Barış yapalım istiyoruz.
Kimsenin kökünden kopmasını istemiyoruz.
Tam bağımsız bir ülkede birlikte yaşamanın yöntemini arıyoruz. Bilimsel ve gerçekçi özgür tartışma olmadan bunu başaramayız.
Başımdan geçen iki ilginç olay anlatmalıyım.
Birincisi:
Yıl, 2007…
Kanal D’deki yapımcılığını yaptığımız “Sağır Oda” dizisi hayli başarılıydı.
Senaryo gereği, başroldeki (Aras, Oğuz Bey, Zahit adlı) karakterler Irak/Musul-Kerkük’e geçti ve orada aralarında şöyle diyalog oldu:
-Musul Kerkük’ü almazsak Diyarbakır’ı veririz… Türkiye büyümezse küçülür…
Kanalın genel müdürü İrfan Şahin telefonla aradı; “Bu diyalogu hemen çıkar” dedi! “Niye” dedim, “birileri çok rahatsız” diye yanıt verdi. Tartışmadık, kavga ettik. Çıkarmadım... Bir-iki bölüm sonra dizi kaldırıldı.
Kimdi o birileri; FETÖ!
Senaryodaki diyalogdan neden rahatsız olmuştu FETÖ? Siz onu “İsrail/MOSSAD” diye okuyun…
Milli çözüm süreci hiç kolay yürümeyecek, bundan emin olunuz. Diziye bile tahammülleri olmayan cephe var çözümün/barışın karşısında…
Dikkatli-uyanık olunması için yazıyorum.
Diğer olayı anlatayım:
Cemal, Çandar, Altan
Yıl, 2023.
Türkiye seçime gidiyordu...
DEM öncülüğünde, TİP-EMEP gibi sosyalist partiler Emek ve Özgürlük İttifakı kurdu.
Listeler belli olduktan sonra Hasan Cemal ve Cengiz Çandar isminin olması başta TİP olmak üzere ittifak çevrelerinde şaşkınlık yarattı. Keza, TKP ittifak görüşmelerinden çekildi…
Nereden çıkmıştı bu isimler?
Doktorumuz aynıydı; muayenehanede tesadüfen karşılaşınca Sırrı Süreyya Önder’e sordum.
Her zamanki gülen gözleriyle yanıtladı; “buna şükret, bir de Mehmet Altan vardı, en azından onu engelledik!”
İşin aslı şuydu:
Avrupa Kürt diasporası bu üç ismin tartışma konusu olmaksızın aday listesinde yer almasını istemişti!
Dedim ki; “CHP iktidarına hazırlık yapıyorlar herhalde, yeni açılım için!”
“Hiç sanmam” dedi, “AKP iktidarındaki açılım için olabilir!”
Öyle ya, Çandar ve Hasan Cemal bir dönem AKP’nin “Taraf”ı değil miydi; ayrıca biri Özal’ın Kürt danışmanı, diğeri Erdoğan’ın ağabeyi idi…
Uyarıda bulunmak istiyorum; milli çözüm süreci çok katmanlı olacak, kimin eli kimin cebinde, uyanık olmak lazım!
Çözüm sürecinin karşısına kimileri farklı “program” ile dikilebilir. Şiddette ısrar bunlardan biri… Ki buna da örnek vereyim:
Yusuf Ziya’nın dönüşümü
Tarih: 2 Kasım 1922
Bitlis Milletvekili Koçzade Yusuf Ziya Ankara’da meclis kürsüsünden seslendi:
-“Bendeniz Kürt oğlu Kürdüm. Binaenaleyh bir Kürt mebusu olmak sıfatıyla sizi temin ederim ki, Kürtler hiçbir şey istemiyor. Yalnız büyük ağabeyleri olan Türklerin saadet ve selametlerini istiyor. (Alkışlar.) Biz Kürtler vaktiyle Avrupa’nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları-hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyla biz hak vermek isteyenlere iade ettik. Nasıl ki, Elcezire cephesinde çarpıştık. (Alkışlar.) Nasıl ki Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz. (Alkışlar.)
-Binaenaleyh tekrar rica ederim ki, Suriye’de o mevhum Suriye’de terk ettiğimiz hudutları kurtarsınlar. Bu memleketin, bu vatanın eczası, en mühim parçası olan Kerkük’ü, Süleymaniye’yi, Musul’u unutmasınlar. (Zaten orası bizimdir sesleri.) Binaenaleyh bu istirhamımı takdimle sözüme hitam veriyorum. (Bravo sesleri, alkışlar.)”
Sadece bu sözler değil; -örneğin- 21 Kasım 1920’de mecliste “Ben Kürdüm; fakat Türkiye’nin terakkisini isteyen bir Kürt’üm” gibi konuşmalar yaptı Yusuf Ziya...
Kastamonu İstiklal Mahkemesi heyetinde bile bulundu. (16 Ekim 1920 ile 2 Mart 1921 arasındaki görevinde 420 kişi yargıladı, 11 idam kararı verdiler.)
Pekala:
Etnik kimliğini reddetmeden üniter yapıya bağlı Milletvekili Yusuf Ziya, kardeşi Teğmen Ali Rıza, damadı Faik Bey ve arkadaşlarıyla Diyarbakır İstiklal Mahkemesi kararıyla 14 Nisan 1925’te niye kurşuna dizildi? Şundan:
Yusuf Ziya 1923’te, “Kürt İstiklal Komitesi/Azadi” adında gizli cemiyetin kurucularından olmuştu...
Lozan görüşmeleri sırasında İngilizlerin çıkardığı Nasturi ayaklanmasını (1924) gizlice desteklemişti. Ve, Şeyh Sait (1925) isyanına katılmıştı…
Nereden nereye sürüklenen bir siyasi yaşam öyküsü…
Çıkarılacak dersler var: Legal/meşru siyasal mücadele platformunu terk edip, şiddete yönelmenin çözümsüzlük üretmesi üzerinde düşünülmeli…
Aydın, aklını kullanarak mücadele edendir.
Yusuf Ziya’yı İngiliz emperyalistleri tuzağa düşürdü. Petrol kuyuları önüne tampon yapılmak istendiğini anlamadı.
Meclisteki kimi Kürtler, bu isyanlara katılınca, Kürt kimliğinin meşru siyasetteki görünürlüğü silindi. Mecliste “Kürt” ve hele “Kürdistan” denilmesi bile imkânsız hale geldi.
Çözümsüzlük uzun yıllar sürdü…
Yüz yıl sonra… Umalım, emperyalizmin tuzağına düşmeden barışı bu topraklarda hâkim kılarız…