Son dönemde ne sık duyduk:

“Selahattin Demirtaş serbest bırakılsın.”

Bu talebin İmralı ya da Kandil’den geldiğini hiç duydunuz mu? Hayır.

Peki Öcalan, Demirtaş’a nasıl bakıyor? İtibarıyla Kandil, Demirtaş’a nasıl bakıyor? Olumsuz.

Barzani’nin yayın organı Rudaw açıkça yazdı: “Demirtaş’ın tahliyesine Öcalan set çekti.”

Bu iddiaya göre Öcalan, Demirtaş’ın aktif siyasete dönmesini istemiyordu. Ki farklı kaynaklarda da bu tür değerlendirmeler çıktı.

İşte… Demirtaş’ın “siyaseti bıraktım” açıklamasını bu açıyla değerlendirmek şart.

Soru şudur: Öcalan, Demirtaş’a neden karşı?

Mesele salt Demirtaş’ın 2015 seçimi öncesi “Erdoğan seni başkan yaptırmayacağız” sözüne Öcalan’ın karşı çıkmasıyla mı sınırlı? Yani siyasi strateji farkı mı? Değil.

Konunun bir demecin çok ötesinde olduğunu düşünüyorum: Öcalan, Demirtaş’ın siyasetini “Batı merkezli” görüyor. Ve, “Batının” kendi yerine Demirtaş’ı hazırladığını düşünüyor!

Farklılık da yok değil: Öcalan, “devletle müzakere olmadan çözüm olmaz” görüşünü savunurken, Demirtaş ise son yıllara kadar “demokrasi bloğu güçlenmeden çözüm olmaz” fikrini ileri sürdü.

Sadece son dönemde hapisten çıkmak için tamamen Öcalan’a angaje oldu…

Devam edeyim:

Öcalan İmralı’da istemedi

Öcalan ile Demirtaş arasında doğrudan, resmi veya doğrulanmış bir kişisel soğukluk verisi yok. Ancak sözlerin satır arasını okumak güç değil:

Öcalan, uluslararası güçleri (ABD/AB) güvenilir görmüyor.

Tarihsel olarak “devlet-ulus” eleştirisi yapmakla birlikte pratikte Batı ile ittifaka dayalı çözüm aramıyor. Barış sürecinin Türkiye iç dinamikleri ile olmasını savunuyor…

Demirtaş geçmişte, AİHM, Avrupa Konseyi, AB normları, insan hakları hukukuna sıkça referans verdi. Uluslararası hukuk ve demokratikleşme mekanizmalarını sürekli hatırlattı.

Yani, fark şu:

Öcalan, “çözüm uluslararası değil, yerel ve devlet merkezlidir” derken, Demirtaş “uluslararası hukuk”, “demokrasi-özgürlük” vurgularını sıklıkla kullandı.

Yönetim anlayışlarında da ayrılık gözükmektedir:

Öcalan, kendini hareketin “kurucu, ideolojik çerçevesini belirleyen” merkezi figürü olarak konumlandırdı. Sıklıkla hareketi yeniden yapılandırma, strateji belirleme, örgütsel birlik vurgusu yaptı.

Demirtaş ise örgütsel hiyerarşiden uzak, daha “çoğulcu-parti tipi” yönetimi savundu. Partinin özerk “Türkiye partisi” kimliğini öne çıkardı. Öcalan’ın merkezi rolüne saygılı gözükse de siyasetin daha geniş kesimlerin katılımıyla yürütülmesini savundu.

Uzatmayayım:

Hiçbir resmi tutanakta, hiçbir avukat açıklamasında, hiçbir İmralı heyeti raporunda ve tarafların beyanlarına yansımasa da gerçek şu: Öcalan, Demirtaş’ın İmralı’ya gelmesini hiç istemedi.

Bu sebeple; 2013 yılındaki 12, 2014’teki 9, 2015’teki 4, toplam 25 görüşmede de Demirtaş bulunmadı. Öcalan, Demirtaş ile yürümek istemedi hiç…

Lider rakip sevmez

Sadece siyaset farklılığı değil. Öcalan, yıldızı daima parlayan Demirtaş popülerliğine karşı çıktı.

Demirtaş’ın medyatik kitlesel gücü değerliydi, ama kontrolsüz büyümesi stratejiyi zorlayabilirdi...

Öcalan, hareketin kontrolünün parçalanmasında, stratejinin tek merkezden yürütülmesinde Demirtaş’ın yükselen profilini tarihsel liderliğine engel gördü! Liderlik merkezinin bulanıklaşmasını riske atamazdı. Liderlik pozisyonunu koruma refleksini hemen harekete geçirdi…

Burada siyasette her daim görülen liderlik refleksi karşımıza çıkıyor: “Tüm stratejinin bir akılda toplanmasını isteyen tek adam!” (Max Weber’in liderlik kuramlarına girmeyeyim: “Bir karizmatik liderin bulunduğu yapıda, yeni bir karizmatik figür her zaman potansiyel bir merkez kayması yaratır.”)

Bu sebeple:

İkili arasındaki gerilim kişisel değil, siyasi stratejik farklılıklardan kaynaklanıyor gibi gözükse de; teorik çözümlemeler yapan, kavramsal dil kullanan Öcalan, mizahi halk diliyle konuşan, popüler siyasete yakın Demirtaş’ı küçümsedi, “Batı’nın kullandığı cahil çocuk” olarak gördü!

Şaşırtıcı değil; popülaritesi hızlı yükselen her figür, liderin radarına girer. Bu kişisel bir “rahatsızlık” değil, liderliğin doğasıdır…

Öcalan, yarım asır boyunca hareketi; ideolojik, örgütsel, stratejik, sembolik olarak tek merkezden yöneten lider oldu.

Merkez dışı güç odaklarının oluşmasını daima riskli gördü. PKK tarihi, tasfiye edilen insanlar tarihidir. Sınırı aşanların sonu, Mehmet Şener, Kani Yılmaz gibi hüsran oldu. Sadece Demirtaş değil yani…

Toparlarsam:

Demirtaş’ın özgürlüğünün yolu İmralı’dan geçiyor, DEM’in öncelikle Öcalan’ı ikna etmesi gerekiyor. Bunu bildiği için Demirtaş siyaseti bıraktığını açıkladı. Ki, olayın güvenlik boyutu da var.