Galatasaray'ın, Sivas karşısında oynadığı futbol ve galibiyetin ardından şampiyonluğa bir adım daha yaklaştığını söylemek yanlış olmaz. Açıkçası maçın analizini yapmak gereksiz gibi gözüküyor. Üstünde durulması gereken konu futbol ve skordan çok yaklaşan tehlikeyi işaret etmektir.

1996-2000 yılları arasında kupalara ambargo koymuştu sarı-kırmızılılar... Fırtına gibi estikleri yıllar dönemin teknik direktörü ve oyuncularını adeta sarhoş etmiş ve çoğunun Avrupa’ya transferiyle sonuçlanmıştı. Avrupalı kulüpler oyuncuların aklını çelecek cazip teklifler ile gelmişti. Belli ki sarı-kırmızılılar aynı tehlike ile karşı karşıya kalacak.

Eleştirilen kalecisi ülkesinde dört gözle bekleniyor, Torreira’sı, Barış Alper’i, Davinson’u, Sara’sı takımın bel kemikleri Avrupalı menajerlerin radarında ve kulübe ciddi tekliflerin geldiğini biliyorum. Osimhen’in bonservisini almak çok zor... Ya Okan Buruk... Yıllar önce İnter’e gitmiş, eleştirilerin hedefi olmuştu. Yine gider mi gider... Galatasaray şampiyon olur ama yönetim bu başarının keyfini sürebilir mi emin değilim.

Evinde Galatasaray’dan puan almak oldukça zor. Sivas düşmemek için mücadele etse de son periyotta hiç şampiyonluk kaçırmayı sevmeyen bir Galatasaray var karşısında. Üstelik öylesine bir kalite farkı var ki... Tam da beklenildiği gibi Torreira kilidi açıyor, Osimhen boş geçmiyor, Barış Alper zor golleri atıyor.

Gelin görün ki demin övdüğüm ne kadar oyuncu varsa tecrübelerini sergiliyor zaten benim diyen bunları göğüsleyemezdi. Maçın ilk yarısında kalite farkı, skor üstünlüğü olunca ne hakem ne oyunu çirkinleştiren bir takım göremedik. Açıkçası maçla ilgili konuşmanın, taktik yazmanın da bir anlamı kalmıyor. Galatasaray kazanıyor ve şampiyonluğa bir adım daha yaklaşıyor.

Köşe yazıma yaklaşan tehlikenin altını çizerek başladım. Osimhen giderse Icardi var, Morata var. Yeri doldurulamayacak oyuncu yoktur. Önemli olan sistem...