Faiz, döviz, altın, tahvil, bono, borsa yani piyasa spekülasyonları ile geçiyor günlerimiz. Yazık ki bilgiye dayalı tercihler yaptırılmıyor, kandırılıyor insanlar. Ki sadece piyasa alanında değil bu sorun!
Başlayayım:
William J. Bernstein (d.1948) adlı Amerikalı nörolog/sinir bilimci. Keza: Portföy yönetimi ve finansal analiz konularında hem teorik hem pratik çalışmalar yapıyor. Nöroloji teorisi-pratiği sayesinde beyin-piyasa ilişkisi gibi davranışsal ekonomiyi derinlikli işliyor.
Psikoloji birikimi yanına ekonomi tarihini ekleyerek derin içerikli kitaplar yazıyor. Bernstein’ı farklı kılan; yatırım dünyasına salt kazanç değil, tarihsel, entelektüel ve etik çerçeveden bakması…
Yatırımcılığı, kuru teknik anlatımla sadece para kazanma aracı olarak görmemesi; bilgiyle donanmış bireyin özgürleşmesi olarak sunması. Bu sebeple spekülasyon yerine bilgiye, sabra ve stratejiye dikkat çekiyor…
Günümüzde pek görmediğimiz eleştirel kapitalizm savunucusu olduğunu söyleyebiliriz. Yani, kapitalizmi gözü kapalı kutsamıyor; akılla işleyen (özgürlükçü ve üretimden yana) kapitalizmin tarihsel olarak gerekli ve kaçınılmaz olduğunu vurguluyor...
Bernstein’ı bu köşeye salt finans sebebiyle “konuk” almadım:
Kalabalıklar niye deliriyor
Bernstein, yatırım konusunda sihirli formüller vermeyip, okuyucuyu düşünmeye zorlayan kitaplar yazdı ki bunlar dünyada bestseller/çok satan oldu.
Öne çıkan eserleri şunlar:
-The Four Pillars of Investing/Yatırımın Dört Sütunu…
Dedi ki: Finans dünyası sizden para kazanmak için var; sizden yana değil, size karşı oynar…
-The Intelligent Asset Allocator/Akıllı Varlık Dağıtımı…
Dedi ki: Başarılı yatırımın sırrı hisse seçmek değil, varlık dağılımı yapmaktır…
-A Splendid Exchange/Mükemmel Bir Takas…
Dedi ki: Ticaret, halklar arasında refah getirebilir; ama aynı zamanda sömürünün ve savaşın da zemini olabilir…
-The Birth of Plenty/Bolluğun Doğuşu…
Dedi ki: Neden bazı ülkeler zenginleşti, bazıları yoksul kaldı; zenginliğin sırrı kaynaklarda değil, kurumlarda ve fikirlerde yatar…
-The Delusions of Crowds: Why People Go Mad in Groups/Kalabalıkların Hezeyanı-Topluluklar Nasıl ve Niye Delirir…
Dedi ki: İnsanlar birey olarak rasyonel olsalar bile, kalabalık hâlinde irrasyonel/akılsız hale gelir….
Üzerinde duracağım kitabı bu. Çünkü:
Bernstein tarihten örneklerle, insanların sürü psikolojisiyle nasıl büyük hatalar yaptığını ve bu durumların tekrar tekrar nasıl yaşandığını gösteriyor…
18’inci yüzyıl Hollanda lale balonundan girip, 1929 ABD borsa krizinden günümüze kadar gelip; 1990’larda teknoloji şirketlerinin borsa spekülasyonu olan Dot-com köpüğünden 2008 Mortgage krizine kadar finansal hezeyanları ele alıyor.
-Bu finans balonları, salt açgözlülükle açıklanamaz; bunun altında kolektif inanç sistemi var...
-Bu finans balonları sürecinde insanlar, aklın-mantığın değil grup güveninin peşinden gidiyor...
-Bu finans balonu sırasında, insanlar paralarını yitirir ama daha önemlisi akıllarını kaybeder…
Peki, bunların temelinde ne vardı: Körü körüne dini ve ideolojik inanç!
Ne demek istediğime geleyim:
Kitlesel yanılgıların ortak nedeni
Mesele salt finans balonlarına kanmak değil, körü körüne inancın altında yatan asıl nedeni görmek lazım…
Bernstein dedi ki:
-Rasyonalite/akıl bulaşıcı değildir ama delilik bulaşıcıdır…
-İnsanlar bilgiye değil, başkalarının inancına/görüşüne güvenir…
-İnanç sistemleri –ister finansal ister dini– genellikle eleştirel düşünceyi bastıran yapıdadır…
-Tarih, irrasyonel topluluk davranışlarının tekrar ettiğini gösterir ve fakat her kuşak bu hataların özgün olduğunu sanarak yeniden yeniden yapar…
Yani… Bu gök kubbe altında yaşanılanlar ilk kez olmuyor. Tehlike büyük; “topluca deliren insanlar, nadiren topluca iyileşiyor” çünkü…
Peki kurtuluşun tek yolu neydi; -iktidarların ihanet gibi gördüğü- eleştirel düşünceyi hakim kılmak. Yoksa, “insanlar birey olarak akıllı olabilir, ama kalabalık halinde kolay kandırılır, korkar, sürüklenir ve fanatikleşir…”
Sonuçta böyle toplumlarda:
-Akıl değil, aidiyet…
-Gerçek değil, inanç…
-Tartışma değil, bağlılık…
-İtiraz değil, sadakat ödüllendirilir.
Bu tespitler bugün ülkemizde yaşadıklarımıza ne kadar benziyor değil mi?
Türkiye’de her kriz “dış güçlerin oyunu”, “üst akıl”, “gizli planlar” gibi komplo teorileri ile açıklanıp geçiştiriliyor.
Gerçekle yüzleşmek yerine, din-millet anlatıları ve aidiyet efsaneleri dolaşıma sokuluyor…
Tüm bunları niye yazdım biliyor musunuz:
Bir meslektaşım TKP’nin çözüm sürecine dair uyarıcı bildirisine imza attığı için, AKP’li bir isim tarafından “yabancı istihbaratın oyununa geldiği” suçlaması ile karşılaştı!
Her eleştirel düşünceye komplocu yaklaşmak siyasi refleks haline geldi ülkemizde.
Bırakınız herkes konuşsun, herkes yazsın.
Tek aklın mutlaklığı, yanılgının tarifidir.