Geleceği inşa etmek için dünü iyi bilmek gerek.
Erdoğan, AKP’nin MHP ve DEM ile yürüyeceğini açıkladığında aklıma “put kırıcı” entelektüel Doğan Avcıoğlu geldi...
Bugünlerde iktidar çevreleri özgürlükçü görüp övgüler yağdırsa da Demokrat Parti’nin (1950-1960) on yılı baskıcıydı. İkinci Abdülhamit “mirası” gibi “sosyalizm”, “Nazım Hikmet”, “Kürt” vs. sözcükleri yasaktı!
Mesela DP, 1959 Doğu Raporunda “Kürt kimliğini tehlikeli unsur” olarak gördü. TBMM tutanaklarında bile “Kürt” kelimesi geçmedi. Bu konuda CHP çizgisinden farklı değildi DP…
YÖN dergisi (1961-1967) başyazarı Doğan Avcıoğlu, Kürt sorununu resmî ideoloji dışında ilk kez tartışmaya açan aydın oldu…
Avcıoğlu, 1960’lar ve 1970’lerin önemli sol Kemalist düşünürlerinden biriydi… Kalkınmacı, devletçi, halkçı Milli Demokratik Devrim/MDD tezini savundu...
Hedeflerini ilk sayısında yazdı derginin:
-“Türkiye’nin temel sorunu emperyalizme bağımlılıktır. Çözüm, Milli Demokratik Devrim’dir.” (YÖN, 20 Aralık 1961)
Kürt meselesine bakışı, anti emperyalist -sosyalist- sınıfsal bakış açısına uygundu…
Kurtuluş yok tek başımıza diyordu, yani…
Konuyu biraz daha açayım:
Dünün ortakları ilericiydi
Doğan Avcıoğlu’na göre Kürt sorunu, etnik ya da ulusal mesele değil, Türkiye’nin genel geri kalmışlık yapısının parçasıydı:
-“Doğu, sadece coğrafi değil, ekonomik ve sosyal bakımdan da geri bırakılmıştır...” (Türkiye’nin Düzeni, 1968)
Bu anlayışa göre; Doğu Anadolu’nun geri kalmışlığı feodal yapının ve ağalık düzeninin sonucuydu. Kürt meselesi, etnik değil, sınıfsal bir sorun idi… Keza:
Kürt sorununun emperyalizm tarafından kışkırtıldığı görüşündeydi.
Kürt kimliğinin siyasal özerklik ya da ayrılık temelinde gündeme getirilmesi, emperyalizmin Türkiye’yi bölme planlarının parçasıydı:
-“Emperyalizm, Doğu’daki geri kalmışlığı kullanarak milliyetçilik tohumları ekmek ister…” (YÖN, 1963)
Bu yüzden Kürt milliyetçiliğine olduğu kadar, Türk şovenizmine de mesafeliydi…
Avcıoğlu, Kürtleri potansiyel ayrılıkçılar değil, devrimci ittifakın parçası olarak gördü. Ve bu ittifak, ulusal temelde değil, sınıfsal temelde olmalıydı:
-“Bölgedeki Kürt köylüsü, ağaların ve aşiret reislerinin egemenliği altında sömürülmektedir. Sorun, sınıf sorunudur...”
-“Doğu sorunu, Kürtçülükle değil; ağalığın, şeyhliğin ve feodal yapının yıkılması ile çözülebilir…”
-“Ağalara ve şeyhlere karşı yoksul Kürt köylüsü, Anadolu devriminin asli gücüdür…”
Devrimci bir Türkiye’nin Kürt halkına refah ve özgürlük getireceğini, ayrı etnik-siyasi programa gerek olmadığını savundu…
Doğan Avcıoğlu’nun bu yaklaşımı özellikle 1970’lerde radikalleşen (Rızgari, Kawa, PKK vd.) Kürt sol hareketi tarafından, “kimliksizleştirici”, “Türk merkezli” olarak eleştirildi.
Eline silah alan Kürt solu, kendi kaderini tayin hakkını savunmayan, sınıf temelli açıklamaları yetersiz buldu. Onlara göre Kürt kimliği aynı zamanda siyasal özne idi!
Kürtlerin ayrı bir ulus olduğunu savunanlar, Avcıoğlu’nu “Kemalist ve inkârcı” olarak gördü.
Aradan yıllar geçti, geldik 2025 yılına…
Bir ek daha yapmalıyım:
Geçmişimize küfür ettirmeyiz
Argo olacak ama kusura bakmayın:
Sanırım birden fazla versiyonu olan bir fıkranın kapanış cümlesi şudur; “biz bu b.ku niye yedik?”
Yarım asır önce PKK eline niye silah aldı?
Yarım asır sonra PKK elinden niye silahı bıraktı?
Sadece Doğan Avcıoğlu değil, Türkiye İşçi Partisi de PKK/DEM’in bugün yeni ortakları AKP-MHP’den daha ileri noktadaydı...
Doğu Mitingleri yapan, “Doğuya özgürlük”, “Baskıya son”, “Doğuda demokrasi istiyoruz”, “Bu vatan hepimizin” sloganlarını benimseyen, TBMM’de Kürt dilini gündeme getiren ve parti Dördüncü Büyük Kongresi’nde (29-31 Ekim 1970) Kürt sorunu ile ilgili sekiz radikal karar aldı TİP:
-“Kürt halkının Anayasal vatandaşlık haklarını kullanmak ve diğer tüm demokratik özlem ve isteklerini gerçekleştirmek yolundaki mücadelesinin, bütün anti-demokratik, faşist, baskıcı, şoven-milliyetçi akımların amansız düşmanı olan Partimiz tarafından desteklenmesinin olağan ve zorunlu bir devrimci görev olduğu…”
TİP’i buna rağmen Kürt politik aşırılar niye böldü? Bulup okuyun, sekiz karar bugünden çok daha ileride… O kadar kan dökmeye ne gerek vardı?
Türkiye, bugün politik geriliği yaşıyorsa, birilerinin öz eleştiri yapması gerekmiyor mu? Miyoptular.
Lenin’in, icat edilmiş çocukça radikalliği eleştirdiği “Sol Komünizm: Çocukluk Hastalığı” eserinden bile ders almamışlar, bu sözde Marksist-Leninistler!
Kürt aşırıları, Doğan Avcıoğlu veya TİP liderleri/Mehmet Ali Aybar-Behice Boran ile yürüseydi bu denli kan akmayacağı gibi bu sorun çözüme kavuşmaz mıydı? İllegal mücadele bugün gelip nereye dayandı?
Ki:
Bugün hâlâ, sınıf-kapitalizm-emperyalizm gibi ideolojik kavramlara karşı olmaksızın salt etnisite ile çözüm bulacaklarını sanıyorlar! Bunlar mı Marksist?
Etnisite bataklığından aydınlanma, barış ve kardeşlik çıkmaz…
Milli çözüme soğuk değilim kuşkusuz, ama (hatalarını salt reel sosyalizme bağlama kolaycılığı ile) geçmişimize de küfür ettirmeyiz. Biz haklıydık.
Belleğimizi silemezsiniz, unutturmayız…