz milyarlarca doların bir balona dönüşme ihtimali değil. Ya da kripto paraların değerleri tarihi zirvelerden sert düşüş yaşamış olmasına rağmen geleneksel bankacılığa hızla entegre olması. Ya da gölge bankalar (ve bazı normal bankalar) tarafından yapılan çılgın kredi dağıtımı sonucu ortaya çıkan milyar dolarlık iflaslar.

RİSKLERİ ARTIRAN UNSURLAR

Riskleri artıran bir başka unsur: ABD başta olmak üzere birçok ülkede ulaşılan devasa kamu borçları. Başkan Donald Trump’ın öngörülemez politika zikzakları. Ve yönetimin ekonomik ajandasının temel taşı olan gümrük tarifelerinin ABD Yüksek Mahkemesi tarafından anayasaya aykırı bulunma ihtimali.

Harvard Üniversitesi’nden ekonomi profesörü Kenneth Rogoff, "Oynaklık göstergelerinin yakın zamana kadar bu kadar düşük kalmasına şaşkınım" diyerek piyasa değerlemelerinin riskleri doğru yansıtmadığını söylüyor.

S&P 500 endeksi son dönemdeki sarsıntılara rağmen bu yıl hala yaklaşık yüzde 14 artıda olsa da, Rogoff bunun geniş tabanlı bir ekonomik büyümenin habercisi olduğunu düşünmüyor.

YAPAY ZEKA ETKİSİ

Rogoff, yüksek borsa fiyatlarının, gelecekteki güçlü büyümenin değil, şirketlerin yapay zekanın verimliliği artıracağı ve istihdamı azaltacağı beklentisinin sonucu olduğunu belirterek "Şirketler çok sayıda çalışanı işten çıkaracağını düşünüyor; bu nedenle karların yüksek olacağına inanıyorlar" diyor.

Yapay zeka veri merkezlerinin inşası bugün ekonomiyi canlandırsa da, bu tesisler tamamlandığında yalnızca küçük ekiplerle çalışıyor.

Yapay zeka etrafındaki spekülasyonun yarattığı belirsizlik ise büyük ölçüde kaçınılmaz. Tarihi değiştirme potansiyeli taşıyan bir teknolojinin etkisini ve değerini ölçmek kolay değil.

BÜYÜMENİN SÜRESİZ DEVAM EDECEĞİ VARSAYIMI

Bugün Nvidia gibi şirketlerin 5 trilyon dolarlık piyasa değerleri, büyümenin süresiz devam edeceği varsayımına dayanıyor gibi görünüyor. Ancak bu şirketlerden bazıları milyarlarca dolar yatırım yapmasına rağmen hala ciddi bir kar elde etmiş değil.

Eleştirmenlere göre, birkaç büyük teknoloji şirketi birbirleriyle yaptıkları devasa işlemlerle değerlemeleri yapay şekilde şişiriyor.

Şirket dünyasında yüksek hisse fiyatlarını ayakta tutan bir diğer unsur ise, regülasyonlardan büyük ölçüde muaf olan gölge bankaların verdikleri krediler. Bu özel kredi firmalarının faaliyetleri şeffaf olmadığından, sistemdeki gerçek risk seviyesini ölçmek oldukça zor.

TRUMP GÜVENLİK DUVARLARINI GEVŞETTİ

Trump yönetimi döneminde, emeklilik fonlarının nelere yatırım yapabileceğine dair güvenlik duvarları da gevşetildi. Artık birçok Amerikalının uzun vadeli emeklilik birikimleri; gayrimenkul, kripto paralar ve özel sermaye fonları gibi riskli varlıklara yönlendirilebiliyor.

Bu varlıkların karışması, finansal sistemi bulaşmadan korumayı amaçlayan mekanizmaları aşındırıyor. Bazı uzmanlar, bu tabloyu 2008 finans krizine yol açan riskli uygulamaların bir tekrarına benzetiyor.

Yale Üniversitesi’nden hukuk ve finans profesörü Natasha Sarin, "Bu oldukça endişe verici. Çok sofistike finans oyuncuları bile riskleri tam olarak bilmiyor" diyor.

ALARM ZİLLERİ ÇALMAYA BAŞLADI

İngiltere Merkez Bankası Başkanı Andrew Bailey, geçen ay özel kredi firmalarının riskli borç verme uygulamaları konusunda uyarıda bulundu. Mevcut ürün paketlemelerini 2008 çöküşünden önceki uygulamalara benzeten Bailey, "alarm zillerinin çalmaya başladığını" söyledi.

Uluslararası Para Fonu (IMF) da Ekim ayında "finansal istikrara yönelik yeni tehditler" konusunda benzer bir uyarı yaptı.

Bu süreçte, iki yıl önce kripto paraların yasaklanmasını isteyen JPMorgan CEO’su Jamie Dimon bile çark etti. Banka bu ay kendi dijital token’ını çıkardı. Dimon, Ekim ayında özel kredi alanındaki risklere dikkat çekerek, "Bir hamam böceği görürseniz, muhtemelen daha fazlası vardır" demişti. Ancak geçen hafta bankanın varlık yönetim birimi, özel krediyi portföylerin "olmazsa olmazı" olarak tanımladı.

ÇÖKÜŞ İHTİMALİNİ GÖRSELER DE YÜKSELİŞTEN GERİ KALMAK İSTEMİYORLAR

Büyük yatırım bankalarının çoğu, yaklaşan bir çöküş ihtimalini görse de, çöküş öncesindeki yükselişten geri kalmak istemiyor.

Eswar S. Prasad, "Büyük yatırım bankalarının çoğu iki tarafı da idare etmeye çalışıyor" diyerek rekabet ortamında riskli varlıklardan uzak durmanın zor olduğunu belirtti.

ABD ve diğer büyük ekonomilerin kamu borçları da ek bir endişe kaynağı. Cornell Üniversitesi’nden Prasad, finansal sistemdeki kırılganlıkların ciddi olduğunu; ancak "arka planda büyüyen daha büyük sorunun gelişmiş ekonomilerdeki kamu borçları" olduğunu söylüyor.

ABD'NİN KAMU BORCU 38 TRİLYON DOLAR

ABD’nin kamu borcu 38 trilyon dolara, yani ekonomik büyüklüğünün yaklaşık yüzde 125’ine ulaştı.

Bu yılın Nisan ayında Trump’ın başlattığı ticaret savaşları, ABD’nin kredi itibarına ilişkin geleneksel güveni zaten sarsmıştı.

Ekonomistler Alan J. Auerbach ve William Gale tarafından hazırlanan çalışma, ABD’nin borç yükünün "sürdürülemez" olduğu konusunda geniş bir uzlaşı bulunduğunu vurguluyor.

İkilinin analizine göre, mevcut borç seviyeleri "ülkenin küresel ekonomik liderliğini, doların rezerv para statüsünü ve Hazine tahvillerinin güvenli liman konumunu tehdit edebilir." Mevcut durumun ABD tarihindeki diğer hiçbir döneme benzemediği belirtiliyor.

Elbette geleceği tahmin etmek zor. Ekonomist Paul Samuelson’ın ünlü sözünde olduğu gibi: "Borsa, son beş resesyonun dokuzunu doğru tahmin etti."

Ancak biriken riskler endişe verici. Harvard’dan Rogoff, "Bu işin nereye varacağını kestirmek çok zor" diyor ve ekliyor: "Gidişat hakkında iyi hislere sahip değilim."