Nerede kalmıştık? Kısaca anımsayalım:

Uzun yıllardır, “Birinci Cumhuriyet’in” tükendiği, Kemalizm’in ömrünü tamamladığı tezini dışarıdaki “görevli” odaklarla eşgüdüm içinde savunan ve gündemde tutmaya çalışan yerli malı işbirlikçiler kimlerin peşine takılmadılar ki!

İlk efendileri CIA istasyon şefleri Paul Henze ve Graham Fuller’di. Ardından bilim adamı etiketli siyasi danışman Samuel Huntington’a sarıldılar. Kuyruğuna takıldıkları, talimat aldıkları, fikirlerini yaymaya çalıştıkları kişiler değişiyor ama öne sürülen sav hiç değişmiyordu:

-Kemalizm devrini tamamladı. Türkiye için biçilmiş kaftan ılımlı İslam’dır!

Kamuoyunu bir türlü istedikleri kıvama getiremediler. Ama hiç yılmadılar. Aynı şevk, aynı heyecan ve aynı ısrarla “çalışmalarını” sürdürdüler!

İşbirlikçilerin, son sıralarda yeni bir kahramanları var; Heinz Kramer! Bu zatı size işbirlikçilerin kaleminden tanıtmıştım. Bir kez daha anımsamakta büyük yarar var:

-Kramer, Avrupa ve Amerika’da “görevi gereği” Türkiye ile ilgilenen kişilerden biri, bir “Türkiye uzmanı!”

Bu görevli uzmanın, “Avrupa ve ABD açısından değişen Türkiye” başlıklı kitabı, Türkiye’nin nasıl “ehlileştirileceğini”, ardından nasıl “sömürgeleştirileceğini”, son aşamada da nasıl “kent devletlere” bölüneceğini ve bu amaca ulaşabilmek için hangi güçlerle ittifak yapılması gerektiğini lisanı münasiple öğütleyen bir “rehber kitaptı!”

“İşbirlikçiler I” başlıklı yazımda bu öğütlerden bir bölümünü aktarmıştım. Örneğin; “Batı’nın her şeyi göze alarak ‘azınlıkta kalan güçlere’ destek olması gerektiği” ya da “Türkiye’nin AB üyesi olmak istiyorsa iç koşullarının sürekli değerlendirmeye tabi tutulacağını kabul etmesi gerektiği, bu değerlendirmelerin her zaman objektif ve adil olmayabileceği ama meşru olduğu” gibi!

-Gerçekten altın değerinde öğütler!

Ortalıkta cirit atan yabancı vakıflar!

Gelelim diğer “altın” öğütlere!..

Anımsatmakta yarar var; Kramer’in kitabındaki ‘Batı’ya öğütler’in bu bölümleri, bizim işbirlikçiler tarafından aynen kamuoyuna yansıtıldı. İşte onların kalemiyle diğer öğütler:

-Batı desteğini toplumsal temeli geniş olan gruplarda yoğunlaştırmalı. Zira, “ideolojik tercihlere ya da dar kafalı etnisiteye dayalı yaklaşımlar açık toplumun gelişmesine hizmet etmez.”

-Siyasi İslam’ın yasa dışı ilan edilmesi akıllıca bir iş olmaz. Batılıların bu kesimle teması ihmal etmeleri de yanlış olur. Ancak bu kesimle temaslar, hiçbir şekilde siyasi ideolojisine destek anlamına gelmemeli.

İşte böyle! Heinz Kramer’in kitabından işbirlikçilerin sütunlarına yansıyan “Batı’ya öğütler”in bir bölümü bunlar. Kitabın “Kemalist modelin erozyonu” başlıklı ilk bölümünde varılan sonuç ise Batı’nın ve yerli malı işbirlikçilerin “ne istediklerini” anlatıyor:

-Gerçekte gereken, yeni yerel ve uluslararası gerçekler ışığında Atatürk’ün siyasi mirasının yeniden yorumlanmasıdır.

Kemalizm, ulus devleti ortadan kaldırıp, Yeni Dünya Düzeni’nin düşlediği “Kent devletlerini” yaratmaya çalışanlar için büyük engel. Sözü edilen “yerel gerçek” ise etnik grupların ya da ılımlı İslam’ın onların deyimiyle ise “azınlıkta kalan güçlerin” ne pahasına olursa olsun desteklenmesi ve güçlendirilmesi! İşte bu nedenle istihbarat servisleriyle içli dışlı NGO’lar ve “insani amaçlar” güden ödenekli yabancı vakıflar Türkiye’nin dört bir yanında cirit atıyordu!

“Bir de Türklerin olmasa!”

Hasan Pulur’un yıllarca bıkmadan usanmadan paylaştığı Japon Tarihçi Yuzo Nagata’nın “İstanbul anısı” aslında bizim “işbirlikçiler” dizimizde anlatmaya çalıştıklarımızı bir çırpıda özetleyiveriyordu. Prof. Nagata’nın deyimiyle “bu acı ve çarpıcı anıyı” onun ağzından nakledelim:

“Amerikalı bir Türkolog’la Galata Köprüsü’nden geçiyorduk, durdum ve ‘İstanbul’a bak ne kadar güzel’, dedim. Amerikalı da ‘Evet, bir de Türklerin olmasa’ diye karşılık verdi...”

Ne kadar açık değil mi! Bütün o çabaların, yazılan onca kitabın, beslenen bunca işbirlikçinin, harcanan trilyonların ana nedeni o basit cümle;

-Bir de Türklerin olmasa!

Yarın “Türkiye uzmanı” Heinz Kramer’in, “görevlisi” olduğu Bilim ve Politika Vakfı’nın kimliğinden yola çıkıp Almanya’nın beslediği diğer vakıf ve kişilerin “kimliklerini” anlatacağım…