Liberal paydaşların neleri göze alabileceğini mükemmel bir örnekle anlatmaya devam edelim... Uzun yıllar önceydi…
Gericiler, işbirlikçiler ve içtikleri su ayrı gitmeyen mandacılar tarihi tersyüz etme çabalarına bir yenisini eklemek için çırpınıyorlardı…
Hiç vazgeçmiyorlardı! Çok uzaklara gitmeye gerek yok; yıllar içinde söyledikleri yalanlar, tarihi kendilerine göre yeniden düzenleme çabaları, sevgili Turgut Özakman’ın ülkeye, “Vahdettin, Mustafa Kemal ve Millî Mücadele- yalanlar, yanlışlar, yutturmacalar” isimli dev bir eser kazandırmasına bile vesile olmuştu!
Unutmadan; bu kesimde yer alan kalem sahipleri pek kurnazdı. Diyelim ki, kamuoyuna yutturmaya çalıştıkları bir “hassas konu” var. Önce bu arkadaşlardan biri köşesinde ya da kitabında konuyu işliyor, hemen ardından bir diğeri bu yazıyı kaynak göstererek ikinci bir yazı döşeniyordu. Sonra bir üçüncüsü art arda yazılmış iki yazıyı kaynak alıp üçüncü yazıyı kamuoyuna sunuyordu. Alın size dipnotları, kaynakları olan bir bilimsel “tarihi yalan!”
-Ama olmuyor, olamıyordu!
Her türlü madrabazlığa, para ve medya gücüne karşın bu ülkenin namuslu bilim insanları, tarihçileri iri yalanları, kafalarda yaratılan talanları bir bir çürütüyor, gerçeği belgeleriyle halkın önüne koyuyordu. Peki sonra ne oluyordu?
-Hiiç, yeni yalanlara doğru yelken açıyorlardı!
Bir romancının tarihi çarpıtma girişimi!
Kumpas, bir aşk romanında yer alan “31 Mart Vakası” nın fantastik versiyonuna sarılarak tarihi çarpıtma girişimiyle başlamıştı
Ahmet Altan, “İsyan Günlerinde Aşk” romanıyla ilgili Doğan Hızlan’ın yaptığı söyleşide aynen şunları söylemişti:
-31 Mart vakası mürteci takımının silahlanarak sokağa dökülmesi değildir; dini motiflerle olsa bile özünde bir askeri ayaklanmadır... 31 Mart orduyu siyasetin içinde tutacak bir neden olarak günümüze kadar yaşadı...Tıpkı mürteci ayaklanması olacak diye yapılan ve askerin iktidardaki gücünü pekiştiren 28 Şubat müdahalesi gibi. Bence Türkiye’de hiçbir zaman bir mürteci ayaklanması ihtimali yoktu...
Aynı gün Neşe Düzel Radikal Gazetesi’ndeki Pazar konuşmalarında, “Sezgilerimizle de olsa yakın tarihimizin birçok yalanı içinde barındırdığını biliyoruz... Ahmet Altan’ın romanı da 31 Mart’ın bizim bildiğimiz dinci ayaklanmadan başka bir şey olduğunu gösterdi” diyordu!
Ardından Yeni Şafak Gazetesi’nde Taha Kıvanç takma adıyla yazan Fehmi Koru, “Neşe Düzel’in konuk ettiği Doç. Aykut Kansu, Ahmet Altan’ın tarih tezini doğrulayan şeyler söyledi bile” diye yazıyordu!
Mehmet Altan da Sabah’taki köşesinde “yalanlar tarihi” başlığı altında aynı örnekleri sıralayıp, “Cumhuriyet dönemi de dahil, bize inanılmaz yalanların söylendiğini biliyoruz” saptamasını yapıştırıveriyordu!
Gördüğünüz gibi, formül aynıydı! Aynen çocukluğumuzda öğretilen, “biri tutmuş, öbürü pişirmiş, diğeri afiyetle yemiş” tekerlemesinde olduğu gibi...
-İşbirlikçiler, tarihin tekerleme ile çarpıtılamayacağını bir türlü öğrenemiyorlardı!
31 Mart vakasını anlamak hiç de zor değil!
Evet, 31 Mart tamamıyla gerici bir ayaklanmaydı...
Ayaklanma 13 Nisan 1909’un erken saatlerinde Taşkışla’da bulunan 4. Avcı Taburu’nun askerlerince başlatıldı. Ellerinde İttihadı Muhammedi Cemiyeti’nin yeşil bayraklarıyla ve “Şeriat isteriz” çığlıklarıyla Meclis binasını kuşattılar. Ama onlar yalnızca, önceden tasarlanmış karanlık bir senaryonun zavallı figüranlarıydı!
-Ahmet Altan’ın iddia ettiği gibi bunun aksini yazan tarihçi yoktu!
Bu askerlerin arkasında kim vardı peki? Başta tahta geçebilmek için ruhunu şeytana bile satabilecek Prens Sabahattin, iplerini elinde tuttuğu Ahrar Partisi, Derviş Vahdeti, onun Şeriatçı Volkan Gazetesi, İttihadı Muhammedi Cemiyeti, İngilizci Kâmil Paşa, onun oğlu Sait Paşa ve onların kuyruğundaki bazı sivil unsurlar. Diğer bir anlatımla, bugünkü işbirlikçilerin ataları! Amaç, İttihatçıların egemenliğine ve dolayısıyla meşrutiyete son vermek, tamamen İngiltere’ye bağlı bir iktidar oluşturmaktı. Kısacası 31 Mart hem gerici karakterli hem de dış destekliydi….
Gerici, mandacı, işbirlikçi zevat, bu belgelere dayalı tarihi gerçekleri bilmez miydi? Bilirlerdi, bal gibi bilirlerdi ama işlerine gelmezdi. Belgeleri bir kenara iter, sezgilerini ve aşk romanlarını ileri sürerek ortalığı bulandırmaya çalışırlardı. Tarihi hiç çekinmeden iğfal ederlerdi...
-Bunlar, bu türden tezgâhları hep kurarlardı!