Mehmet Murat Çalık… 1972’de Trabzon Maçka’da doğdu yani 53 yaşında…

Türkiye’nin ilk Şehir ve Bölge Planlamacısı Belediye Başkanı olan Çalık daha önce Beylikdüzü Belediyesi’nde Ekrem İmamoğlu’nun yardımcısı iken, onun Büyükşehir’e geçmesiyle birlikte bu ilçenin Belediye Başkanı olmuştu.

4 ay önce sabaha karşı evine baskın yapıldı ve gözaltına alındı. Aynı zaman diliminde İmamoğlu dahil birçok belediye çalışanı da aynı şekilde yürütülen operasyonlar sonucu gözaltına alınıyordu! Daha sonra bu kişilerin büyük çoğunluğu bir dizi suçlamayla tutuklanacaktı… Kısa bir sonra ise bu operasyonun bir itirafçının ifadesi nedeniyle yapıldığı ortaya çıkacaktı.

Ancak, Murat Çalık’ın bir farklı durumu vardı; 2 kez kanser hastalığı geçirmişti… 1999 yılında “akut miyeloid kanserine” yakalanmış tedavi sonucunda bu kanseri yenmiş, ancak bu kez de “akut lenf kanserine” yakalanmıştı. Bu kanseri de bir yıllık tedavi sonunda atlatmıştı ama sürekli kontrol altında sürdürüyordu yaşamını…

Aradan 4 ay geçti. Bu sürede Çalık tam 21 kilo verdi. Sürekli kilo kaybına karşın İstanbul’dan İzmir Buca Cezaevi’ne gönderildi. Değerleri sınırda bulunan Çalık’ın hastalıklarının tekrar nüksetme tehlikesi ortaya çıkıp boynunda da bir kitle teşhis edilince 4 Temmuz’da ameliyat edildi. Hemen ardından tekrar cezaevine gönderildi!

-Saatler günlere, günler haftalara, haftalar aylara döndü…

“Taammüden ölüme göndermek!”

Ancak yine olmadı, kilo kaybı sürüyor, kan değerleri geriliyordu…

Çalık, 18 Temmuz akşamı yeniden hastaneye sevk edildi. Adli Tıp Kurumu daha önce yapılan tetkikleri yetersiz bulmuş sil baştan yeniden yapılmasını istemişti…

Eşi, avukatları son derece zahmetli olan tetkiklerin bir kez daha yapılmasına karşı çıkıp “bu yapılanların eziyet” olduğunu açıkladılar…

Hemen ardından İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez, TBMM Genel Kurulunda Murat Çelik’in sağlık durumuyla ilgili olarak bilgi verdi ve tüyler ürperten, vicdan kanatan bir iddiada bulundu. Bakın Çömez ne dedi:

-Elimde Sağlık Bakanlığı İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma hastanesinin raporu var. Bu raporda kemik iliği biyopsisi yapıldığı ve “blast oranının” yüzde 4-5 çıktığı belirlenmiştir. Eğer kanser hastalığı geçirmiş birinin blast oranı 4-5 ise hastalık nüksediyor demektir. Aynı raporda “nötropenisi ve lekopenisi var” deniyor. Ne demek peki bu? Vücudunun savunma hücreleri tükenmiş, bitmiş demek!

Bu bölümü özellikle aldım çünkü Çömez daha sonra aynen şöyle diyordu:

-Adli Tıp Kurumu ise raporu çarpıtıyor. Adli Tıp hastaneden kendisine gelen “yüzde 4-5” oranını tahrif etmiş yerine “3-4” yazmış. Adli Tıp “kanser nüksediyor” dememek için belgeleri, bilgileri değiştirmiş arkadaşlar!

Çömez, bu skandalı anlattıktan sonra son noktayı da şöyle koyuyordu:

-Buradan Sağlık Bakanına, Adalet Bakanına sesleniyorum. Bu bir skandaldır, bu birisini taammüden ölüme göndermektir! Gereği yapılmaz ise Sayın Çalık hastaneden canlı çıkamaz!

Turan Çömez hem iyi bir siyasetçidir hem de çok iyi bir doktordur. Böyle bir konuda boş konuşmayacak denli de ciddi ve saygın bir insandır…

Çömez’in bu açıklaması üzerine Adli Tıp Kurumu bir açıklama yaparak tahrifat olmadığını, hastanenin gönderdiği raporun yetersiz olduğunu ve tetkiklerin bir daha hem de sil baştan yapılması gerektiğini söyledi, iyi mi!

İnsan hayatı bu kadar mı ucuz?

Önümde hastane penceresinden annesine bakan Murat Çalık’ın fotoğrafı duruyor.

-Bu “vicdan karası” durumu yazarken boğazımda bir yumru yüreğimde keskin bir acı…

Üstelik yalnızca o değil ki; Gezi olaylarını organize etmekle suçlanan menajer Ayşe Barım mesela. Hem beyninde hem kalbinde hasar olduğu saptanan ve aylardır tutuklu bulunan Barım’ın sık sık baygınlık geçirdiği, durumunun kritik olduğu avukatları tarafından defalarca dile getirildi. Barım, 3 gün önce tahliye istemi ile Adli Tıp Kurumu’na sevk edilmiş, muayenesinin ardından tekrar cezaevine gönderilmişti!

Mimar Tayfun Kahraman örneğin; 39 aydır tutuklu. 2005’ten bu yana MS tedavisi, görüyor. Bu son derece ciddi, bağışıklık sistemini tehdit eden hastalık için hastaneden 3 ay sonrasına randevu verildiğini öğrenince isyan ettim! Kafamda hep aynı soru:

-İnsan hayatı bu kadar mı ucuz?