Bugün sizlere zamanında “İslamcı düşünür” olarak lanse edilen, şu sıralarda ise sesi soluğu çıkmayan bir muhteremden, daha doğrusu sömürge olmayı yücelttiği yazısından söz etmek istiyorum…
Yıllar önce, FETÖ’nün Zaman gazetesinde kalem oynatan Ali Bulaç’ın, “Sömürge olmamak” başlıklı köşe yazısına hiç şaşırmamış, epey de gülmüştüm.
İslamcı ya da önemli bölümü soldan çark etmiş liberal etiketli yazarların tarihi ne denli kolayca çarpıttıklarını bu sütunda defalarca sergilediğimi izleyenler bilir. Ancak, Ali Bulaç’ın yazısı, bu alanda benzeştiği diğer kalemleri bir çırpıda geride bırakıvermişti!
Yazı, “İslam dünyasının yüzde 80’inin 19. yüzyıldan başlayarak 20. yüzyılın neredeyse son çeyreğine kadar sömürge olmasına karşın Türkiye ve İran’ın bundan kurtulduğu, ancak bu durumun aslında dezavantaj olduğu” ana fikri üzerine kurgulanmış...
Neden dezavantajmış? Çünkü böylelikle, sömürge olanlar totaliter yönetimlerden kurtulmuş, ancak bağımsız kalan iki ülkede totaliter yönetim anlayışı sürekli hale gelmiş! Öyle ki, bugün Mısır ve diğer Ortadoğu toplumları sivil alan ve medeni özgürlükler konusunda Türkiye ve İran’dan çok daha iyi konumda bulunuyorlarmış...
-Pes demiştim!
Bu kadar çarpık bir anlayışın neresini düzeltecektiniz? Sömürge olmayı ilerlemenin motoru olarak gösterecek denli zavallılaşmak bir yana, bugün örnek gösterdiği ülkelere kısaca göz atmak bile yeter aslında, ama konumuz bu değil. Bulaç, yazısında “Vahşileşmiş kapitalizmi savunanların en çok sol kökenli aydınlardan geliyor olması tesadüf değildir” dedikten sonra cümlesini şöyle tamamlıyordu:
-Bunların Kurtuluş Savaşı sırasındaki temsilcileri mandacı aydınlardı...
Burada duralım...
Belgeler hainleri tek tek yazıyor!
Kurtuluş Savaşı’nda mandacılar, işbirlikçiler kimlerdi acaba?..
Bulaç, çalakalem yazdığı yazısında yanılmıyorsam, “Sivas Kongresi sırasında Amerikan mandasına yakın duran Kuvayı Millici aydınları” işaret ediyordu. İnsaf, o aydınların tamamı bu hülya sonrasında Kurtuluş Savaşı’na sonuna dek destek verdiler. Politik hesaplar ve ihtiraslar ayrı bir yazı konusu. Ali Bulaç ve onun teknesine binenlere kısa bir tarih dersi vermek gerekiyor, bakalım solcu diye işaret ettiği asıl mandacılar aslında kimlermiş?
-Bağımsızlık savaşı veren Kuvayı Millicileri din dışı, hain ilan edip, uşağı Şeyhülislam Dürrizade’nin fetvasıyla idama mahkûm ettiren, Anadolu’yu işgal eden Yunan ordusunu ise “Hilafet ordusu” olarak selamlayan, kurtuluş sonrası bir İngiliz zırhlısıyla ülkesinden kaçan Vahdettin mi solcuydu?
-1918 Kasım’ında Associated Press muhabirine, “halifenin egemenliğini tehdit etmeyen herhangi bir manda yönetimini memnuniyetle kabul edeceğini” söyleyen veliaht Abdülmecit mi bağımsızlıkçıydı?
-İşgalci Yunan hükümetine başvuran, başkanlığını eski Şeyhülislamlardan Mustafa Sabri’nin yaptığı Anadolu Cemiyeti, Yunan işgali altındaki Batı Anadolu’da bir “Batı Anadolu Özerk Hükümeti” öneriyordu. Yönetimin başında Hıristiyan bir vali bulunacaktı. Bu öneri Yunanistan Başbakanı Gunaris’in önüne geldiğinde şu yanıtı vermişti: “Bu hain Türklere ihtiyacımız yok!” Bu cemiyetin başındaki din adamlarının etiketinde vatansever/solcu mu yazıyordu!
Tümü İngiliz uşağıydı!
-Edirne Selimiye Camii’nde, 13 Ağustos 1920’de, Yunan Genel Valisi’ni, Yunan generallerini, Rum metropolitini ağırlayıp, Venizelos’un sağlığı için dua okuyan Müftü Hilmi Efendi mi, yoksa bu haberi manşetten veren Te’min gazetesi mi yurtseverdi?
-Yunan ordusunun halifenin ordusu sayılması gerektiğini söyleyecek kadar alçalan Teali-yi İslam (İslamı yüceltme) Cemiyeti mi bağımsızlık yanlısı solcuydu?
-Alemdar gazetesinde “dünyanın en adil, en namuslu, en haşmetli devleti” diye yazan Refii Cevat Ulunay mı, kurtuluş hareketini uydurmasyon bir blöf olarak tanımlayıp, “Kuzum Mustafa, sen deli misin?” diye alay eden Refik Halit Karay mı, “fenalığın kaynağı Kuvayı Milliye, ateş olsa cirmi kadar yer yakar” diyen Ali Kemal mi, yoksa başta padişah olmak üzere tümünün üye olduğu “İngiliz Muhipler Cemiyeti” mi solcuydu?
Yalanın, tarihi çarpıtmanın da bir sınırı vardır. Belgeler olanca açıklığıyla ortada, bağımsızlığa düşman olanların, işbirlikçi ve mandacıların neredeyse tümü dinci, padişahçı ve liberal takımdandı… Bu yazıya hiç şaşırmamış ama şöyle düşünmüştüm:
-Yazık, İslamcı düşünürü böyleyse...