Sosyal medyadan gelen mesaj şöyle başlıyordu:
Birbirine kilitlenen eller… Gülen, minnetle bakan gözler… Özgürce istediğini yiyip içebilen çocuklar…
Peki kimlerdi onlar? Yeniden yaşam yolculuğunun kahramanlarıydılar! Bu yolculuğun mimarı, her gördüğüm ya da konuştuğumda “bin yıl yaşasın” dileğinde bulunduğum sevgili Prof. Dr. Mehmet Haberal’dı… Başkent Üniversitesi Hastanesi’nde ölüden karaciğer nakilleriyle gerçekleştirilen ameliyat ile sağlığına kavuşan 2 kız kardeş için bir araya gelmişlerdi…
İkra Bozdağ, 2 yaşındaydı. 26 Temmuz’da Haberal ve ekibi tarafından gerçekleştirilen operasyonla hayata yeniden tutunmuştu.
İkra’nın ablası Ayşe de mayıs ayında Haberal ve ekibi tarafından gerçekleştirilen Domino karaciğer operasyonuyla başlamıştı yeniden yaşam yolculuğuna…
Peki, ya diğerleri? 13 yaşındaki Zeynep Türkan Özdemir 19 Temmuz’da ölüden bağışlanan karaciğer ile sağlığına kavuşmuştu…
17 yaşındaki Yeliz Zehra Koç 29 Temmuz’da ağabeyinden alınan karaciğer ile yeni yaşamına merhaba demişti…
Zehra’nın kardeşi Büşra Koç ise 2023 yılında yapılan karaciğer nakli ile sağlığını kazanmıştı. Bugün ablasının en büyük destekçisi ve moral kaynağıydı…
Mesela, Fatih Gündoğdu 2003 yılında babasından alınan karaciğer parçası sayesinde yaşama tutunmuştu. O gün 9 yaşındaydı, bugün 31 yaşında ve kontrolleri için gelmişti!
Yine, 35 yıl önce karaciğer nakli olan ve şu anda transplantasyon servisinde sekreterlik yapan Sabahat Başaran da nakil hastalarının yanındaydı…
-Onlar giderek büyüyen bir aileydi artık!
Organ bağışını “günahtır” diye engellemeye çalışan sahtekârlar!
Buraya kadar anlattıklarım, insan olana büyük sevinç ve mutluluk aşılayan, “iyi şeyler de oluyor” dedirten güzel şeyler…
Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var; Türkiye canlıdan nakiller konusunda dünyada lider konumunda. Öyle ki; artık dünyanın dört bir köşesinden organ nakli için ülkemize koşuyor insanlar. Ancak ölüden bağışlar hala çok yetersiz!
Peki neden? Çünkü, kendilerine şeyh, şıh sıfatını yakıştıran birtakım sahtekârlar organ bağışını kötülemekte, “sakın bağış yapmayın, öteki dünyaya eksik gidersiniz” safsatalarıyla insanların gözünü korkutmak için adeta yarışıyorlar da ondan!
Aydın din adamları, bu iddiaların yalan olduğunu, toprak altında çürüyecek olan organları bağışlamanın, insan hayatı kurtarmanın hem büyük bir iyilik hem de büyük bir erdem ve sevap olduğunu haykırıyorlar…
Türkiye 3 Kasım’da organ naklinin 50. Yaşını kutlayacak. Prof. Dr. Mehmet Haberal MESOT Kongresi’nde dünyayı Ankara’da buluşturacak. Ve tabii, organ bağışı konusunda önyargıları kırmak için de biteviye çalışmayı sürdürecek…
-Bin yaşayın sevgili Hocam!
Topuklayan Efe’nin düştüğü gayya kuyusu!
Önceki günkü yazımda “Aydın kepazeliğine” değinmiş ve şöyle demiştim:
-Aslında çok daha ağır bir yazı yazabilirdim ancak Özlem Çerçioğlu’nun, 23 yıllık mazisini bir çırpıda silip AKP’ye katılacağına inanamıyorum. Önce gözlerimle görmem, tanık olmam gerekiyor!
Maalesef doğru olduğunu gördüm. Önceki sabah partisinden istifa ederken CHP için yaptığı zavallı açıklamayı okudum, Öğleden sonra AKP rozeti yakasına takıldıktan sonra “sayın Cumhurbaşkanımızın himayesindeyim” sözlerini de dinledim.
AKP’li Cumhurbaşkanı’nın sahnede partiye katılanların biri hariç tüm katılanların rozetini taktığına da tanık oldum:
-O kişi Özlem Çerçioğlu’ydu!
Ardından dosyalar, aile şirketi Jantsa’nın büyük çöküşü, “ben 6 metrekare yerde yaşayamam” sözleri, Ali İhsan Aktaş’a en büyük ihaleleri verdiği bir bir ortaya döküldü!
Değer miydi diye sormam gereksiz çünkü görünen köy kılavuz istemez! Ancak tüm tek bir şey söyleyebilirim:
-Bizim tarihimiz pek çok milletvekili-belediye başkanı” pazarı görmüştür ama böyle beceriksizce, mazisini bir çırpıda silerek dönüşü hiç görmemiştir…
Topuklayan efe, Tarih Baba’nın defterine silinemez şekilde kazınmıştır!