Hem körüz hem nankör!
Erdoğan yine ekonomiye dair muhteşem vecizelerinden birini paylaştı; “Ekonomide kendimiz bedel ödedik ama milletimize bedel ödetmedik.”
Bu sözü duyunca bir an duraksadım; bir vatandaş olarak bedel ödediğimi sanıyordum. Sayesinde gerçek kimliğimi buldum!
Bu tanıma göre ben bu ülkenin bir ferdi, yani “millet” değilim. Bu mantık silsilesi beni tek bir sonuca götürür ki, “Ben devletim!” Evet, evet, devlet benim! Yaşadığım aydınlanma için kendisine teşekkür ederim.
***
Mesele benim kim olduğum değil sadece... Aklıma fena halde takıldı bir kere… Kendileri ne bedel ödediler? Anlaşılan o ki, bir iyilik yapıp denize attılar, kimse bilmesin, duyulmasın istediler.
Keşke bu fedakarlığı bizimle paylaşsalardı. Bizler de bir el atar, elimizden geleni yapar, bu zor günlerinde onlara destek olurduk.
Sahi bu nasıl ulvi bir fedakarlıktır ki, biz fanilerin aklı ermiyor tabii…
***
Peki, bu cümlenin daha korkutucu bir tarafı olabilir mi? Eğer biz henüz “gerçek” bedeli ödemediysek, sıra bize geldiğinde ne olacak?
Konkordatoların, seri iflaslara yol açtığı, sanayinin yaprak kımıldatmadan sessizce can verdiği ve ekonominin derinden bir ölümle boğuştuğu bu günlerde, daha neyin bedeli kalmış olabilir?
Galiba işin sonunda, bize yaşattıkları bu tecrübe için bir de üstüne borçlu çıkacağız, o olacak!
***
İşte makamın o baş döndüren güzelliği burada devreye giriyor. Öyle bir zirvedesiniz ki, istediğinizi söyleyebiliyor, kendi gerçekliğinizi bir ferman gibi ilan edebiliyor ve kimsenin size “Bir dakika, o iş öyle değil” demesine izin vermiyorsunuz. Etrafınızda sizi onaylayan bir koro varken, söylediğiniz her söz hakikate dönüşüyor.
Daha da inanılmaz olanı, bu sözlere tüm kalbiyle inanıp, “Vay be... Bakın liderimiz bizi nasıl da düşünüyor, bütün yükü kendi omuzlamış” diye düşünen milyonların varlığı…
***
Bu noktada, kuvvetle muhtemel bir başka teori akla geliyor; Belki de “millet” derken kastettiği, gerçekten de bizler değiliz.
Belki de o “millet”, AKP’nin önde gelenleri, yakın çevresi ve bu ekonomik düzenden nemalananlardır. Olamaz mı yani?
Zira o kesime baktığımızda, bırakın bedel ödemeyi, çoğunun bu süreçte tuhaf ve açıklanamaz bir biçimde zenginleştiği görülüyor. İstatistik bilimi dahi bu durumu açıklamakta aciz kalıyor!
***
Ve bizler, yani kendini bedel ödemeden yaşayıp rahat ve huzur battığı için sırf can sıkıntısından iki kelam eden şımarık kalabalık…
Evet kördük… Çünkü omuzlara alınan o devasa yükü, o gizli fedakarlıkları göremedik.
Evet nankördük… Çünkü bize bahşedilen bu “bedelsiz” yaşam için şükretmek yerine enflasyondu, işsizlikti, alım gücüydü gibi küçük, önemsiz detaylara takıldık.
Bize düşen tek şey, minnet etmekti. O da zor geldi!