ŞEHRİBAN KIRAÇ / NEFES

İstanbul Kültür Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinan Alçın, “Enflasyon ateşi sönmedikçe üreticiler için de tüketiciler için de kimseye rahat yok” dedi. Prof. Dr. Sinan Alçın ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.

-Ekonominin geldiği son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ekonomiyi bir gemiye benzetecek olsak Türkiye Ekonomi Gemisi bir taraftan cari açık bir taraftan yüksek enflasyon deliklerinden sürekli su almaya devam ederken, sanayi ve tarımsal üretimde belli ki kayalık bir bölgede hareketleri giderek yavaşlayan bir durumda.

Ekonomi yönetimi açısından gemiyi batırmaya götüren enflasyon ve döviz açığının yarattığı delikleri kapatmakla, karaya oturmaya başlayan gemiyi buradan kurtarma çabası arasında gelgitler var. Neticede halen dünyada en yüksek enflasyonu yaşayan bir ülkenin merkez bankası olarak TCMB yakın zamanda 250 baz kadar -hatırı sayılır- faiz indirimi yapmak durumunda kaldı. Bu su aldığı delikleri bir an için unutup gemiyi kayalıklardan derin suya sürükleme çabası.

Prof. Dr. Sinan Alçın: Üretim yavaşladıkça işsizlik yükseliyor, iflaslar daha da artacak - Resim : 1

MALİ DİSİPLİN DEĞİL MALİ GENİŞLEME

-Son dönemde uygulanan ekonomi politikaları ekonomik krizden çıkışa ne kadar çare oluyor, krizden çıkış için asıl yapılması gerekenler nelerdir?

Yüksek ve sürünen enflasyonun toplumun genelinde yarattığı kalıcı yoksulluk ve özellikle belli ölçeğin altındaki firmaların yaşadığı nakit akış sorunları ile kontrol edilen kur seviyesi nedeniyle adeta can çekişen ihraççı sektörlerin karşı karşıya olduğu durumun çözümü için ilk ve en önemli adımın Enflasyonla Mücadele Programı (EMP) geliştirilip, kararlılıkla uygulanmasıdır. Şu an ekonomi yönetimi bunu Orta Vadeli Programlarla (OVP) geçiştiriyor gibi. OVP bir EMP değildir.

OVP niyet beyanı ve bu niyetleri gerçekleştirecek politikaların serimlenmesinden ibaret. Güçlü bir EMP ise başta mali disiplin ve kamu ihale kanunlarında revizyon ve şeffaflık olmak üzere, kamunun ayağını yorganına göre uzatmasını sağlayacak önlemler içerir. Bunun oldukça uzağındayız. Özellikle önümüzdeki 2 yıl içinde gerçekleşmesi muhtemel genel ve yerel seçimleri ve belki yeni bir anayasa referandumunu da hesaba kattığımızda mali disiplin değil, tam tersine mali genişleme yaşanabilecek bir siyasi ve ekonomik konjonktür riski karşımızda duruyor.

RAF ÖMRÜ DOLMADAN RAFTAN İNİYOR

-2025-2026-2027 için yeni OVP açıklandı. Her yıl OVP'ler revize ediliyor, hedefler tutmuyor. Siz yeni OVP'yi nasıl değerlendiriyorsunuz, hedeflerin tutma ihtimali var mı, ne tür tutarsızlıklar görüyorsunuz?

OVP’ler Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) kapatıldığı, Kalkınma Bakanlığı’nın lağvedildiği ve IMF ile Stand-by anlaşmalarının sona erdiği bir süreçte, başta uluslararası mali sermaye odakları olmak üzere, hükümetin yayımladığı bir tür “niyet mektubu”ndan ibarettir. OVP’ler 3’er yıllık hazırlanıyor olmasına karşın şu ana kadar her yıl revize edilmek durumunda kaldı. Yani 3 yıllık raf ömrü olacağı düşünülerek açıklanan her OVP birinci yılın sonunda raftan inmiş oldu. Bu yönüyle baktığımızda OVP’nin bizler açısından kısa dönemli hedefler kısmı ve bazı politika tasarımları önemli.

Örneğin bu ay açıklanan yeni OVP’de öngörülen gelecek 3 yıldaki özelleştirme gelir beklentisi, iktidar koalisyonunun olası hamleleri konusunda fikir veriyor. Bu fikri sadece biz ülkedeki yurttaşlara değil, uluslararası mali sermaye odaklarına da veriyor. Bu sebeple yeni OVP’deki özelleştirme gelirini olanaklı kılacak satışların neler olduğunu biz uluslararası ekonomi ajansındaki röportajdan öğrenebiliyoruz.

ENFLASYONDA MAKAS AÇILIYOR

-Yeni OVP'de yıl sonu enflasyonu yüze 28.5'e revize edildi. Bu hedef ne kadar gerçekçi, sizin beklentiniz nedir, halkın hissettiği enflasyon çok daha yüksek, burada ne tür riskler görüyorsunuz?

