Şehriban Kıraç / NEFES

Marmara'da 1999 yılından itibaren 30 yıl içinde her an olmak kaydıyla bir deprem olma olasılığı, bugünkü revize edilmiş rakamla yüzde 47’ya çıktı. Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür'e göre, İstanbul ve Marmara bölgesi tehdit altında. Marmara Denizi’nin ortasındaki fay henüz kırılmadı ve eninde sonunda kırılmak zorunda. Prof. Dr. Naci Görür ile Türkiye'de deprem gerçeğini konuştuk.

İstanbul’da 6.2 büyüklüğündeki deprem, beklediğiniz büyük Marmara depremini öne çekti mi?

Marmara bölgesinde ilk deprem alarmı, 1999 depreminden sonra verildi. 1999’daki Gölcük depremi olunca, “Sırada İstanbul var” diye bağırmaya başladık. Çünkü o dönemden itibaren İstanbul ve Marmara bölgesi tehdit altına girdi.

Yani Kuzey Anadolu Fayı'nın kuzey kolu üzerinde bir deprem meydana geldiğinde, bu fayın batı kısmı bir sonraki deprem için hedef haline gelir. Bu fayın alışkanlığı böyledir. 1999 depremlerinden sonra Marmara'nın altındaki kabuk enerjiyle yüklendi. Marmara Denizi’ndeki fay, 1766’dan beri deprem üretmiyor. Ortalama 250 yılda bir bu fay yeniden kırılıyor. 1766’ya 250 yıl ekleyince zaten bugünkü yıllara denk geliyor. O yüzden İstanbul’u ve Marmara bölgesini hazırlayın diye hükümete ve halka çağrıda bulunduk. Marmara Denizi’nin ortasındaki fay henüz kırılmadı. Bu, sismik boşluktur ve böyle bir boşluk kendini koruyamaz. Eninde sonunda kırılmak zorunda.

Yani yakın mı o kırılma zamanı?

Bu veriler ışığında 8 uluslararası, iki de ulusal gemiyle araştırmalar yaptık. İtalyan ve Fransız bilim insanlarıyla birlikte dünyanın en donanımlı gemileriyle çalıştık. Ben size kendi fikrimi değil, bilimsel araştırmaların sonucunu söylüyorum. O araştırmalar da diyor ki: Marmara'da 1999’dan itibaren 30 yıl içinde her an olmak kaydıyla bir deprem olma olasılığı, bugünkü revize edilmiş rakamla yüzde 47’dir. Şu anda Marmara’da, özellikle Kumburgaz segmenti kırılmaya hazır durumda. Ve bu segment kırıldığında, 7’nin üzerinde bir deprem üretme potansiyeline sahip.

BİNA KADAR ALT YAPI DA ÖNEMLİ

Son depremle alarm seviyesi arttı mı?

Biz "İstanbul’u depreme hazırlayın" derken sadece bina yenilemeden bahsetmiyoruz. İstanbul’u deprem dirençli bir kent haline getirin diyoruz. Bugünkü gibi sadece müteahhitlik işi olarak yaparsanız bu iş olmaz. Bir şehirde sadece bina sağlamlığı değil, altyapı da önemlidir. Deprem sonrası yıkılmamış binaları bile yıkmak zorunda kalıyoruz bazen. Çünkü yollar, köprüler, altyapı, çevre, ekonomi, sağlık hizmetleri olmadan yaşam sürdürülemez. Yıkılmış bir kentte senin evin sağlam olsa nasıl yaşayacaksın.

Dirençli kentler için nasıl bir hazırlık gerekiyor?

Hükümet, belediye ve halk iş birliği yapacak. Halk denetim ve gözetim görevini üstlenmeli. Bu işi yapacak olan belediyedir. Halkın bu işi yapmayan belediyelere gerekirse seçim kozunu kullanması lazım. Şu anda bu işi AFAD eliyle yapıyorlar. Herkes masa başında çalışıyor. Sadece etkinlik yapıyorlar, böyle depreme hazırlanmaz. Depreme hazırlanmak için belediye önce bir yapılanma kuracak. 6 tane koordinatörlük kurulmalı. Yönetim, halk, altyapı, yapı stoğu, ekosistem / çevre ve ekonomi koordinatörü. Bu koordinatörlerin altında bütün çalışmalar yürütülmeli. Belediye başkanı da bu ekipten gelen verilerle ilgili düzenli olarak halka bilgi vermeli. Hükümet de bu koordinatörlerin ihtiyaçlarını öncelikli kabul edip gerekli yasal düzenlemeleri yapmalı. Bu sistem kurulduğunda işler yürür.

EŞEĞİNİ SAĞLAM KAZIĞA BAĞLA

Bu yapı her şehirde olmalı mı?

Evet, çünkü her ilde deprem riski var. Deprem olur, olmaz, az olur, çok olur fark etmez. Sen tedbirini al. Eşeğini sağlam kazığa bağla. Sokağa ineceksin, uygulama yapacaksın. Ancak dediğim anlamda hiçbir çalışma yok. Herkes bir rant peşinde. Kentsel dönüşümün olması kenti depreme hazırlamıyor. Deprem dirençli kent için deprem olduğu zaman minimum hasarla olayı atlatması gerekiyor. Bunun için Non-stop çalışacaksınız. Ben bir Japon araştırmacıyla arkadaşımla konuşurken. Dedim ki deprem dirençli yapı inşa etmek hususunda gerekli titizliği nasıl gösteriyorsunuz? Japonya’da vatandaşın alnına tabanca daya yanlış iş şey yapmaz dedi. Deprem konusunda asıla da taviz vermez. Bu bir kültür meselesi.

