Kıbrıs kasetleri” sosyal medyada ve bazı haber kanallarında tartışılmaya başlayınca çektiğim canlı yayında tarafıma yöneltilen:

“Kıbrıs kasetleri konusuna neden girmiyorsun yoksa senin de mi kasetin var?..” sorusuna kocaman bir kahkaha attıktan sonra şu cevabı verdim:

“Şarkı söylemeyi çok sevdiğim halde benim müzik kasetim bile yok…”.

Bu cevaptan sonra da mealen şunları söyledim:

***

Bu konuya girseydim, İmamoğlu ve mesai arkadaşlarının birkaç yandaş gazetecinin iftiraları nedeniyle tutuklu yargılanmalarına yönelik eleştirilerim: Boşa düşerdi…

Zira, Kıbrıs kasetlerinden henüz bir tanesi bile yayınlanmış değildi…

Ortada, Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından Hollanda’dan iadesi istenen bir hükümlünün, Kıbrıslı bir gazeteciye anlattıklarının dışında: Somut bir delil yoktu

***

Eğer o itirafçının söylediklerini ciddiye alırsam:

Tahliye olabilmek için, bir ay sonra itirafçı olmayı kabul eden İstanbul BB Kültür Başkanı Murat Abbas’ın, İmamoğlu ve ekibine atacağı iftiralar ile…

Yandaş gazetelerin ve yazarlarının senaryolarına itiraz edemeyecektim…

***

Yani, bir tarafta, “mışlı, mişli” biten cümlelerden oluşan iftiraların sahibi olan, iktidar yanlısı birkaç yandaş gazeteciyi eleştirecektim…

Diğer yanda ise iktidara zarar verdiği için: ortada somut bir delil olmadığı halde bir başka itirafçının söylediklerini doğru kabul edip, kişilerin lekelenmeme hakkına saygı duymayarak, karalamalara katılacaktım…

O nedenle konuya girmedim, girmeyi de düşünmüyorum…

ÜSTÜME GELMEYİN

Bilhassa başkanlık sistemine geçildikten sonra pek çok gazeteci/yazar ve konuşur, George Orwell’ın 1984 isimli eserindeki Big Brother’ın gazetecilerine dönüştü…

Kitabı okumayanların “Kimdir bu Big Brother?” diye sorduklarını duyar gibiyim…

Big Brother, totaliter tek adam rejiminin sembolüdür…

Tanrı gibidir: Her şeyi görür, her yerdedir, sorgulanamaz, hesap vermez, yargılanamaz…

Gerçekte var olup olmadığı belirsizdir fakat toplum onun varlığına inanmak zorundadır...

***

İnsanların düşünce alanını daraltmak, bazı kavramların zihinde bile var olmasını engellemek için: Çelişkili iki düşüncenin aynı anda doğru kabul edilmesi için zemin hazırlar…

Meselâ: “Savaş barıştır”, “özgürlük köleliktir”, “cahillik güçtür” gibi...

Böylece, bireylerin bağımsız düşünmesi imkânsız hâle getirilir ve iktidarın mutlak hâkimiyeti, pekiştirilir…

***

Yani Orwel, okurlara şu mesajı verir:

Totaliter bir tek adam iktidarı, dili kontrol ederse, düşünceyi de kontrol edebilir...

Kelimelerin anlamlarını tersine çevirerek insanlar üzerinde çözülemez bir kafa karışıklığı yaratır ki…

Zamanla birey: neyin doğru, neyin yanlış olduğunu kendi başına ayırt edemez hale gelir...

***

Amman ha!..

Sadece tek adam rejimlerine örnek olsun diye yazdım bunları…

Başka hiçbir niyetim yok…

Lütfen: üstüme gelmeyin…

NOT: 23 Nisan Çocuk ve Egemenlik Bayramımız herkese kutlu olsun…