Olmuyordu, dilini tutamıyordu...

O kadar kin, o denli nefret dolu ki dayanması mümkün değildi; içindeki zehri akıtmadan duramıyordu! Öylesine düşmandı ki tarihi gerçekleri çarpıtmaktan, doğruları hiç sıkılmadan saptırmaktan bile çekinmiyordu...

-Abdurrahman Dilipak, bunu hep yapıyordu!

Çok uzun yıllar önce,1996 Kasım ayında, Kanal 6’da, Hulki Cevizoğlu’nun ‘’Ceviz Kabuğu’’ programında İstiklal Mahkemeleri tartışılıyordu. Prof. Dr. Ergun Aybars, Dilipak’a dönerek sormuştu:

-Siz, İstiklal Mahkemeleri kararıyla 120 bin kişinin asıldığını yazdınız. Bunu nerden çıkardınız?

Soruyu soran Aybars, birinci ve ikinci dönem İstiklal Mahkemeleri üzerine araştırmaları ve iki ciltlik eseriyle ünlü bir bilim adamıydı. Kurtuluş Savaşı ve kuruluş sürecinde TBMM’nin çıkardığı yasayla görev yapan mahkemelerin, vatan hainleri, asker kaçakları, tecavüz sanıkları, isyancılar ve suikastçılara verdiği idam cezalarından 2 bin kadarının uygulandığını belgelere dayanarak yazmıştı. Dilipak’ın verdiği yanıt karşısında hayret ve esefle başını salladı:

-Toplumun kuşkusuna, rivayetlere dayanarak yazdım!

İşte Dilipak buydu!

Çanakkale’den bin kat daha faziletli”

Abdurrahman Dilipak, şov yapmaya bayılıyordu.

Amerikan askerlerinin Irak’ın Necef kentine saldırısı sırasında ölenler için Fatih Camii’nde gıyabi cenaze namazı kılınıyordu. Namaz sonrası megafonu eline alan Dilipak, aynen şunları söylemişti:

-Necef’teki mücadele insanlık onurudur. Biraz önce hutbede bize Çanakkale Savaşı mücahitlerinin ne yüce bir değer için savaştığı anlatıldı. Necef benim için Çanakkale’den bin kat daha faziletlidir...

Hiç şaşırmamış hatta ‘’Az bile söyledi. Cesaret edebilseydi Çanakkale’nin yanına Kurtuluş Savaşı’nı da eklemekten büyük mutluluk duyardı’’ diye düşünmüştüm!

Ümmetçinin böyle düşünmesi çok doğaldı, çünkü ümmetçinin vatan kavramı yoktu! Hatırlar mısınız bilmem; yıllar önce Necmettin Erbakan’ın Almanya’da yaşayan yeğeni Mehmet Erbakan da ait olduğu yeri şöyle açıklamıştı:

-60 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktansa 1 milyarlık İslam ümmetine ait olmayı tercih ederim...

Doğrusu söylüyordu! Gerçek düşünceleri buydu. Zaman zaman dayanamıyor, söylüyorlar, büyük tepki görünce çark ediyorlardı.

Ediyorlar çünkü öyle aman aman ‘’fazilet’’ sorunları da yoktu! Kurtuluş Savaşı da Cumhuriyet de Türk Devrimleri de onlar için tam anlamıyla bir karabasandı! Yazılarında, kitaplarında, televizyon ya da radyo programlarında hep aynı kini biley taşına yatırıyor, eskiye özlemi parlatıyorlardı!

‘Onlar vatana düşman’

Onlar, her zaman iftiharla söyledikleri gibi; Yunan ordusunu ‘’Halifenin Ordusu’’ ilan eden, Mustafa Kemal için, Kuvayı Milliyeciler için idam fermanı çıkaran Sultan Vahdettin ‘in, Şeyhülislam Dürrizade’nin, “Beni Türklükten azat et Allah’ım” deyip, Kurtuluş Savaşı sonrası Yunanistan’a kaçan Mustafa Sabri’nin ecdadıydı...

-Onlar, Kurtuluş Savaşı sırasında Yunan’ın, İngiliz’in yanında yer alan İskilipli Atıf Hoca’nın torunlarıydı...

-Onlar, Arap çöllerinde, İngiliz buyruğuyla hastanedeki yaralı Türk askerlerini bile katleden Şerif Hüseyin ‘in hayranlarıydı...

Yazının tam burasında aklıma, Nâzım Hikmet ‘in, 1945’te hapishaneden Piraye ‘ye yazdığı ‘Saat 21-22 Şiirleri’nden o muhteşem mısralar düştü:

Bursa’da havlucu Recebe,

Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana

düşman,

fakir-köylü Hatçe kadına,

ırgat Süleyman’a düşman,

sana düşman, bana düşman,

düşünen insana düşman,

vatan ki bu insanların evidir,

sevgilim onlar vatana düşman...