BİZ ÖLMEZSEK, ÇOCUKLARIMIZ, TORUNLARIMIZ ÖLÜR

Şu anda yapılan yapılar gerçekten depreme dayanıklı mı?

Bugün Karlıova’dan Hatay’a kadar olan bölge deprem kuşağı. Bu bölgede evler yapılıyor, ama bu evlerin özel bir mimarisi, özel bir tasarımı, özel mühendisliği, özel malzemesi, özel teknolojisi olmalı diye uyaran yok. Bildiğimiz yöntemlerle yapılıyor. 6 Şubat depremlerinden sonra yıkılan yerler de bildiğimiz geleneksel yöntemlerle tekrar inşa ediliyor. Hükümet deseydi ki; “Hatay’dan Karlıova’ya kadar olan bu bölge Arap levhasıyla Anadolu levhasının sınırı. Burası hareketli, burada muhakkak deprem olacak. Bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür gün. Biz ölmezsek, çocuklarımız, torunlarımız ölür.

İstanbul’da deprem bilincimiz ev bakarken 1999 öncesi mi sonrası mı ile sınırlı, bu yeterli mi?

O işin bir yönü. Kentin depreme hazırlanması önemli. Komşun yıkılmış, bakkalın yıkılmış, her şey yıkılmış, yemek yok, çalışamıyorsun, ulaşım yok. Bu durumda senin evin sağlam neye yarar? Önemli olan yaşamın sürdürülebilir olması. Mesela Tayvan’da 7.6’lık deprem oldu, insan ölmedi. Bizde 7.6’da 50 bin kişi ölüyor. Sadece bina değil mesele. Çevreyle, ekosistemle, altyapıyla, ekonomisiyle, halkla birlikte çalışan bir yapı olmalı.

MARMARA ÇÖKERSE TÜRKİYE DİZÜSTÜ ÇÖKER

İstanbul depremine “beka sorunu” olarak bakılıyor, gerçekten öyle mi?

Marmara bölgesi Türkiye’nin milli gelirinin yaklaşık yüzde 60’ını üretiyor. Ekonomi burada dönüyor. Bütün yumurtaları aynı sepete koymuşsun. Marmara bölgesi çökerse, Türkiye dizüstü çöker. Gelir yok, üretim yok. Marmara giderse, o zaman Türkiye ekonomik ve politik bağımsızlığını yitirir. Gerçek beka sorunu bu. Şu anda yerel yönetim ile iktidar kavgası nedeniyle deprem çalışması yapılmıyor.

ADIYAMAN DEPREMİNİ YAŞAMADI

Şu an Türkiye'nin en riskli bölgeleri nereler?

Tunceli, Bingöl kuşağı, Adıyaman’dan Hakkari’ye kadar Cilo Dağları boyunca uzanan kuşak. Yani Arap levhası üzerinde kalan kuşak, Urfa, Bitlis civarı, Adıyaman henüz kendi depremini yaşamadı. En çekindiğimiz yerler buralar. Mesela İzmir tehlikeli ve yeterince bilmiyoruz. 15’e yakın aktif fay var. Deprem geliyor olabilir, araştırmak lazım. Yani Türkiye’nin her yeri riskli.

Bu fayların üretebileceği depremler hangi büyüklükte olur?

Çoğu 7 ve üstü.

Depremle ilgili yeterli akademik araştırmalar yapılıyor mu, faylar inceleniyor mu?

Türkiye’de bilimsel çalışmalar hiçbir zaman yeterince yapılmıyor. Devlet doğalgaz aramaya harcadığı kaynağın bir kısmını depreme ayırsa çok daha faydalı olurdu. Can güvenliği her şeyden önce gelir.

Seçim öncesi belediye başkanı adaylarına çağrı yapmıştınız, “Depreme Dirençli Kentler” kampanyası yapmıştınız, kaçı aradı çalışma yaptınız?

O zaman bana “Hocam, sizi takip edeceğiz, seçilince dediklerinizi yapacağız” diyen yaklaşık 400 aday adayı yazdı. Sonra hiçbirinden ses çıkmadı. Hükümet dese ki, gelin birlikte depreme hazırlık yapalım, biz elimizden geleni yaparız. Biz gerçekten depreme hazırlanmıyoruz.

Hiç mi bir şey yapılmıyor?

Şimdi şöyle bir kampanya var: “yüzde 50’sini devlet veriyor” Ama şu ekonomik ortamda kimin cebinde yeni ev alacak yüzde 50 kaynak var ki. O evler dönüşene kadar insanlara geçici barınma yerleri tahsis edilmeli. Mesela İstanbul’da 250 bin bina yapılacak deniyor. İstanbul gibi bir yerde yeni bina yapmak, yapı yoğunluğunu artırmak anlamına gelir. Deprem bekleyen bir şehirde bunu yapamazsın.

KANAL İSTANBUL YAPILMAMALI

Kanal İstanbul da gündemde?

Biz “deprem açısından yapılmamalı” diyoruz. Çünkü kanalın denize açılan kısmı Marmara’daki aktif faylarla kesişiyor. Bu faylar harekete geçerse, kanalın Küçükçekmece’ye kadar olan ağzını tarumar eder. Olası depremde inanılmaz heyelanlara neden olur. Denize açılan kısmı da içi de faylı. Kurtarma, yardım, hastalık taşıma açısından uygun değil. Hükümetin çizdiği tablo bilimle örtüşmüyor.