Lozan karşıtlığı, Sevr seviciliği yine hortladı!
“Mangal partisi” ile şov yapan terör örgütü PKK’dan gericilere, Neo Liberalizme tapınan dönek solculardan, Ergenekon-Balyoz kumpasları için özel çıkartılan gazetesi The Taraf artıklarına kadar kendi ülkesine ölümüne düşman koro yine aynı yalanları, iftiraları kullanarak Lozan Antlaşmasını yerden yere vurmaya başladı…
Haa, bir de saray danışmanları var tabii; AKP’li Cumhurbaşkanı’na bildikleri konularda destek veren kişilerden söz ediyorum! Bu nasıl bilmekse, verdikleri bilgiler maalesef ipe sapa gelmez, yalan yanlış, devletin zirvesini zor durumda bırakacak hurafeler!
Mesela, birkaç yıl önce 27’nci kez bir araya geldiği muhtarlara Lozan’ı şikâyet etmişti Cumhurbaşkanı ve bakın ne demişti:
-1920’de bize Sevr’i gösterdiler. 1923’te bizi Lozan’a razı ettiler. Birileri de bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı. Her şey ortada. Şöyle bağırsan duyulacak adaları biz Lozan’da verdik. Zafer bu mu? Oralar bizimdi… O anlaşmada masaya oturanlar, o anlaşmanın hakkını vermediler. Vermedikleri için sıkıntısını biz yaşıyoruz.
Buna hakkıyla bir yanıt şarttı tabii!
Birader ben bunların neresini düzelteyim?
Bir kere “anlaşma” değil “Antlaşmaydı” önce bu konuyu açıklığa kavuşturalım… Söylediklerine gelince, birader ben bu açıklamanın neresini düzelteyim; Öncelikle emperyal devletler bize Sevr’i göstermediler, burnumuzun önüne uzattılar! Aralarında Damat Ferit Paşa haininin de bulunduğu Osmanlı Heyetini 10 Ağustos 1920’de 3 kilometre uzaklıktaki Sevr kasabasında kapıda 4 saat beklettikten sonra 15 dakika süren sözde törende eşşek gibi imzalattılar!
Mustafa Kemal ve arkadaşları olmasaydı, ‘Küçük Asya’ dedikleri Yozgat-Çorum havalisinde cemaat olarak yaşamaya mahkûm olacak, sonra da silinip gidecektik! Sevr milletin kutsal savaşı ve büyük zafer, sayesinde çöplüğe atıldı!
1923’te bizi Lozan’a razı etmediler; biz ilk görüşmeler sırasında önümüze konulan müsveddeyi reddettiğimiz için toplantı sonlandı. Ancak ikinci görüşmelerde istediklerimizin azamisini aldığımız için o antlaşma imzalandı.
-Tarihte ilk Kurtuluş Savaşını kazanan bir mazlum ulus özgürlük ve bağımsızlığını söke söke aldı!
O sayede Misak-ı Milli sınırlarının Musul-Hatay hariç, 736 bin kilometrelik bölümüne Lozan’da sahip olduk. Bu tarihten 13 yıl sonra Atatürk’ün dehası sayesinde imzalanan Montrö Antlaşması ile Boğazlara tam anlamıyla sahip olduk, 1939’da da Hatay’ı sınırlarımıza katarak Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını 789 bin Kilometreye ulaştırdık!
Lozan konusunda ahkam kesen danışmanlar açıp baksınlar;
İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon bu sonuç karşısında kudurmuş, hatta imza töreninden sonra İsmet Paşa’ya olan hıncını şu sözlerle ortaya koymuştu:
-İstediğinizi aldınız. (Ardından cebini ve ABD delegesini işaret ederek) ama para bizde; nasıl olsa geleceksiniz, yardım isteyeceksiniz. O zaman bugün kabul etmediklerinizi bir bir önünüze koyacağız!
İsmet Paşa, hafif bir tebessümle o ünlü yanıtını vermişti:
-Gelirsek yaparsınız!
Ada cahilleri!
Gelelim adalar meselesine… Lozan’da 12 Adayı kaybettiğimiz iddiası tamamen palavradır! Tam tersine, Bozca Ada ve Gökçe Adayı aldık!
12 Ada, tee 1912’de yani Lozan’dan tam 11 sene önce Osmanlı tarafından İtalyanlara verilmişti. Onlar da 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Yunanistan’a terk ettiler. Duyun’u Umumiye borçlarının esaslı bir bölümü de üstümüze kalmıştı. Ancak kazandıklarımızın yanında çok küçük kalıyordu!
Öncelikle Boğazları yabancı askerden ve silahtan arındırmış, yüzyıllar boyu kanımızı, iliğimizi sömüren Kapitülasyon belasından kurtulmuş, İstanbul’u, İzmir’i, Trakya’yı, Akdeniz şeridini, Doğu ve Güneydoğu’yu, Karadeniz’i söküp almıştık!
-Bugün ülkenin tüm değerlerini satıp savanlar bunu anlayamaz!
Çok doğal olarak, “Ulu Hakan”ları eliyle şimdiki Türkiye topraklarının iki misli yani 1,5 milyon kilometre kare toprağı yitiren, Kıbrıs’ı, Filistin’i İngilizlere adeta hediye eden kafanın bu durumu anlamasını da beklemiyoruz. Ancak biraz saygı hiç fena olmaz!
Zamanın Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın “Meriç ile Ağrı Dağı arasında sıkıştık” şeklindeki gülünçlü cümlesini de hatırlıyoruz, ancak bu şekilde tarihi eğip bükmekle başaramazsınız!
Asıl vahim olan ise Saray’ın tarih danışmanları! Arkadaş, bir değil, üç değil, beş değil; insan sürekli yanıltılmaz ki canım, tabii ki Cumhurbaşkanı her şeyi bilemez ama doğru dürüst bilgilendirilmesi de hakkıdır yani…
Artık tahrif etmeyi bırakın, anlayın ve sindirin:
-Lozan vatan demektir!