Öcalan, İmralı’daki son görüşmesinde “Marks’ı aşacağım” mı dedi?

Dedim ki içimden Marks’ın hangi dönemini aşacak; “çıraklık”, “kalfalık”, “ustalık”, hangisini?

Evet, Marks’ın kendisinde bile teori, durağan/donmuş değildir. Diyalektiktir bu; tez-antitez karşıtlığı sürer gider…

Düşünsel sıçramalar Lenin’de de vardır. Örneğin:

Bizim solda bitmek bilmez “ulus devlet” tartışmaları genellikle Lenin’in bir sözünü aşamaz: Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı.

Lenin bu başlıklı kitabını, partisi Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin programına katkı oluşturma amacıyla Şubat-Mayıs 1914’te yazdı.

Yani, daha ortada Birinci Dünya Savaşı yoktu...

Yani, daha ortada sol örgüt İkinci Enternasyonal’in savaş taraftarı sosyal şovenist tavrı yoktu.

Yani, daha ortada Lenin’in kendi yazdığı emperyalizm teorisi yoktu...

Yani, daha ortada 20’nci yüzyılın yeni devrimler çağı yoktu…

Yani, daha ortada Sovyet Devrimi yoktu…

Yani, daha ortada dünya devrimini hedefleyen/cihanşümul parti Komintern yoktu…

Yani, daha ortada “devrimin koşulları henüz olgunlaşmadan, suni koşullar yaratarak iktidarı almaya çalışmayı” eleştirdiği

“Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı” kitabı yoktu…

Peki, bunlar hayata geçince Lenin değişmedi mi? Hele Bolşevik Devrimi’nden sonra ulus sorunu ile karşı karşıya gelince ne yaptı?

Ayrılma hakkı yalanı

Öncelikle şunu yazmam şart:

Ulusal sorun meselesine Marksistlerin ortak bir teori ve programı olmadı. Özellikle Marks-Engels’ten sonra ulusal mesele konusunda, 20’nci yüzyıl itibarıyla farklı kuramlar yazıldı. Bunların başında Lenin geldi.

“Sosyalist devrim her sorun gibi bunu da otomatik çözer” anlayışı kağıt üzerinde oldu sadece!

Bolşevik Devrimi olunca (ki 1922’ye kadar sert iç savaş yaşandı) Lenin’in ulusal soruna bakışı dogmatik “sosyalist otomatizmi” aştı; proletarya iktidarı sabahtan akşama hemen bu sorunu çözmedi/çözemedi!

Başkasının çözüm gördüğü yerde Lenin sorun gördü. Ki ulus meselesinde, devrimin pratiği yeni dersler çıkarmasına sebep oldu. Teorideki yanlış ve eksikliklerini gösterdiği bu deneyim, 1914’ten önce yazdıklarını yenilemesine yol açtı:

Ulusal sorunu sosyalistler, salt burjuva devrimleri perspektifinde ele almışlardı, oysa şimdi proletarya devrimi hayata geçirilmişti.

Peki, bu süreçte ne yapmak gerekiyordu?

Görüldü ki, emperyalizm kavramı ele alınmadan, ulusal mesele kavranamazdı. Çözüm metoduna öncelikle, ezen emperyalizme ile başlamak elzemdi:

Ezilen uluslar proletaryanın müttefikidir ki, emperyalizme karşı birlikte mücadele verilmeden tam bağımsız ülke yaratmak imkansızdır.

Keza solda sık yapılan yanlışlardan biri; kendi kaderini tayin hakkı, ayrılma hakkının savunulması anlamına geliyor! Hatalı. Oysa esas olan gönüllü sosyalist birlik idi. Bunu sağlayacak olan ise biçimsel değil, özde eşitsizliklerin son bulmasıydı.

Feodalizme, kapitalizme ve itibarıyla emperyalizme boyun eğerek özerklik veya bağımsızlık inşa edince ulusal sorun çözülmüş olmuyor...

Örneğin: Lenin yaşasaydı; “Şeyh Said ile ulusal sorun aşılamaz” derdi!

Ya, ABD gölgesinde yaşayan “kullanışlılar” mı tam bağımsız “Kürdistan” devleti kuracak?

Emperyalizmin etnisite bataklığında temiz kalınmaz.

Öcalan’ın hastalığı

Lenin dedi ki:

Emperyalizm çağında (emperyalist ekonomizm) ulusal mesele, ancak dünya çapında mümkün olur.

Lenin, farklı coğrafyalarda, farklı üretim tarzları, farklı toplumsal yapıları/kültürleri olan 200 etnik farklılık bulunduran topraklarda “ulussuz” bir sovyetler birliği inşa etti. Emperyalizmin “böl ve yönet” politikasını elinin tersiyle itekledi.

Başarılı oldu mu? Hiç kolay olmadı. Mesela, Tatar-Başkurt Cumhuriyeti kuruldu, iki halk birbirine girdi; biri, diğerinin kendisini tahakküme sokacağını düşünüyordu.

Türkistan, Türkmenistan ve Özbekistan diye ikiye bölündü, birlikte olmak istemediler…

Lenin’in yakın arkadaşı Ermeni Stepan Şaumyan ile Türk Azeri komünist Neriman Nerimanov el ele “Bakü Komünü” kurdu ve ancak dört ay yaşayabildi. Çöküş sebebi, Ermeni-Türk halkların arasına şüphe girmesi, birbirine güvenmemesi idi…

Bu nedenle de Bolşevikleri destekleyen Basmacı hareketi sonra karşı devrimci safa katılıp savaş açtı… Vs. Vs.

Binlerce yıllık ekonomik-kültürel alışkanlıklar/ulusal bencillikler bir gece de değişmiyor! Ancak:

Ulusal meselede Sovyetler Birliği tarihsel deneyiminden çıkarılacak büyük dersler var. Bu da peşinen Marks’ı ya da Lenin’i karalayarak olmaz. Her tarihsel büyük hareketlerin deneyimlerinden yararlanmak gerek…

Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek gibi sosyalistlerin 1980’lerdeki Öcalan ziyaretleri, ulusal sorunu anti-emperyalist anlayışla sınıf birliği temelli, tam bağımsızlık şiarıyla çözme arayışları sonucuydu. Olmadı. Türk-Kürt husumeti yangınına benzinle gitti PKK.

Uzun yıllar “Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı” geçiren Öcalan’ın da bugünlerde yapacağı özeleştiri ile, teoriye ve pratiğe sunacağı katkıları olacaktır. Umarım “hastalığı” atlatmıştır!