Artık geride kaldığını düşündüğüm soruşturma-dava süreçleri yine karşıma çıktı!
Gazeteciliğimize tahammül edemeyenlerin kumpası sonucu 14 Şubat 2011’de gözaltına alınıp, üç gün sonra tutuklanıp Silivri zindanına atıldık...
Sekiz ay sonra 22 Ağustos’ta iddianame çıktı. Üç ay sonra 23 Kasım’da ilk duruşma yapıldı…
Ve, 12 Nisan 2017’de beraat ettik, devlet hatası sebebiyle tazminat ödedi.
Biz gazetecilere yönelik iddia; “Ergenekon silahlı terör örgütüne üye olmak ve yardım etmek” idi…
Yıllar sonra gazeteciler, “örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme” iddiasıyla İBB/İmamoğlu iddianamesine dahil edildi…
Her iki iddianamede de; “medya”, “gazetecilik faaliyetleri”, “yayın”, “manipülasyon”, “kamuoyunu yönlendirme” gibi unsurlar öne çıkarıldı.
Bu soruşturmada da bir “örgüt” varlığından bahsediliyor!
Hatırlarsınız kumpas soruşturmaları-davaları sürecinde “örgüt” kavramı Ergenekon davasının en tartışmalı noktasıydı; hukuken ve mantıken “örgütün” olup olmadığı daima ana konu oldu…
Çünkü “örgüt” iddiasının somut biçimde kanıtlanamadığı halde yargılama bu varsayım üzerinden yürütüldü.
Kuşkusuz İBB iddianamesi ile Ergenekon iddianamesi arasında yapısal farklılıklar var. Ancak, benzerlikler de yok değil:
Dört unsur olması lazım
Her iki iddianame “örgüt” dayanağını, Türk Ceza Kanunu 220’nci maddesinden alıyor: “Birden fazla kişi, suç işlemek amacıyla hiyerarşik bir yapı içinde, süreklilik arz eden bir biçimde birleşirse, örgüt kurmuş sayılır.”
Yani:
Örgütün yapısı hiyerarşik olacak.
Örgütün amacı suç işlemek olacak.
Örgütün faaliyeti süreklilik gösterecek.
Ve örgütte emir-talimat zinciri olacak.
Bu dört unsurdan biri eksikse “örgüt” yoktur.
İBB/İmamoğlu iddianamesinde yine bir “örgüt şeması” ile karşı karşıyayız! İmamoğlu “örgüt lideri”, belediye bürokratları “yönetici/üye” görülüyor...
Mahkeme sürecinde sıklıkla bu “örgüt” konusu tartışılacak:
-Kamu kurumu idari görevleri ile “örgüt hiyerarşisi” birbirine karıştırılmamış mı?
-“Sistematik ihaleler ve yönlendirmeler” denen “örgüt” faaliyeti iddiaları, belediyenin süreklilik arz eden yasal idari işlemleri değil mi?
-“Kamu kaynaklarını parti lehine kullanma, çıkar sağlama” iddiası siyasi/etik meseledir; “suç örgütü amacı” kavramına denk olabilir mi? Parti içi hizip, “örgüt” sayılabilir mi? Vs.
Duruşmalar başlayınca ihale kayıtları, şirket ilişkileri, telefon mesajlar, toplantılar gibi iddianamedeki delillerin, “örgüt” yerine “idari uygulama” - “mali işlem” niteliğinde olup olmadığını herkes bilecek…
“Örgütün” soyut olup olmadığını herkes görecek…
Somut emir talimat zinciri, “örgüt” amaçlı mı, yoksa kamu görevi mi, herkes anlayacak…
“Örgüt” varlığının, deliller ile değil yorumlarla yapılıp yapılmadığı herkes öğrenecek…
Soruşturmanın siyasi sonuçlar doğurması amacıyla yapılıp yapılmadığı herkes kavrayacak…
Dava daha yeni başlıyor.
Teşhir edilmekten bıktım
Deja vu: Ben bu dava sürecini yaşadım, bugün benzerine şahitlik ediyorum:
Yanıt veremeyecek durumdaki cezaevindeki insanların aylardır üzerinde tepiniliyor. Özel hayatları bile paramparça ediliyor…
Dün olduğu gibi bugün de pek kimseler, iddianamenin ciddi konuları üzerinde değil, magazin peşinde koşuyor...
Hiç üzerinde durmayacaklar mı; ciddi iddialar ve yanıtlarına... Oysa neler yok ki? Mesela:
İddianamede “örgüt” kuruluş zamanları ile suç tarihleri arasında tutarsızlık yok mu?
Tek kare fotoğraf, “örgüt” yöneticisi olduğunun delili kabul edilebilir mi? Yargıtay kararlarına bakılmayacak mı? “Kanıtlanamayan eylem yok hükmündedir.”
Sorular ve yanıtlar çok…
Özellikle meslektaşlarıma sitem ediyorum: Bir grup gazeteci yargılanırken, bir diğer grubun hakikati araştırmadan önlerine konulanı tekrarlaması yıllar içinde hiç değişmemiş görünüyor.
Uzun dönem medyada görev yaptığı için, meslektaşlarının hukuku göz ardı ederek Murat Ongun üzerinden “adam asmaca” oynamasına üzülüyorum. Aylardır dedikleri şu; “reklam ve tanıtım ihalelerine belirli şirketler sıkça davet edildi.”
Şu gerçeği nasıl bilmezler; davet usulü yasal-yaygın (21/b, 21/f) yöntem. AKP iktidarı ihalelerde yıllardır bunu yapıyor.
Usul uygunsuzluğu varsa bile bu en fazla idari disiplin konusudur. Yargıtay kararı var; “usul hatası örgüt suçu doğurmaz.”
Buna benzer var olduğuna dair gösterilen deliller “örgüt” suçu için hukuken ve mantıken yeterli olup olmadığını öğreneceğiz. Örneğin:
Gizli tanığın, “bazı gazetecilere para aktarıldı” yalanıyla, hiçbir somut delil ile desteklenmeden, gazetecilerin sabaha karşı gözaltına alınıp, iddianameye eklenmeleri kabul edilemez. Canımı yaktı, teşhir edilmekten bıktım artık.
Ergenekon’dan çıkıldı, buradan da çıkılır...