Bir ülkede, her yüz kişiden yüzünün de ekonomi yönetiminden memnun olmasını beklemek ne kadar abes ise… Her 100 kişiden yüzünün şikâyetçi olacağını zannetmek de o kadar abestir…

Nitekim “battık, bittik, devlet iflâs edecek” çığlıkları halkın sadece dar gelirli kesimlerinden gelirken…

Yüksek gelir grupları bu durumdan asla şikâyet etmezler…

Onların hayatlarından memnun olması; elbette, ülke ekonomisinin doğru yönetildiğinin göstergesi değildir…

***

Demek istemem o ki: Günümüz gelişmiş liberal demokrasilerinde hedef hiçbir zaman “mutlak gelir eşitliği” üzerine kurulmaz kurulamaz…

Ancak… Yeni dünya düzeni ekonomik modeli; temel hak ve özgürlüklerde (Meselâ yargıda, kamu karşısında ve güvenlikte) tam imkân eşitliğini sağlama sözü verirken…

Rekabette, üretimde ve her türlü özgür yarışmada ise tam fırsat eşitliğini amaç edinir…

Gelişmiş liberal demokraside temel hedefi geniş anlamıyla şöyle de tanımlayabiliriz…

“Ekonomik faaliyetlerde en az eşitsizlik” yani, “sosyal adalette zirve…”.

Sosyal faaliyetlerde “fırsat eşitliği…”.

Devletler iflâs etmez ama

Ülkelerin ekonomileri ne kadar büyük krize girerse girsin, devletler iflâs etmez…

O nedenledir ki bir yerde “Batıyoruz, devlet iflâs edecek” gibi feryatlar okur ya da dinlerseniz gülün geçin ve fakat:

“Devletler nasıl olsa iflâs etmiyor” diye ekonomiyi kendi başına bırakmak da akılcı ve ahlâkî değildir zira… Ülkelerin ekonomileri öncelikle kötü yönetim ve istismar nedeniyle krize girebileceği gibi…

Dünya ekonomisinin yaşayacağı krizden de olumsuz etkilenebilir…

***

Evet, krizlerde devlet iflâs etmez ama; ülkenin üretici gücü, istihdam ve vergi yaratıcısı iş insanları (Sanayici, tüccar, esnaf, tarım üreticisi) gibi kesimler iflâs eder…

Bu kesimin iflâsı Devleti iflâs ettirmez ancak ülkeyi ve ülke halkını; havasız ve susuz bırakır…

Ekonomi krizde mi?..

İçinde bulunduğumuz ekonomik durgunluk bir iktisadi kriz olmamakla birlikte…

Finans kesiminin en çok alacaklı olduğu kesimin; sanayici, tüccar, esnaf, tarım üreticisi ve genel tüketici olduğunu da unutmayalım…

O ünlü halk deyimindeki gibi:

Güneş çarığı, çarık ayağı sıkar…

Güneş kriz; çarık, kredi kullanan kesimler, ayak ise kredi kullandıranlardır…

Ayak sıkıldığında gelecek olan kriz, büyük ve çok can yakıcı iktisadî krizdir…

***

“Türkiye ekonomisi krizde mi?” diye sorarsanız cevabım “hayır” olacaktır…

Çünkü çarık henüz ayağın yürümesini engelleyecek kadar sıkmamıştır…

Ancak unutmayınız ki: Türk sanayicisinin derdi siyasetten büyük, çözümü de siyasetin ötesindedir...

Bu ülke, fabrikasını kayırmacılıkla değil, adaletle büyütürse; dünyanın en rekabetçi üretim merkezlerinden biri haline gelir…

Ve yine unutmayın ki

Bir ülkenin zenginliği, bankalarındaki para miktarı değil, bacalarındaki duman miktarıdır…

Ve o duman; güvenin, emeğin ve adaletin dumanıdır….

***

Ülkemizin ekonomik sorunu ise belli:

Yatırım yapmak isteyen var ama güven yok, plân yok, öngörü yok…

Aslında çözüm de belli:

Üretenin önünü açmak, rantın değil üretimin ekonomisini kurmak…

İzninizle sorunların belli başlıcalarına yarın devam edeceğim…