Değerli okur bu konu sizi yakından ilgilendiriyor:
Türkiye’de sosyal medyada yanlış bilgi ve bilinçli yalan üretimi her geçen yıl artıyor. Bunun birincil sebebi, Türkiye’de medya okuryazarlığı eğitimi çok zayıf. Bu sebeple yalan içerik daha çok etkileşim getiriyor.
Yalana-yanlışa karşı nasıl mücadele vermek gerek? Bunu tamamen yok etmek zor, ama etkisini ciddi biçimde azaltmak mümkün.
Peki, bireysel olarak ne yapabilirsiniz?
-Öncelikle hesabın gerçek mi, anonim mi olduğuna bakmalısınız.
-Aynı iddia farklı ve güvenilir kaynaklarda var mı kontrol etmelisiniz.
-Duygulara hitap eden içeriklere kuşkucu yaklaşmalısınız.
-Soruyu/şüpheyi otomatik refleks hâline getirmelisiniz, yoksa bu kadar yalanla mücadele edemezsiniz!
Şu da gerçek ki; yalan, çoğu zaman iyi niyetli insanlar tarafından yayılıyor. Paylaşmadan önce “doğru mu?” kadar, “doğru olsa bile paylaşmalı mıyım?” sorusunu kendinize mutlak yöneltmelisiniz. Bireysel farkındalığı artırmak elzem…
İnsanlar çoğu zaman inandıkları için değil, ait olmak istedikleri taraf söylediği için yalanı paylaşıyor! Bu tuzağa düşmemek lazım; “haklı olmayı” değil, “doğru olmayı” değer hâline getirmelisiniz…
Kamu destekli dezenformasyon
Maalesef Türkiye’de yanlış bilgi çoğunlukla siyasi kutuplaşma üzerinden yayılıyor. İnsanlar yanlış olduğunu bile bile “karşı tarafı zayıflatıyor” anlayışıyla paylaşım yapıyor!
Ülkedeki (siyasete, iktidara, medyaya, kurumlara) güven krizi, sosyal medyadaki yalanın yayılmasını hızlandırıyor.
Dünyada en çok atıf alan çalışmalardan MIT-Science dergisi (2018) araştırması, yalan haberlerin, doğru haberlerden 6 kat daha hızlı yayıldığını gösterdi! Çünkü, daha politik, daha şaşırtıcı ve daha duygusal…
İnsanlar yalanı bilmedikleri için değil, kimliklerini ve aidiyetlerini korumak için paylaşıyor…
Evet: Türkiye’de sorun, yanlış bilginin varlığı değil, doğru bilginin güvenilirliğinin çökmesi… Yalan güçlü olduğu için değil, doğru zayıf bırakıldığı için yayılıyor…
Gelelim daha tehlikeli olana:
Sorun sadece bireysel değil; bilinçli, kasıtlı, stratejik kamu destekli dezenformasyonun bu çöküşte etkisi var.
Kamunun doğrudan ya da dolaylı olarak yanlış bilgiyi üretmesi, yayması veya yayılması tehlikeli boyuta geldi. Şunu eklemeliyim: Dezenformasyon çalışması için salt yalan yetmez. Alternatif bilgi bastırılır, gazetecilerin oto-sansürü yaygınlaştırılır ve akademi sessizliğe mahkum edilir…
Meydan kime kalır; trol ağları, organize sosyal medya grupları, kamuya yakın ama “bağımsızmış” gibi duran hesaplar vs.
Sonuç şu hazin durumu yaratır: Kamu yanlısı yanlış bilgi serbest, kamu karşıtı doğru bilgi riskli.
-Yanlış bilgi sorgulanamaz hale getirilir.
-Eleştiri, “tehdit”-“ihanet” olarak gösterilir. Vs.
Kamu destekli dezenformasyon kısa vadede iktidarı güçlendirir, ancak orta- uzun vadede devleti zayıflatır.
İşte Türkiye’nin “ruh hali” tam da budur: Güvensizlik salgını...
Biz ve Onlar tehlikesi
Affective polarization”: Duygusal kutuplaşma…
İnsanların fikirler üzerinden değil, duygular üzerinden ayrışması demek.
Mesele artık, “ne düşünüyorsunuz” sorusu değildir, “kimi seviyorsunuz, kimden nefret ediyorsunuz” tavrıdır.
Böylece bireyler, kendi grubuna/bize karşı olumlu duygular,
karşı gruba/onlara karşı olumsuz duygular besler. Bu düşmanlaştırıcı duygular; öfke, nefret, kin, aşağılama ve güvensizlik şeklinde ortaya çıkar...
Yani bu tür toplumsal ilişkilerde; fikir ayrılığı yoktur, kimlik ayrılığı vardır.
Tartışma atmosferi yaratmak mümkün değildir. “Sen kötüsün ve tehlikesin” kalıbı dışına çıkılamaz. Yalan, karşı tarafı kötü gösteriyorsa sorgulanmaz bile…
Muhalif bilgi peşinen reddedilir. Gazetecilik “taraflı” sayılır.
Burada artık argüman-olgu yok, duygu vardır! Muhalif tarafın söylediği doğru bile olsa reddedilir.
Toparlarsam… Sosyal medya Türkiye’ye ayna tutuyor.
Siyaset, salt ahlaki kimliğe dönüştürüldü. Taraflar birbirini “yanlış” değil “tehlikeli” görüyor. Ve ülkedeki orta alan/gri yok ediliyor.
İktidarın taktiği belli; duygusal kutuplaşma ile kendi tabanını sıkı sıkıya bağlamak:
-“Kazanamazsak ülke biter.”
-“Karşı taraf gelirse felaket olur”
Böylece başarı değil, korku oy getirir.
Bu, -2023 seçiminde olduğu gibi- kısa vadede çok etkilidir ama sorunları-krizleri bir türlü çözememe uzun vadede iktidarın sonunu getirir. Çünkü: İnsanlar şunu sorar: “Tamam, düşman var ama benim hayatım neden kötüleşiyor?”
Bu noktada korku anlatısı yetmez, somut icraat gerekir.
Öte yandan duygusal kutuplaşma, gerçekçi olmayan beklentiler de yaratır: “Biz kazanırsak her şey düzelir!”
Oysa bizi tek kurtaracak, hakikat aşkıdır.
Duygu değil akıldır.