Beş günlük “işbirlikçiler” dizisinin son bölümüne geldik…

Aslına bakarsanız, hiç böyle bir niyetim yoktu. Maksadım yalnızca, işbirlikçi kesimin; Heinz Kramer adındaki Türkiye uzmanı “görevli” tarafından kaleme alınan ve Türkiye’nin nasıl adım adım köleleştirileceğini, sömürgeleştirileceğini anlatan kitaba düzdükleri övgüleri kamuoyuna göstermekti. Ancak işin içine girdikçe, NGO yaftalı Alman vakıflarının ve “görevli” sıfatı taşıyan ajan-provokatörlerin Türkiye’nin “altını oymak” için nasıl “fedakârca” çalıştıklarını gördüm!

Öyle ki; bu vakıflar amaçları doğrultusunda, “kalkındırma yardımı” adı altında milyarlar harcıyor, bir takım “gazetecileri” eğitiyor, “yerli köprü başları” oluşturuyor, Kürtçü, İslamcı gruplarla sıkı ilişkiler geliştiriyor, “Kemalizm’in iflas ettiğini, Türk devletinin yapay ve uyduruk bir devlet olduğunu” kanıtlamak için ellerinden geleni esirgemiyorlardı! Bunca zahmete niçin katlanıyorlar diye merak ediyorsanız; çok açık:

-Yeni Sevr’le parçalanmış, “ılımlı İslam’la yönetilen kent devletleri!

“Atatürk, uyduruk Türk ulusunu nasıl kurmuş?”

Sıra geldi bu vakıfların Türkiye’de cirit atan görevlilerine!

-Dr. Wulf Schönbohm: Zamanın Konrad-Adenauer Vakfı’nın Türkiye şefi. Alman ordusu kökenli bu “görevli” vakfın aylık dergisinin Ağustos 1997 sayısında bakın ne demişti:

-Sekiz yıllık eğitim Türk ordusunun İslam düşmanlığıdır. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan günümüze İslam’ın inanç esaslarını ve dini duyguların belirtilmesini ezmiştir!

-Udo Steinbach: Alman Dışişişleri Bakanlığı’nın finanse ettiği Alman Doğu Enstitüsü müdürüydü. Aynı zamanda da Konrad Adenauer Vakfı’nın Türkiye danışmanıydı. 1971-75 arasında “Ortadoğu masası şefi” olarak görev yaptığı Ebenhausen Vakfı’nın Alman dış istihbarat örgütü BND’ye çok yakın olduğu biliniyor. Steinbach’ın 1996’da Abdullah Öcalan’ı Şam’da ziyaret ettiğini bizzat Öcalan İmralı’da açıklamıştı. Bu ajanın bir ara Türkiye’ye girişi de yasaklanmış, ancak büyük olasılıkla “iyi saatte olsunlar” ın araya girmesiyle bu yasak kaldırılmıştı! Bu bilgilerden sonra gelin bu “karanlık ruhlu” ajanın 15 Eylül 1998 günü Katolik Kilisesine bağlı Lingen Akademisi’nin çağrısı üzerine verdiği “İslam’ın Avrupa için önemi” konferansında söylediklerini okuyalım:

-Sorun, Atatürk’ün bir paşa fermanıyla yarattığı yapay ürün Türk devleti ve Türk ulusudur. Sorun, Kemalizm ve Kemalizm’in ulusçuluk ve laiklik ilkeleridir. Sorun, uyduruk, zorlama ve yapay Türk ulusudur. Böyle bir ulus yoktur! Olmadığını, Türkiye’de yaşanan Kürt-Türk, Müslüman-Laik, Alevi-Devlet çatışmalarında görmekteyiz. Bu uyduruk ulusu Atatürk nasıl kurdu? Önce Ermenileri yok ettiler. Sonra da Rumları. Kürtleri şu güne kadar neden yok etmediler, bilinmez...

İçiniz burkuldu değil mi!

Daha bitmedi!

-Heidi Wedel: Udo Steinbach’ın elemanlarındandı. “Alevilik ve Kürtlük” uzmanı olarak tanınıyordu. Hem Friedrich-Ebert Vakfı ile yakın ilişkide, hem de Uluslararası Af örgütü (Amnesty International) adına “Türkiye raporları” hazırlıyordu. Alman Doğu Enstitüsü’nün İstanbul Şubesi bünyesinde “Gazi mahallesi araştırmasını” da o hazırladı.

Horst Bacia ve Rainer Hermann: Frankfurter Allgemeine gazetesinin Ankara ve İstanbul muhabirleri Hermann, Alman Doğu Enstitüsü’nün “Orient” dergisinde kimi hoca efendileri “artık eskimiş Kemalizm’in yerini alması gereken umut işaretleri” şeklinde selamlıyordu!

Bir anımsatma yapalım; Konrad-Adenauer Vakfı 90’lı yılların sonunda Anadolu’da avuç dolusu para harcayarak gayet “bilimsel” bir araştırma yapmıştı. Başlık şöyleydi:

-Türk gençlerinde dini yaşantı yoğunluğu!

Gördüğünüz gibi; isimler, kurumlar görünürde farklı, ama amaçlar, hedefler konusunda ayrı gayrı yok! Göz yaşartan bir birlik ve beraberlik içerisinde aynı dili kullanıp, aynı merkezden yönetilerek şevkle çalışıyorlar!

İşte yerli malı işbirlikçilerin öve öve bitiremediği, sütunlarını açıp, kalemlerini kiraladığı bu NGO yaftalı vakıf “görevli”si kişilerin Mustafa Kemal, Türkiye ve Türk ulusu için gerçek duyguları ve eylemleri böyleydi…

Bu yazdıklarımız “büyük ihanetin” yalnızca çok küçük bir bölümü. Almanya bölümü! Daha İngiltere’deki, ABD’deki “Think tank”ler , yani düşünce kuruluşları, burada eğitim gören Türk kimlikli gazeteci sıfatlı beyzadeler var. Oralardan aldıkları eğitimle “Türkiye yalnızca Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir”, “Bağımsızlık yok artık, karşılıklı bağımlılık var” satılmışlığını kendi yurttaşlarına pazarlamak için cansiperane çalışan zevat var… Bir diğer deyişle emperyalizmin eğitilmiş beslemeleri var…

-Kısacası, sırada daha çoook yazılacak ihanet, kiralık işbirlikçi var!