Diyanet’in Kuran meallerini çatısı altında toplayarak disipline etmesi için TBMM’de yasa çıkaracaklar!

Din, kültürdür; içine doğduğu toplumsal yapıyı kendi esasları doğrultusunda kökten dizayn etmek ister…

İslam, doğuşuyla özünde yazılı değil, sözlü beyan dinidir. Başka din ve milliyetten oluşan vahiy katipleri sözden yazıya geçirmiştir. Hz. Muhammed’in vefatından sonra da kitaplaştırılmıştır.

İslam ülkemizde, dille ilişkisi üzerinden incelenmemiştir. İslam dilini etimolojik/köken bilim üzerinden izah edecek/açıklayacak akademisyen, bugün bırakın Diyanet İşleri Başkanlığı kadrolarını üniversitelerimizde bile yok gibidir!

Mesele salt Arapça lügat bilmek değil, dilin derinine/köküne inerek analiz etmek, anlamlaştırmaktır…

Yani dili, anlam yönünden karşılaştırmalı olarak ve bu anlamların zaman içindeki değişimi gelişimlerini göz önünde tutarak incelemektir. Bu da İmam Hatip-İlahiyat bilgisiyle olmaz.

Hele… Allah ile peygamber arasındaki çok özel vahiy dili felsefesiz anlaşılabilir mi? Ah bu tesadüfler; 11’inci yüzyılda kimi Müslüman alimi felsefeye düşmanlık etti, düşünce/akıl İslam hayatından kovuldu. Ve yıl, 2013, Türkiye’de İlahiyat Fakültesi müfredatından felsefe çıkarıldı! Entelektüel halimiz budur.

Aydınlık İslam’ı iktidarlar işlerine geldiği gibi “tercüme” ettirdi! Tağut düzene devam...

Ben ise ısrarla arıyorum:

Arapçanın tarihsel kökü

Arapça kutsal dil mi?

Hangi Arapça? Hangi lehçe?

Arap yarımadasına ilk göçerlerin ne zaman, nasıl geldikleri ve hangi dili konuştukları halen bilinmiyor…

Tahminler var; Mezopotamya’dan M.Ö. ikinci bin yıl geldikleri gibi…

Konuşulan dil ise, Akadlar, Amoritler, Süryaniler/Aramiler, İbranilerin kök dillerinin karışımı... Ki, bu konular halen araştırılıyor. Altından kalkmak pek kolay değil… Öyle ki:

Arap” kelimesinin etimolojisi bilinmiyor henüz. Sümerce çöl anlamına gelen “gab-bir” kelimesinden geldiği ileri sürülüyor. Başka görüşler de var… Mesela, Sokotri ve Mehri gibi dilleri kullanan Güney Arabistan’daki halklar “Arap” ismini hâlâ kullanmıyor. Onlara göre göçerler “Arb/A’rab” idi…

Arap ismini yazılı kaynaklarda ilk kullanan M.Ö. 853’te Asur Kralı Üçüncü Salmanassar oldu.

Parantez açıp ekleyeyim: Arapların tarih sahnesine çıkışı; deve kullanımıyla yakından ilgili. Ki, bu hayvan ilk kez Arap yarımadasının güneyinde evcilleştirildi.

Keza: Arap göçerlerin devlerin sırtına binmelerini sağlayacak yeni semer/eyer topuzu icat etmeleri hareket alanlarını geliştirdi. Yeni binicilik şekli, göçebe Bedevilerin, -bugünkü- Suriye ve Irak’ta yerleşik düzene geçmelerini sağladı.

Güney Arabistan ile Bereketli Hilal arasındaki ticari karayolu gelişince kervanların kontrollerini sağladılar.

Arapçanın tarihi serüvenini bilmek zorunlu. Dili, felsefe gibi tarihten de koparamazsınız.

İslam’ın doğuş dönemi 6’ncı yüzyıldaki Arap yarımadasının ekonomi-politiği bilinmeden “dil tercümesi” yapılabilir mi?

Yaparsanız, devrimci İslam’ı siyasete araç yaparsınız!

Devrimci İslam’ı karartmayın

Belli ezberler var,
tekrarlanıp duruyor.

Mesela, cahiliye dönemini tam anlamıyla gerici bulmak mümkün mü?

Tek örnek vereyim: Hz. Muhammed vahiy gelmeden önce Kureyş kabilesinden Nasturi inançlı Varaka bin Nevfel gibi hanif alimler ile sohbetler yaptı. Nevfel, Hz. Hatice’nin baba tarafından kuzeniydi, Hz. Muhammed ile evlendiğinde düğün şahidiydi. Hz. Muhammed, ilk vahiyi Hz. Hatice’den sonra Nevfel’e söyledi; o da Hz. Muhammed’e peygamberlik verildiğini açıkladı...

Evet, Hz. Muhammed’in çevresinde, halasının oğlu Ubeydullah bin Cahş gibi dönemin entelektüelleri vardı. Cahiliye dönemini toptan küçümsememek lazım. Hanifler enteresandır…

Cahiliye dil yönünden de zengin miydi? Şiir de hayli güçlüydüler. Bu konuda Batı’da çok araştırma var, bizde yok!

“Arapça kutsal dil” denip geçiliyor…

Kuran’da “Arab” isim
olarak geçmez, “arabiyyun” sıfatı kullanılır. Ancak Kuran’da “a’rab” terimi geçer; “şehir dışında çöllerde yaşayan ve peygamberin mesajına karşı direnenler” için kullanılmıştır! Ayette, “Bedeviler küfür ve nifakta daha azılıdır” buyurmuştur. (Tevbe 9:97)

Sadece Bedeviler değil; Kuzey ve Güney diye de bölünmüştür Araplar:

İbrahim’in oğlu İsmail’den Adnan’a dayanan
Kuzey Arap kabileler
arasında Hüzeyl, Temim, Kays, Rabia ve Kureyş varken, Güney Arapları ise, Kahtan neslinden gelen Evs, Hazreç, Tay gibi kabilelere dayanır... Bunların bölgesel dil/lehçeleri farklılık içerir. Mesela Arabistan’ın Batı lehçelerinde deve manasında “ba’ir” denilirken, Doğu lehçelerinde “bi’ir” kelimesi kullanır. Vs. Vs.

Kuran, Kureyş lehçesinde nazil oldu, ve kuşkusuz Hz. Muhammed’in doğduğu Hicaz mahalli telaffuzu izlerini taşıdı.

Yani… İlahiyat düzeyinde “Arapça” bilerek bu ağır “tercüme” işinin altından kalkamazsın. Kuran metninin imla metodu bile başlı başına derin konudur…

Diyanet’in Kuran meali/çevirisi yapacak kadro yeterliliği/donanımı yoktur. Ne bizi, ne kendinizi kandırın...