Emperyalizm ideolojisi neoliberalizmin “sendika, siyaset yapmamalıdır, ki aslında sendikaya bile gerek yok” anlayışı, isminde “Devrimci” sıfatı taşıyan sendikayı bile derinden etkiledi.

İdeolojisiz sendikacılık, üretimden gelen gücünü salt paraya indirgedi: “Bana ne vereceksiniz!”

İşçi fetişizmi, işçiye olduğundan fazla değer ve güç atfetmektir. Kendini buna kaptıranlar, işçinin “para para para” taleplerini hep haklı buluyor!

Hesaplamalarda rakamlar-istatistik var, ideoloji-siyaset yok. Ülkenin -sendikasızlığı da yok eden- ekonomi-politik gerçeği yok.

Bu satırları, İzmir belediyesinden para isteyen DİSK için yazıyorum; diyelim belediye istenen artışı yaptı, merkezi iktidar bugün belediyeyi sık boğaz ederken bunu nasıl ödeyecek? Ödeyemeyince ne olacak? İşçi yine eyleme başlayacak ve sonuç kaos...

Grevin salt mali portresi hesaplanıyor ya politik sonucu?

Kimin umurunda? İktidar hegemonyasının ileride daha büyük emek sömürüsüne yol açacağı kimin umurunda?

Ücret artışı, ideolojisiz-siyasetsiz nasıl düşünülebilir? DİSK bürokrasisi, ülkede 19 Mart’tan sonra neler yaşandığının farkında değil mi?

Görünen: DİSK ülkenin toplumsal yapısına, siyasal karakterlerine yabancılaşmıştır. Kırk yıldır neoliberalizm gölgesindeki sendikacılığın hazinli halidir bu: Siyasetsiz sendikacılık!

Evet emperyalist küreselleşme ideolojisi, emeğinin gücünü siyasi mücadeleden koparmakta başarılı olmuştur. İzmir bunun son örneğidir…

İşçi sınıfının intiharı

İzmir grevinin bir diğer tehlikesi var:

Türkiye’de işçi sınıfının dörtte üçü asgari ücretle çalışmaktadır. Emeklilerin hali içler acısıdır.

AKP belediyelerinde emekçiler sesini çıkaramamaktır ki çoğu örgütsüzdür veya -Hıristiyanlıkta olduğu gibi “din temelli sendikacılık” yapmaktadır…

Merkezi iktidarın boğmaya çalıştığı CHP belediyeleri bir yanda işsizlere alan yaratmaya çabalarken, diğer yanda verebildiği kadar maaş ödemekte. Ancak, politik bilinci olmayan strateji nedir bilmeyen, gücünü feodalizmden alan işçilere bu yeterli gelmemektedir!

Sanki ekonomik kriz sadece kendilerini darmadağın etti? Keskinleşen sınıf çelişkisini salt belediyeye baş kaldırarak mı yok edeceklerini sanıyorlar?

Ekonomi-politik krizin nedenleri üzerinde durmak şöyle dursun, bunu değiştirmek için parmaklarını bile kıpırdatmıyorlar! Bildikleri; sendika eşittir para!

Meseleye -Marks gibi- toplumun bütününün penceresinden bakmak gerek.

Bu eylem aslında sendikayı devre dışı bırakma veya emeğin gücünü etkisiz kılma çabasıdır. Bu anti-sendikacılık ideolojisidir...

İtibarıyla İzmir’de yaşanan özünde işçi sınıfının intiharıdır.

Yeni bir sendikacılık anlayışı, örgütlenmesi ve bilinçli işçi sınıfı yaratılmak zorunda. Bunun da öncelikli yolu, solun işçi fetişizminden kurtulmasından geçiyor.

Kimseyi rızaya ikna etmiyorum, hedefin yanlışlığını belirtiyorum...

Ne diyor dillerdeki slogan:

Kurtuluş yok tek başına

Gerisi lafügüzaf

Eleştiri, sağlıklı bir düşünce sisteminin gelişmesinde son derece önemli. Ancak eleştirinin doğru bilgiye dayanması, tutarlı, samimi ve ahlaki olması eleştirinin gücünü ve etkisini artırır…

İzmir’deki sendikal mücadeleyi sorgulayacağız, ikaz edeceğiz ve yapıcı eleştiride bulunacağız. Hak ve adaleti gözden kaçırmayacağız kuşkusuz. İşçi sınıfı düşmanlığı yapacak değiliz. Ancak, olgu devrimcidir

Gerçek şu ki:

Türkiye’de işçiler arasında örgütlenme yetersiz.

Türkiye’de işçiler, işverenler karşısında güçsüz.

Keza:

Türkiye’de sendikalar zayıf. Türkiye’nin 2024 yılındaki sendikalaşma oranı yüzde 15,22’dir. Bu sendikalaşma oranı ile Türkiye gelişmiş ülkelerin sendikalaşma oranının hayli gerisinde kalmaktadır.

OECD verilerine göre İzlanda yüzde 92,2 ile en yüksek sendikalaşma oranına sahip ülkedir. Bunu yüzde 67,1 ile Danimarka, yüzde 65,2 ile İsveç takip etmektedir.

Tablo ülkemiz açısından vahimdir…

Daha acısı Türkiye’de sendikalar güvenilir değil. Sarı sendikalar iktidarın arka bahçesi olarak itibarlarını kaybetti. Sendika ağaları türedi…

Sendikaların demokrasi ile bağı koptu. Ki kendi iç yapılarında bile demokrasi kalmadı!

Son 40 yıllık emperyalist küresel saldırı, sendikacılık hareketinin gelişimi açısından son derece elverişsiz piyasa yarattı. Bu süreç boyunca yaşanılan ortam ve sorunlar o denli büyüdü ki, eski mücadele araç ve biçimleri yetersiz kaldı.

Yani: İzmir grevi temelde yatan sorunu ortaya çıkardı!

Soruna çözüm önerileri ve geleceğe dönük programlar oluşturma konusunda acil eleştiriler, tartışmalar yapılmak zorunda. Sorun çok boyutlu...

Mesela: Yeni teknolojik gelişmeler “zihinsel emeği” kullanan beyaz yakalı artışı bile bu örgütlülüğün başlı başına ele alınmasını zorunlu kılıyor…

Uzatmayayım:

En önemlisi; işçilerin sınıf kimlik bilincini gerçekleştirecek politik sendikacılıktır. Gerisi lafügüzaf... Aksi durumda yenilgiye mahkumdurlar.

Sloganın devamı ne diyor:

Ya hep beraber, ya hiçbirimiz