Tahmin süresi kısaldıkça tahmin tutarlılığı da artıyor. Örneğin geçen yıl hazırlanan OVP’deki 2025 yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 17.5’du. Bunu şimdi konuşmuyoruz. Yeni OVP eski OVP’nin üstünü örtmüşdurumda. Benzer bir tabloyu Merkez Bankası Enflasyon Raporlarında a görüyoruz. TCMB yılda 4 rapor yayımlıyor ve bunlardan gerçeğe en yakın olan her zaman için ekim ayındaki son rapor oluyor.

Mevcutta da TÜİK’in masada hesapladığı enflasyon dikkate alındığında Yeni OVP hedefi az bir sapmayla gerçekleşebilir gibi görünüyor. Ancak TÜİK’in masada hesapladığı enflasyon ile sahadaki enflasyon arasındaki makas açıldıkça gerek TCMB’nin gerekse de OVP’nin hedefleri ve gerçekleşmelere duyulan güven azalıyor.

GELİR DAĞILIMI EN ÇOK BOZULAN ÜLKE

-Asgari ücretlisinden, memura, emekliye kadar geniş halk kesimlerinde büyük bir gelir erimesi var, gidişatı nasıl görüyorsunuz? Normal vatandaşı nasıl günler bekliyor?

Yüksek ve sürünen enflasyonun iki temel sonucu var. İlk olarak başta ücretle geçinenler, emekliler, dul-yetim aylığıyla geçinenler, engelli yurttaşlar olmak üzere geniş kesimlerin reel geliri düşer yani daha açık ifadeyle kalıcı ve yaygın yoksulluk ortaya çıkar. Bunun da birçok kalıcı etkisi var.

Öncelikle insanların tüketim alışkanlıkları değişiyor. Geniş kesimler yoksullaştıkça et, süt, taze sebze-meyve tüketimi, turizm harcamaları, eğitim harcamaları, sağlık harcamaları azalıyor. Bunlar rakamlara sürekli olarak yansıyor.

Diğer taraftan yine yüksek ve sürünen enflasyonun ikinci etkisi ise gelir dağılımı eşitsizliğinin artmasıdır. Türkiye son 5 yıl içinde OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı en çok bozulan ülke. Yani bir taraftan geniş kesimler temel ihtiyaçlarını bile yeterince karşılayamaz duruma gerilerken, küçük bir kesimin lüks harcamaları ise hızlı bir biçimde artıyor.

ÖNCELİKLİ SORUN ENFLASYON

-Sizce şu anda Türkiye ekonomisinde yaşanan en can yakıcı üç sorun nedir, çözüm için neler önerirsiniz?

Öncelikli sorun enflasyon. Enflasyon ateşi sönmedikçe üreticiler için de tüketiciler için de kimseye rahat yok. Daha sonra da cari açık sorunu Türkiye açısından esas yapısal sorun alanını oluşturuyor. Burada da 3 kalem var: Enerji, hammadde ve aramalı bağımlılığı.

Türkiye daha az enerji yoğun sektörlere yönelmedikçe, yüzünü toprağa dönüp hammadde ithalini azalmadıkça ve sanayi üretiminde teknoloji yoğunluğunu artırmadıkça cari açık konusunda dünyanın ‘en kırılgan’ ülkesi olmaya devam edecek. Sürekli cari açık sürekli döviz ihtiyacı ve devamında da bir Ödemeler Bilançosu Krizi riskini içinde barındırıyor.

Neticede güncel/aktüel enflasyon sorunundan biraz başımızı kaldırsak ufukta göreceğimiz en büyük tehlike Ödemeler Bilançosu Krizidir. Şimdilik bu kriz tekelci mali sermaye odaklarının dünyanın en pahalı döviz kredileri aracılığıyla ötelenebiliyor. Ancak kalıcı çözüm bu olamaz. Çünkü mevcut yöntemle evet belki günü kurtarırsınız ama geleceği kesinlikle kaybedersiniz.

KAMU AYAĞINI YORGANINA GÖRE UZATMALI

-Faiz indirimlerine rağmen, artan maliyetler nedeniyle reel sektör zor günler geçiriyor. Önümüzdeki günlerde iflas ve işsizlik tarafında artış bekliyor musunuz?

Elbette. İşte ekonomi yönetimi gemi enflasyon ve cari açıklarından su alırken bile teşvik politikalarına zorlayan gerçeklik bu. Nitekim OVP’de de hem mevcut hem de önümüzdeki süreçteki olası istihdam kayıplarının ciddi ölçüde etkisi hissediliyor. Sektörlerin tekrar toparlanması için enflasyon sorununun çözümü ve kur üzerindeki baskılamanın da gevşetilmesi gerekiyor.

Bunlar birbirine bağlı: kamu ayağını yorganına göre uzatmadıkça, hazinenin borçlanma gereği artıyor, hazine borç yükü arttıkça kamu itişli ekonomi yavaşlıyor, üretim yavaşladıkça istihdam kayıpları artıyor. Bir fasit dairenin içindeyiz. Bunun kırılması için yepyeni bir ekonomi programıyla bir milat çizgisi çizilmesi gerekiyor.