Kılıçdaroğlu konusuna bir daha hiç değinmeyeceğimi cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra yazdım.

Seçimden önce defalarca uyardım, “kazanmamak üzere aday oluyor” dedim.

Şöhret budalası toy gazeteciler, “5’li Çete Kılıçdaroğlu’nu istemiyor” diye kampanya yaptı. Aksine 5’li Çete Kılıçdaroğlu’nu istiyordu; kazanamayacağını biliyorlardı.

Neyse bu konulara sahiden girmek istemiyorum. Ki zaten birkaç kişi dışında kimseler “Soner Bey haklıymışsınız” demedi! Burası Ortadoğu ülkesi, eleştiriye düşmanlık edilir, öz eleştiri suçluluk gibi görülür…

Bugün size, tarihteki komünistler ile milliyetçilerin ittifakından bahsedecektim. Niye yan yana geldiler? Neden bu ittifakı liberaller ile yapmadılar? Bu yazı konusunu sonraya bıraktım. Çünkü:

  1. Dilipak’ın, bir İmam Hatip mezuniyet töreninde kız öğrencilerin kıyafetlerine laf etmesine çok üzüldüm.

Mini etekli ilahiyatçılar geliyor” diyen Dilipak, mezuniyet töreninde neden genç kızların etek boyunu gördü?

Öncelikle şunu belirteyim; ben “deli” severim; kastettiğim, düzene-sisteme-normale-ortak akla uymayandır!

Her “delinin” her söylediği, her yaptığı doğrudur diye bir kural yok, sadece aykırılık var. Ben bunu severim, yaratıcı bulurum...

Dilipak’a dönebilirim:

Sürekli kadınlar hedef

Sanırım çoğu kişi İngiliz “deli” sanat eleştirmeni John Berger’in “Görme Biçimleri” kitabından haberdardır. Bizim gençliğimizde hayli popülerdi, sanırım okumayan yoktu…

Kitabın isminden anlaşıldığı gibi tek görme biçimi yok, farklı biçimleri var.

Adana’daki İmam Hatip mezuniyet törenine katılanların hepsi kız öğrencilerin kıyafetlerini farklı farklı görmüştür.

Sosyoekonomik yapımız/kültürümüz/düşüncelerimiz nesneleri görmemizi etkiler!

Görme, seçme eğilimidir.

Herkes Dilipak gibi kız öğrencilerin etek boyunu görmemiştir. Bu nedenle Berger, görme biçimlerinden bahsediyor.

O halde:

Dilipak niçin kız öğrencileri etek boyunu görüyor? Kendi açısından yanıtı belli; inancı gereği…

Peki özellikle son yıllarda “inanç gereği” denen yasaklar neden sürekli kadınlar üzerinden gündeme getiriliyor?

Bu da bir görme biçimi; erkek egemen toplum, salt kadınları görüyor!

Oysa özünde kadın kendini görür, kendini seyreder, erkek ise kadını! Resim tablolarında seyir nesnesi kadın objesinin çok olmasının sebebidir bu.

Bu nedenle Dilipak, kendilerini güzel gösterecek kıyafetler giyip törene çıkan gencecik kız öğrencilerin eteklerinin boyunu görüyor.

Şunu eklemeliyim: Erkekler davrandıkları gibi kadınlar göründükleri gibidir.

Askerliğimi Tatvan’da yaptım; telefon görevlisiydim. Evli askerlerin eşlerine sürekli “onu giyme-bunu giyme” sert uyarılarına şahit oldum.

Varlığı otoriter gücüne bağlı erkek, bunu kadınlar üzerinden ispatlamaya çabalıyor. Kadınların dayak yemesi, öldürülmesi özünde erkek güçsüzlüğünün sonucu…

Dilipak kuşkusuz kötü niyetli değil ancak bu tür bitmek bilmeyen uyarılar-yasaklar kadınlar üzerinde tahakküm kurulmasına yol açıyor.

Çarşaftan türbana geçiş; sınıfsaldır

Doçent Ali Mazaheri, “Orta çağ’da Müslümanların Yaşayışı” kitabının yazarı.

Matem elbisesi tıpkı Türklerde olduğu gibi beyaz idi. Kitabın üçüncü bölümü konumuza ilişkin bilgiler içeriyor. Çarşaf, peçe, harem gibi kadınların günlük yaşamından kesitler sunuyor. Örneğin:

- “Çok kişi peçe takmayı yalnızca İslam kadınlarını öteki kadınlardan ayıran bir işaret sayardı. Bu pek de doğru değildir. Çünkü her şeyden ötürü doğuda örtünen kadın sadece İslam kadını değildir…”

- “Öte yandan örtünme adeti yalnız, çalışmaya ihtiyacı olmayan kadınlar, yani hal ve vakti yerinde bir toplumun kadınlarınca kabul edilmişti. Şu halde bu dini değil, bir sosyal sınıfı göstermekteydi…”

Tesettür zengin modasıydı.

Katılırsınız katılmazsınız Mazaheri’nin tesettürü görme biçimi Dilipak gibi değil; tarihin gözüyle bakıyor!

Sadece İmam Hatip mezuniyetindeki, kız öğrencilerin etek boyu değil; Dilipak, son dönemlerde kadınların kıyafetini kıyasıya eleştiriyor.

Ve ne yazık ki, meseleye sınıfsal bakamıyor. Günümüzde zenginleşen muhafazakâr ailelerin kadınlarının-kızlarının “modern” giyinişlerini analiz edemiyor. Gençler kıyafetlerinin birbirine benzemesini istemiyor, istedikleri gibi giyiniyor.

Peçeden, çarşaftan, (Fransız usulü) türbana geçiş de böyle bir süreçle gerçekleşmedi mi? Ki, türban İstanbul’da doğmuştur, bir terzi evinde!

Türbana alışıldı ise, yarın kız çocuklarının giyimine de alışılacaktır. Hayat yeni ölçüleri dayatıyor çünkü:

AKP’nin yarattığı zenginlik görme biçimlerini değiştiriyor. Yani konu sınıfsal.